Gerçek! Samimiyet. Ve içtenlik. Hepsinden öteye "şeffaflık". Evet! Her şeyin başı ve icra noktası; "hayat" karakteri bu vasıflar. Kişi, toplum ve devlet nizamı için "olmazsa" olmazdır. İşte bu "değer" ölçüleri, nitelik noktasında insan kişiliğinde. Devlet nizamında, toplum 'ölçeğinde' yeterli ölçüde gelişmemiş. İç dokusuna sirayet etmemişse. Ve bunları hayat felsefesine idrak etmede nüfuz geliştirmemişse. Ne icra edilirse edilsin, ne söylenirse söylenilsin. Neler inşa edilmek istenilirse istenilsin "nafiledir".
* * *
Çünkü Vasıfsız bir yapı söz konusudur. Onun için hep şu gerçeği iyi idrak etmemiz gerekir. İster birey ölçeğinde insan olsun. İster bireylerin oluşturduğu toplum olsun. İster bu toplumu idare eden devlet nizamı olsun. Zekâ seviyesi en üst noktada olabilir. Bilgi-birikimi dehalar ötesi olabilir. Kurduğu nizam, uyguladığı kanunlar. Tanzim ettiği Anayasal düzenlemesi. Hak, hukuk, adalet kısacası "yaşam" kavramlarının tümü. İcra anlamında; Gerçek, Samimi, İçten ve Şeffaf'lık göstermiyorsa. Ne yazar! Yarar yerine 'hep' derin yaralar ihtiva eder.
* * *
Bakınız; Ülke, toplum ve birey olarak yaşadığımız zaman sürecini "bi değerlendirin". Neden bugünkü "hal-i durumumuz" derin bir tahribatı ihtiva etmektedir. Şiddet mi? Terör mü? Çete mi, örgütlü yapılar mı? Kan mı, gözyaşı mı? Yolsuzluk mu, usulsüzlük mü, Rüşvet mi, adam kayırma mı? Uyuşturucu mu, fuhuş mu? Sapıklık mı, tecavüzcülük mü? Seri katil mi, satanist düşünce mi? Hepsi bugün "ülke" gerçeği olarak yüzümüze şamar gibi inmekte. Her Allahın günü "bağımlılık" ihtiva edercesine; bir yüzüyle "yüz yüze" geliyoruz.
* * *
Öyle ki; Ahlak denilen bir etken. Nizam denilen bir ahlak. Zerre-i miskal vuku bulamaz hale geldi. Aileler bile "dağılma" noktasında. Peki; tüm bu "yoğun" dejenerasyonun sebebi mucibesi nedir? Her ne kadar; Cumhuriyet'in "ilanından" sonra vuku bulan bir sürece dâhil olduğu söyleniyorsa. Hatta "İttihat ve Terraki"nin nüfuz icrasıyla, "üreme" gösterdiği ifade edilirse de. Aşırı "yoğunluk" performansı; 12 Eylül darbesiyle "gelişti". Çünkü toplum "inanılmaz" bir sarsıntı ağına girdi, onarılması zor "yaralar" açtı. Çok farklı "insan" tipi oluşmaya başladı.
* * *
Güvensiz, İstikrarsız, Kuşkucu. Bencil, tek düşünce. "Köşe dönücülük". İş bitiricilik. Velhasıl; "Bilumum" karakter ihtiva eden bir insan yapısı oluştu. Bugün ülke ve millet olarak; Her ne kadar "Bağımsız, Demokrat" bir ülke vasfına sahip "yazılı" bir söz ihtiva eden dokuda bulunuyorsak da. Kim diyebilir ki; Ülke ve millet "belli güçlerin ve düşüncelerin" vesayeti altında değil. Diyemez! Çünkü hal-i alem ortada.
* * *
Ne devletin varlık dibacesi olan "Tam bağımsızlık". Ne de Anayasanın hikmeti olan "Sosyal Hukuk Devleti". Ne de; Demokratik, Laik Cumhuriyet "ülküsü". Ya da; Kuvvetler Ayrılığı'nın 'içtihadı'. Bugün toplumun her ferdi; Birey, toplum ve kurum düzeyinde "muzdarip" değil mi, hayat işleyişinden. Güven, istikrar, şeffaflık 'var' diyebiliyor muyuz? Özellikle "Kürtler". Ve varlıklarıyla alakalı "ortaya" konulan düşünceler. Taraflar ölçeğinde. Berisi-ötesi fark etmiyor. Yek arzında; hepsi "çözümün" ve değişimin geninde; parazit üretmekte. Onun için de; "farklı" konseptlerle; sürekli "dar" alanda, tutuluyor. Çözüme "çözümsüzlük" kapısı açarak.
* * *
Rahmetli Annemin bir sözü; Ağzıyla-aklı bir olmayanın "şerrinden" kork. İşte sorun ve tıkanma noktamız, tehlike alanımız bu. Çünkü Toplum ağzıyla-aklı arasında "uyum" bozukluğu yaşamakta. Bunun "ayıklanması" ve temizlenmesi gerekir ki. Gerçek! Samimiyet. Ve içtenlik. Hepsinden öteye "şeffaflık". Denilen kavramları, toplum, birey ve devlet nizamı olarak "idrak" edebilelim. Aksine; her tükettiğimiz gün "kaybımızdır". Hepinize hayırlı cumalar.