DEMOKRASİ İÇİN SAĞDUYU ŞART!
Eklenme: 8/31/2009 12:00:00 AM

Evet! Haftanın ilk günü. Bizler açısından olduğu kadar sizler için de 'önemli' bir hafta. Anlayacağınız hepimiz için yoğun bir iş maratonu bekliyor. Ayrıca toplumun tüm kesimlerinin 'beklenti' içerisinde olduğu bir hafta. Çünkü müdahil olduğumuz zaman dilimi 'önemli' mevzuları dillendirecek. O nedenle bu hafta çok kritik ve ciddi gelişmelere gebe. Özellikle de 'Kürt Açılımı-Demokratikleşme' alanında. Artı ve eksiler zikredileceği, kanaat oluşturacağı bir zaman.

***

Bu anlamda Siyasal ve Kurumsal iki önemli organizasyon söz konusu. Bunlardan biri İçişleri Bakanı Atalay'ın 'Açılımı Analize' dayalı basın toplantısı. Diğeri de Demokratik Toplum Partisi'nin gelişmelere dikkat çekme anlamındaki 'Onurlu Barışa Evet Mitingi'! Dikkat ve hassasiyet isteyen iki önemli icraat. İkisi de birer gün arayla gelişecek. Bakan Atalay'ın Ankara'da bugün. DTP'nin ki ise yarın Diyarbakır İstasyon Meydanında olacak.

***

Burada şuan için üzerinde durmak istediğim; 'iki organizasyonun' içeriği veya çıkacak sonuçları değil. Onları bilahare konuşup, tartışacağız. Benim 'dikkat' çekmek istediğim, Atalay'ın 'basın toplantısından' çok, DTP'nin Diyarbakır'da yapacağı 'Barış Mitingi'! Çünkü 'Barış Mitingi' iki yönüyle önümüzdeki 'süreci' etkileyecek. Birincisi; 'mitingin' genel havası. İkincisi 'oradan' çıkacak mesajlar. Tabi mesajların mitingin genel havasını etkilememesi mümkün değil.

***

O nedenle burada öne çıkması gereken; mitingin yaratacağı sinerjinin pozitifliği. Ki bu esen rüzgâr sürece katkı sunabilsin. Bunun da ana kriteri 'sağduyu ve hoşgörüdür'! Taktir edersiniz ki, böylesi toplumsal organizasyonlarda sorumluluğun birinci adımı, sağduyudur. Bu eksende geliştirilen duyarlılıktır. Çünkü 'hoşgörü ve sergilenen' duruş, tarafların 'ortak bir paydada' buluşmasına zemin inşa eder. Demokratik 'hakların da işlerlik kazanması, bu zeminin hayat bulmasına bağlıdır.

***

Onun için diyorum ki İstasyon Meydanındaki 'mitingin' aynı zamanda tarihsel bir sorumluluk içerdiğini unutmamak gerekir. Bakınız ülke ve millet olarak belli bir paydada buluşuyoruz. Ve bu paydamız da 'sorunların' saplantısız bir şekilde çözüme kavuşturulmasıdır. Nitekim şuanda ülkenin genel yapısında 'alkış alan' çözüme dayalı payda; Kürt açılımıdır. Ve bu hamlenin çözümdeki yol haritası da 'demokratik hakların' genişlemesinden geçiyor. Tarihi bir süreç bu eksende işleme başlamıştır.

***

Ancak ne var ki her toplumsal mevzuuda olduğu gibi bu kanayan sorunun çözümüne yönelik hamleyi de 'içlerine' sindiremeyenler var. Ki taktir edersiniz ki 'Kürt Sorununun' çözümünde en büyük engel daima mevzuuya yönelik ihraz edilen provokasyonlardır. Çünkü tarihimizde böylesi 'yapılanmalar' olmuştur. Bir çok konuda çözüm yolları ve hamleleri yıkan provokasyonlarla baltalanmıştır. Dikkat edin! Ne zaman bu alanda 'ışık' yandığında, mutlaka 'derin' tahribatları kendilerine görev etmiş, zihniyet hamle geliştiriyor.

***

İşte dün gece Hakkari'nin Şemdinli ilçesinden gelen 4 askerin şehit edilmesi olayı. Olayın 'şekli işleniş biçimi' henüz net değil. Ama çok üzücü bir olay. Ülke açısından ne ilk ne de son olacak bir acı olay. Ama dikkat edin! Vaka tam da, 'Kürt Açılımıyla' ilgili önemli iki organizasyonun arifesinde yaşanıyor. Onun için; olaya tesadüf demek yanlış olur. Bilakis, gerçekleri görmezden gelmiş oluruz. Bu yüzden toplum olarak büyük bir duyarlılıkla provokasyonlara karşı dikkatli olmamız gerekiyor.

