Din de, Dil de, Halklar da "özgür" olmalı.
Eklenme: 9/24/2013 12:00:00 AM

Ana dilde eğitim ve kullanma özgürlüğü.

Sahi aşılmaz olan, ipoteğe bağlayan etken nedir?

Bir lisan, bir insan olduğundan mıdır?

Yoksa bir insan iki lisan sahibi olmasından korkulan mıdır?

Doğrusu anlaşılmaz olan şudur ki;

Despot bir dayatmanın "hakkın ve hukukun" üstüne çöreklenmesidir.

***

Şöyle ki;

Türkçe,

Kürtçe,

Zazaca,

Lazca,

çerkezce,

Arapça,

İngilizce,

Fransızca,

Almanca,

Hatta çin'ce.

***

Velhasıl bu ve bunun gibi daha onlarca "diller" yer küresinde varlığını sürdürmekte.

Konuşuluyor, yazılıyor, çiziliyor.

Hem de, yaygın bir düzeyde.

Yani, yeni icat edilen bir olgu ve dil değil.

Dün de vardı, ondan önceki gün de.

Ve bugün de varlar, yarın da olacaklar.

çünkü.

Milletler var oldukça "dil" var olur.

Dil var oldukça; "millet" var olur.

* * *

Kürtçe!

Bulunduğumuz coğrafya açısından bugün mü peydahlandı.

Yoksa evveliyatı var mı?

Elbette var.

Bin yıllık bir geçmişe sahip.

Belki de, daha ötesi bir zamana da ikmal edebilir.

Hele, Osmanlı döneminde.

Beylik ve reisler düzeyinde, "bu dil" hkimdi.

***

Peki,

O zaman niye bu despotça üretilen arıza.

Osmanlının mirasçısı değil miyiz?

Cumhuriyeti, birlikte kuran değil miyiz?

Yani.

Güneydoğu insanı, yıllardır konuşuyor Kürtçeyi!

Her ne kadar; Cumhuriyet'in ilanından sonra belli bir zaman dilimi içerisinde "inkr ve yasaklar" vaki olduysa da, konuşuldu.

Uğruna bedeller ödenerek.

***

Şunu idrak etmeliyiz.

Millet olarak hala hayatta isek, nefes alıp-verme noktasında birlikteysek.

Demek ki;

Bin yıllık bir geçmiş ve kaynaşma vardır.

Dün kopmadık, bugün de kopmayız.

Sadece bir dönem; "tekçi zihniyetin" inkrı hkimdi.

Şimdi değil.

Onun için bu saat itibariyle bölünme-parçalanma.

Hele ki, "Kürtçe" üzerine "Anadil'de eğitim" isteme.

Pek tabi ki "anayasal" güvence talebi.

Tüm bunlar bölünme "senaryoları" olarak görülürse bu paranoyaklıktır.

* * *

Hep sormuşum.

Özellikle, "karşıt" düşünce sahipleri.

Empati yapar mısınız?

Bizler çocuklarımızın "yabancı" dil öğrenmelerini istemiyor muyuz?

İstiyoruz.

Öyle ki, ister devlet ister özel okullarda "yabancı" dil noktasında tercih koymuyor muyuz?

Bazen de; daha iyi ve kaliteli "öğrenebilmesi" açısından çuval dolusu para ödemiyor muyuz?

Ödüyoruz.

***

Aşımızdan ekmeğimizden kesiyoruz.

Dişimizi tırnağımıza katar, paralar ödüyoruz.

Ve bunu yaparken de, böbürlenerek diyoruz ki;

"Bir lisan, bir insan" diye.

Yani bir dil, bir insan.

Hele yaşadığımız çağ ve küreselleşen dünya konjöktoründe, küçülen atmosferde "Türkçe" bilmek yeterli mi?

Ya da, sadece Kürtçe bilmek.

Ne mümkün.

***

Bugün, İngilizce lisanı.

Küreselleşen bir dil vasfına sahip.

Neden peki?

çünkü "dil" konuştukça, yazıldıkça, idrak edildikçe yayılır.

Ve pek tabi ki;

Temsil ettiği Milletin de vasfını da, gücünü ve üstünlüğü de ortaya koyar.

***

Şöyle bir dünya küresindeki ülkelere bi bakın.

Mesela Amerika.

Mesela Almanya.

Mesela Fransa.

Mesela, İngiltere.

Kendi resmi dilleri olduğu gibi, "İngilizceyi" de kullanmaktadırlar.

Yollardaki trafik levhalarında üç dilde, yazım.

Ya bunun yanında "yerel" dil, yani "Ana dilleri" yok değil, var.

Hem de, "resmi" bir statüyle!

* * *

Türkiye'de.

Ki dayanmışız Avrupa'nın kapısına diyoruz, Avrupa'ya giriyoruz diye.

