Öyle ya, bugün Ramazan-ı Şerif'in üçüncü günü. Baksanıza, üç gün nasıl da geçti. Elbette, Allah'ın hikmeti bu. Deriz ya, sayılı günler "çok çabuk" geçer. Aslında, Rahmetin, bereketin, ibadetin ve hoşnutluğun "tavan" yaptığı içindir Ramazan günlerinin, tez geçişi. Nasıl oldu, farkına varmadan, geçip-gitti! Su gibi. Sahi, nasıl geçiyor Ramazan! Biliyorum, Tek hoşnutsuzluk hal var sizde ve hepimizde. O da, havaların "kavurucu" bir sıcakta seyretmesi. Yoksa, Oruç'un, ibadetinin yerine getirilmesinin "hiç de zorluğu" yok. Dün, bugün alıştık! Zaten, iman etmiş kişinin "nefis" muhasebesindeki, zenginliği zorlukları aşıyor.
* * *
Dedik ya, havalar kavurucu! Aynen de öyle, gölgede 45 derece! Hele, Diyarbakır'ın havasının son yıllarda nem oranının yükselmesiyle "aldığı" boğucu hal; çekilmez! Onun içindir ki, fark ediyorum gündüz saatlerinde, Diyarbakır'ın "terk" edilmiş bir kent görünümü aldığı. Ne, Ofis'in "o kaldırımlarının" yetersiz kaldığı kalabalık. Ne de, Dağkapı, Melikahmet ve Balıkçılar başı semtindeki hareketlilik. Yok. İn cin top oynar misali. Ha trafik akışı da, eskisi gibi yok. Hareketlilik, Tamamen "mesai bitimi ve sonrası", diğer saatler her şey devre dışı. Resmi daireler de, "çok zorunlu" olmazsa, kapı çalınmıyor.
* * *
Esnafla konuşuyorum; nasıl durum diye? Gıda, sebze ve market dışında pek, "alış-veriş" yok. Yani günlük iaşe. Diğer sektörlerin icracılarının ifadesiyle "sinek" avlıyoruz. Umutları, Bayram arifesinde. Şimdi, "giyim-kuşam, tabak-çanak" pek rağbet görmüyor. Zaten, mesaimizi yoğunluklu olarak "geceye" aldık. Gündüz çırak-kalfa idare ediyor. Ramazan'dan dolayı, akşam serinliğinde geliyoruz. Alan varsa da, bu saati tercih ediyor. Yani, Bir nevi Diyarbakır'da hayat Ramazan'la "gece ve gündüz" noktasında yer değiştirmiş.
* * *
Baksanıza; İşsizlerin "mekân" bolluğuyla övünülen kahvehaneler. Çay bahçeleri. Mesire diyebileceğimiz diğer yeşil alanlar. Hareketlilik, Tamamen iftar ve teravih namazı sonrası. Tabi bir de, iftara hazırlığın, telaşıyla oluşan bir trafik var ki; O apayrı bir duygu. Şöyle ki, Günboyu "boş" gördüğümüz o kaldırımlar, saat 17.00'yle şenleniyor. Çiğköfte. Adana tatlısı diye tabir edilen sokak tatlısı tezgâhları. Meyan şerbeti. Seyyar tezgâhtaki "kuru-yemişler". Meyveler. Hele bir de, "ciğer kebabının" cadde ve sokakları saran kokusu. Günün, sabah saati misali "hayatın" canlanmaya başladığını haber veren manzaralar.
* * *
Dedik ya, Ramazanın bolluk ve bereketi bu seyirle oluşurken, iftar çadırlarının önündeki uzun kuyruklar ve hayırsever kurum ve vatandaşların gösterdiği hassasiyet. Şen, huzur verici bir Ramazan tablosu. Peki, Günün sosyal, siyasal hadiselerinin "sohbetleri" nasıl icra ediliyor. O da, iftar ve teravih namazı sonrası, topluma açık mekânlarda işliyor. Pastane, Çay bahçeleri ve parklar. Bir taraftan "tavşan kanı" misali çay. Diğer yanda, günün hadiselerine karşı "koyu" sohbetler! 16 saati aşan, oruç mesaisinin ardından, 8 saatlik "iftar" zamanı. Uyku, Ve iftarlı olabildiğin zaman, her şey gibi "akıp gidiyor". Üstadın ifadesiyle, Bi bakıyorsun ki "sahur vakti" geldi?
* * *
Unutmadan. Sevgili Vakıflar Bölge Müdürü Metin Evsen'e mesajım ve eleştirim var. Elinizi, çabuk tutun. Şu tarihi Ulu Cami'nin "restorasyonunu" tamamlayın. Sıkıcı bir mevzu olarak, "şikâyet" ediliyor. Tabi, onarım, bakım ve bazen de çıkan meçhul yangınlarla alakalı duyumlar var. "Kötü" duyumlar. Mide bulandıran kokuların geldiğine işaret edildiğine ikmal getirici, dedikodular da ayrı.