***

Siyasi endişelerin dışında hepimizin buluşacağı ortak payda, şiddetin mahkûm edilmesidir. Şiddeti bir şekilde meşru kılma çabaları da teşhir edilmeli. En önemlisi derin amaç güdenlerin ekmeğine yağ sürecek, düşünce ve hamleleri 'icra' etmemeli, olmaması yönünde mücadele sergilenmelidir. Sonuç itibariyle; gerek AK Parti ekseninde, gerek DTP ve gerekse de PKK. Mevzuu ve süreçle alakalı 'farklı' yaklaşımlar sergiliyorsa da. Kimi zaman 'aşırı' kırılganlık ve dalgalama yaratan 'rijit' söylemler telaffuz ediliyorsa da. Özünde şu aranmalıdır. 'İyi niyet ve demokratik çözüm'! Bizlerde ve toplumun genelinde, 'bazen' geliştirilen rüzgâr kaygılar geliştiriyorsa da; umut ve güven duygusu halen güçlü.

***

İşte bu noktada; DTP'ye ve kurmaylarına 'büyük görev ve sorumluluk' düşüyor. Tabi polise de, kentin idarecilerine de. Herkes 'sorumluluğu' noktasında mevzunun 'değirmenine' huzurlu su taşırsa sorun çıkmaz. Ama su yerine 'taş' taşırsa, değirmenin yelkeni ve mekanizması darmadağın olur.

***

Evet! Yarın İstasyon meydanında yapılacak mitingde DTP 'Barış ve Kardeşlik' mesajını verecek. Belki sürekli dillendirdiği Öcalan'ın 'yol haritasını da' burada deklare edecek. Hatta 'Hükümeti de' ağır bir dille eleştirebilecek. 'PKK ve Öcalan bizim irademizdir' de diyebilecek! Özetle bu eksende konuşmalar olmayacak değil. Olacak. Ama burada önemli olan 'şiddeti' öne çıkaran, Diyarbakır'a ve yarınlarına 'gölge' geliştirecek.

***

Ciddi ve önem arz eden süreci 'baltalayacak'. Bir anda 'barış ve kardeşlik' mesajının yerine, şiddeti, kavgayı, kanı 'getirtecek'! Sokakları 'savaş alanına', mahalleleri işgal edici havaya sokmak. Gibi 'olumsuz ve anti-demokratik' yapılanmalar. Eğer hasıl olursa. Ve bu 'esen rüzgâr' ülkenin geneline sirayet ederse, bilinmelidir ki 'en büyük kayıp, bizim kaybımız' olacaktır. Yakalanan 'uzlaşı ve çözüm getirici' hava dağılmış olacak ki; tekrarına kavuşabilmeye ömürler yetmez.

***

Hasıl olan Demokratik sorumluluktur. Gerçeğin tamamı kimsenin elinde değildir. Hiç kimse tamamen haklı değildir. Yazıyı Cengiz Çandar'ın dünkü 'Kürtlerin Asimilasyonu' yazısının son 'cümlesiyle' noktalamak istiyorum. "Artık Kürt sorununda şiddete, kan dökülmesine sonuna kadar hayır. Türkiyenin birliği için Kürtlerin Kürt olarak özgürce yaşamalarına evet. Bunun için, değerler dizisi değişikliği, "yeni değerler dizisi" şart. "Kürt Açılımı"nın, başarılabilirse, varacağı ve varması gereken yer orasıdır". Evet, olması gereken de budur.

***

Diyarbakır ahalisi olarak; 'Barışa ve Kardeşliğe' daima evet çığlığıyla karşılık vereceğiz. Çünkü bu alanda en çok acı ve şiddet 'mağduru' bizleriz. Onun için birileri 'farklı' söylem geliştirse de biz, Sevgili Dostum Ali Öncü'nün dediği; "Sorumlu ve söz söyleme misyonuna sahip herkesin ve her kesimin sorumlu davranması, BARIŞ DİLİni kullanması, BARIŞ DİLİni kullanmayanlar ya susmalı veya susmaktan daha değerli bir şeyler söylemeli'. Biz de diyoruz ki; Diyarbakır İstasyon meydanında 'sağduyu ve hoşgörü' resmini vererek; Türkiye'ye 'Barış Diliyle' seslenecek. Demokrasinin 'hayat' bulması da, bu sağduyunun hâkimiyetiyle mümkündür.

***

İFTAR YEMEĞİ

İftar yemeği turumuz devam ediyor. Cumartesi günü de Milletvekili İhsan Arslan'ın SEDAV Vakfında verdiği iftar yemeğine katıldık. İl Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Milletvekili Abdurrahman Kurt, İşadamı Mehmet Ali Altındağ. Gibi önemli isimlerin yanısıra, daire müdürleri ve partililer ile vatandaşlar vardı. 'Toplu' yemeklerin, insana verdiği huzurla 'iftarı' açtık. Ortam güzeldi, bir de sohbet etme imkânı bulduk. Özellikle 'Kürt Açılımıyla' alakalı olarak. Sorularımızın hedefinde Milletvekili Arslan vardı. Zaten sohbetin detayını dünkü manşet haberde okudunuz. Önemli ve çarpıcı ifadeler vardı. 'Ülkenin ve toplumun' ortak paydası 'çözümdür' diye!