Daha demokratik,

Daha çağdaş,

Daha özgürlükçü,

Daha eşitlikçi

İnkra, asimilasyona, geçit yok diye böbürleniyoruz.

Ama öbür yandan kişinin "anasından" doğduğu dil'e resmiyet kazandırmıyoruz.

***

İnsanlar, ana dilleriyle konuşup-anlaşabiliyorsa.

Bunu engellemek.

Ve öğrenilmesine karşı pranga takmak "despot" bir mantığın ötesine gidilebilinir mi?

Sanmıyorum.

Hiç kimse; resmi dil Türkçe "olmaz" olamaz diye, bir dayatma içerisinde değil.

Elbette ki; Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmi dili "Türkçedir" hakikatine karşı de değil.

Olamaz da!

* * *

Denilen nedir;

Türkçenin yanında "Anadil de" resmi dil statüsü alsın.

Türkiye'de, "iki dilli resmiyet" vaki olsun diyen yok.

Sadece, istenen ve söylenen bu dilin Anayasal güvence altına alınması.

Öğreneyim,

Konuşayım.

Ve pek tabi ki, yolumu bulayım, derdimi anlatayım, sorunumu çözebileyim.

Öyle "seçmeli" ya da tercihli değil.

Serbest.

***

Yani, yer küresindeki onlarca devletteki gibi yaşayan olarak, günlük hayatımı "Ana dilimle" icra edebileyim.

Demokrasilerde; kimse kimsenin diliyle, diniyle, yaşam tarzıyla, giyim ve kuşamıyla ilgilenmez.

Önemli olan; kişinin "insan" olarak değer görmesi ve öyle algılanmasıdır.

Aslında; Türkiye'nin aşılmazı "kendi" değerleriyle olan kavgasıdır.

Bugün; kişiler "dillerinin" yansıra dinlerinden, ırklarından, giyim ve kuşamlarından da; "geri planda" tutulmakta değiller mi?

Anlayacağınız; insana "insan" gözüyle bakmayı başardığımızda, bilmeliyiz ki, o zaman "biz" bir bütün olarak, var olabiliriz.

***

Din de, ırk da, dil de geri planda kalır.

Ama yok her şey yasak "benim dediğim dedik" derseniz!

Hükümet açısından da, muhalefetin ayak dümenine gidilirse.

Bilinmelidir ki; "bu iş" huzur verici olmaz.

Ve bu durumun heveslilerine de, gün doğar.

Bırakın; diller, dinler "özgür" olsun.

Korkmayın, bir şey olmaz.

***

Hele hele.

Her şey orta yerde iken.

çözüm süreci gibi, "barışla" kucaklaşma an meselesi iken.

Korkanlara takılmayalım.

Ama ne demişler onlar için.

Korkunun ecele faydası yok.

Olmaz da!

çünkü.

Bu ülke vesayetçi anlayıştan,

Bürokratik Cumhuriyet zihninden,

Tekçi, inkr ve asimilasyoncu faşizan, ruhundan kurtulmuştur.

Tabiri caizse.

Prangaları kırmış, "Demokratik Cumhuriyete" yelken açmıştır.

Dönüşü yok.

***

Anayasa Komisyonu.

Günlerdir.

Hatta aylardan beridir, "Anadilde eğitim"e çıkmaz duvar örüyor.

Kısır döngü.

Dün, Radikal'de kapsamlı bir haber vardı.

CHP'nin "Kürt çıkmazı".

Malumunuz üzre;

MHP'nin hadiseye bakışı belli, "klasik siyaset".

"Türk'ten başka kimlik yoktur".

CHP.

Ne gariptir ki, MHP'den kalır yanı yok.

En radikal, çıkışta, "Anadilde" eğitim ve Anayasal değişim olmaz.

AK Parti'de bir kırılma var.

Kısmi noktada "hayırcı" karşı duruşta.

BDP'de Ak Parti gibi "orta yoldan" uzak

***

Anlayacağınız.

Hangi pencereden bakarsanız bakın; "bir tutarsızlık" söz konusu.

Uzlaşmaz.

Bakalım.

çözümü hangi yolda bulacaklar.

Anayasa değişikliğinde mi?

Yoksa yasalar düzeyinde mi?

Ki, Demokratikleşme paketinde de, durumla alakalı bir hal yok deniliyor.

***

Her nasıl, çözüm ikmal edilecekse, bilmem.

Ama bildiğim.

Türkiye Sivil bir Anayasaya halis bir zihinle niyetliyse.

Sürecin çözümünde, samimiyet var ise,

Ülkedeki tüm etkin kimliklerin "özgür ve eşit" statüsü için, yapı geliştirilecekse.

Eğitim.

Öğretim.

Ve İnanç hürriyeti "özgür" olmalı.

Ötesi yok.

Zaten, "Demokratik Cumhuriyet"in inşası da özgürlük olduğuna göre..

Sindirilecek..