* * *
Dedik ya, Esnafa "Ramazan nasıl geçiyor" diye! Doğrusu, Özellikle sebze, meyve. Yani, gıda ürünleriyle alakalı hoş olmayan cevaplar aldım. Ramazan fırsatçıları varmış. Fahiş fiyat uygulamasına girmişler. Bunlar kendilerini biliyorlar. Fırıncılara gelince zam ve fiyat artışı yok bu sene. Ne Ramazan pidesinde, ne de yağlı ekmeğine. Bakıyorum, Otel ve restoranların Ramazan menüsüne. Onlarda "zam" yapmamışlar. Nerdeyse, geçen yılla aynı fiyatta. Baksanıza, Doyumsuz yeşilliği ve yeni yapılanmasıyla Altındağ Dinlenme Tesislerinde fiks mönü; 26 lira. Ne yersen!
* * *
Evet, Ramazan-ı Şerif bir başka "güzeldir" yaşamak, onu soluyabilmek, ibadetine nail olabilmek. Soruyorum kendime. Neden, Diyarbakır'da "iftar sonrası" ahalinin, ailece eğlenebileceği, bir etkinlik alanı yok? Mesela, İstanbul'daki gibi! Feshane'de Seyr-ü Temaşa ve Semazen gösterileri, Hacivat-Karagöz, illüzyon, jonglör ve kukla gösterilerinin yer alabileceği etkinlik alanı Veya, Bölgemize özgü "kültürel" organizasyonlar. Dengbejler! Ama nerde diyeceksiniz. Bir ifadeyle, metropol kentiz ama bir "Lunapark'ımız bile" yok. Velhasıl, Ramazan ayı güzeldir. Çünkü, Herkes ama herkes bu ayda "zihninde" kendini sorgulamakta. Hem dünya ölçeğinde, hem de ahireti noktasında. Özetledik, Ramazan seyr-ü seferinin Diyarbakır'da hissettirdiği esintiyi!
* * *
AMAN DİKKAT! SUSUZLUK DEVAM EDECEK!
Bu arada, unutmadan ifade edeyim. Malum! Dün Diyarbakır ahalisine reva görülen "su rezaletinden" bahsetmiştik. Yaz günlerinin bu sıcağında. Ve Ramazan'a girdiğimiz şu günlerde kent "nasıl susuz" bırakılır diye. Yok mu, Bu 1,5 milyon nüfuslu kentin "etkili ve yetkili" zevatı bu duruma el atsın? Bir de, Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde ki "idari" sorumsuzluk. Ve, Başhekim Prof. Dr. Yusuf Yağmur'un zafiyetinden söz etmiştik. Ne hakkın var, Hastalara ve hastaneye "susuz" günler yaşatmaya diye? İki tanker, Suyu bile hastaneye taşımada "acziyet" varsa, "o koltukta" işin ne?
* * *
Evet, Dün İl Valiliğinden ve DİSKİ'den ayrı ayrı açıklama geldi. Diyarbakır'a, "Kerbela" hayatının, neden yaşatıldığına ilişkin gerekçe anlatıldı. Bilgilendirme babında. Haber ve yorumumda ifade ettiğim gibi; gerekçe "sıcaklar ve voltaj" düşüklüğü. Tabi, onların da ifadesi bu. Ancak, Bizler için önemli olan "meseleye" gösterilen hassasiyet! İl Valisi Mustafa Toprak'ın direktifiyle "heyet oluşturularak" inceleme başlatılmış. Neden, niçin ve çözüm nasıl olabilir diye? Bürokratik ifadeler hepimizin malumu.
* * *
Ancak, size bir kötü haberim var. Açıklama ve soruşturmalara rağmen, "sorun" devam edeceğe benziyor. Çünkü Valilik ve DİSKİ'nin açıklamaları buna dikkat çekiyor. Enerji, sıkıntısı bir süre daha devam edecek. Vatandaşlar, suyu "tasarruflu" kullansın diyorlar. Tabi, aynı zamanda "enerjinin" de tasarruflu kullanılması isteniyor. Enerjiyle, alakalı bir şikâyette çiftçilerden geldi. Herkesi yazıyorsunuz da, bizim derdimize de çare olun. Sesimizi duyurun. İşte onların sesiyle; Pamuk ekiciler "isyan" ediyor. Elektrik yok, Tarlada sulama yapamıyoruz, "pamuk" yandı. Yanan elbette ki milli servet. Velhasıl, Öyle görünüyor ki, "bu hadise" daha çok, su alacak ve tartışılacak. Bari fazla uzamasın. Malum, Ramazan'da insan bazen "sinir" duygularına hâkim olamıyor. Maazallah!