Evet, Sevgili okurlar... Mehmet Hatip Dicle için Yüksek Seçim Kurulu (YSK) kararını verdi. Hem de, Gece yarısına dakikalar kala verdi o "talihsiz" kararı. Dedi ki; Mehmet Hatip Dicle "Milletvekili olamaz!" Gerekçe, Ankara 11 Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği, 1 yıl 8 aylık "hapis" cezası. Ve cezanın da, Yargıtay tarafından "onanıp" kesinleşmesi. Kararın, Hukuki "polemiğini", duayenler mülahaza edecekler, neye "hikmet" içerdiğini. Ancak, Ben olaya sosyal ve toplumsal psikolojik noktada bakmak istiyorum. Tabi bir de; Düz mantık kullanarak, okumak istiyorum dün gece yarısı "kâbus" misali gelen kararı.
***
Açıkça ifade etmek gerekirse; "Dicle'nin Milletvekilliği oy birliğiyle düşürülmüştür" hükmüyle son bulan karar şu anlamı taşımaktadır. Ülke, Millet ve Kürt coğrafyası "yeniden" kaosun içerisine sürüklemektir. Çünkü, Bu kararın "getirisine" ilişkin, başka bir anlam olmadığı gibi. Vaki de olmaz. Birileri, Çıkıp "Hukuk ve yasa böyle diyor" ne yapalım diyebilir. Diyen de olacak! Ama bunu diyene şunu de demek gerekmez mi? Yasalar, Kanunlar ve Hukuk "toplumsal" huzuru temin etmek var değiller mi? Ana gayeleri; "Toplumsal" barışın var olmasına hükmedici değil mi. O zaman! Diyebilir misiniz ki; Bu kararın "muhtevası" bunların sağlayıcı, dokusuna sahiptir. Hayır.
***
O zaman, "ne anlam" içerir bu kararın, dayanağı. Ateşi, "Körüklemekten" başka da, hâsıl olan bir yanı yok. Kararın, YSK tarafından açıklanmasından sonra bir okurumun "tek satırlık" mailini aktarmak istiyorum. Şöyle diyor; "Allah aşkına. Kanun ve nizamlar hep Kürtleri "ötekileştirmek" için mi, var olmuştur." Evet, Ne hazin ki görünen "manzara" bu Kanun ve nizamlar "bürokrasinin" elinde, aynı iştahla, hayat buluyor. Takoz misali. Şimdi, Yüksek sesle düşünerek soruyorum. Yüksek Seçim Kurulu, Adaylık "yoklamaları" esnasında, Hatip Dicle için "sakınca" yok demediniz mi? Dediniz, "Belgeler eksik, getirin dediniz. Getirildi, sakınca yok" deyip, seçim pusulasına aldınız. Ki bu, Kararınız, Yargıtay'ın Dicle hakkındaki "ceza" hükmünü, onamasından önceydi.
***
Buna rağmen, Hatip Dicle'yi "seçime" koydunuz. Ve halk, "rekor" bir tercihle, 77 binin üzerinde oy verdi. Yani, Diyarbakır seçmeninin yüzde 12'si "evet" mührünü, Dicle'ye kullandı. Savunma, Dosyanın tefferüatı dediniz ve bugüne geldiniz!
12 Haziran, Sonuçlarının üzerinden de bir hafta geçti. Şimdi; "Milletvekili olamaz" deniliyor. Ateşe, Benzinle gitmenin ötesinde "dinamitlemedir" bu hal-i ruhiyet. Çünkü, Halkın ne dediği "önem ve anlam" içermiyor, bu karar karşısında. Düşünüyorum yine; Hatip Dicle "cezaevinde" kalırsa, bu ülke ve bu bölge "huzura" kavuşacak mı? Kürt meselesi, Kürtlerin "talep ve hakları" unutulacak mı, ahali "kabuğuna" çekilecek mi? Mümkün değil. Bilakis, "daha bir "körüklenecek.
***
Bir de, Beynimi kemiren nokta vardır ki, söylemeden geçmek istemiyorum. YSK, İki ay önce verdiği 24 saatlik bir karar vardı, "U" dönüşlü. Sokaklar, Ateş topuna dönmüş, Bismilli İbrahim Oruç hayatını kaybetmişti. Sonra, YSK verdiği karardan geri dönmüş, "bölge" huzur seyrine girmişti. Şimdi, Aynı "senaryo" tekrarlatılmak mı isteniyor, bu kararla. Yazık. Bu ülkeye, bu bölgeye, bu ahaliye "huzur ve istikrar ile uzlaşı" çok görülüyor. BDP'liler, "Biz bir eksik dahi olsa Meclis'e gitmeyeceğiz. Yemin de etmeyeceğiz.." Şimdi gel de; 12 Haziran'ı "kamil" kıl ve Türkiye'yi doğru yola, koy! Maalesef..
***
Sonuç itibariyle, Yazın en kısa gece olan dün gece "karanlık bir kâbus" gibi, çöktü. Bitmek bilmez bir haliyetle. Bir kez daha; Dinamit özelliğini taşıyan, hadiseyle "yüz yüzeyiz". İnşallah, Bölge ve yaşayanı, Diyarbakır seçmeni meseleyi "kendisine" yakışan. Demokratik, Sağduyu ve akl-ı selim "yorumlar" ve değerlendirir. Çünkü Bilinmelidir ki, birileri "huzuru ve uzlaşıyı" bölgeye çok görmektedir. Ve AK Parti kurmaylarından da, Bu karar karşısında "demokratik bir çıkış ve duruş" beklediğimi de ifade etmek istiyorum.