DOMUZ GRİBİ VE RANT
Eklenme: 10/21/2009 12:00:00 AM

Ülke ve millet olarak son yıllarda 'sağlık alanında' yaşadıklarımız malumunuzdur. Özellikle 'salgına' dayalı vakalarda. Hatırlarsanız! Bir dönem ciddi bir şekilde 'Deli Dana' terörü yaşadık. Öyle ki; 'kırmızı et' noktasında 'kapı aşındırır' olduk. Manevi yöndeki 'tahribatının' yanında oluşturduğu Ekonomik ve Siyasal 'kayıp' telaffuz edilemez. Derken 'Kuş gribi' fırtına gibi esti. Ülkede; 'kanatlı' uçan, yürüyen, yaşayan ne varsa 'imha' ettik. Hem de 'vahşi' yüzümüzü göstererek, diri diri 'toprağın' altına gömdük!

***

Neydi; 'halkta toplu' ölümler olacak? Virüs 'öldürücü', salgını ancak böyle 'önleyebiliriz?' denildi. Tabi ardından da; 'bir dizi' senaryolar üretildi, 'şu ilaç, şu tanı, şu medikal' diye! Milyon dolarlar 'döküldü' pusuda bekleyenlerin cebine. Kimse de; 'hadisenin' çıkış noktasına odaklanmadı. Salt 'virüsün' genel 'DNA'sına odaklandı. Bilim adamları da söylendi. Herkes bir 'ölçekte', öneriler ortaya koydu. Ama gel gör ki; 'belli bir süre sonra' hadise bağışıklık aldı yerine bir başka hadise geldi. Tıpkı; 'nur topu' gibi kucağımıza konulan ama kimsenin 'sevmediği' Domuz Gribi gibi.

***

Dikkat edin! Deli danada, Kuş gribinde 'nasıl senaryolar' icra ediliyorsa; Domuz gribinde de aynı 'kareler' mevcut. Deli dananın 'çıkış' merkezi Avrupa idi. Kuş Gribinin 'Uzakdoğu', Domuz Gribinin de 'Meksika'! Ama ne var ki; 'etki alanı' ve tahribat edeceği senaryosunun faaliyet gösterdiği 'ülkeler', Türkiye gibi 'gelişme' gösteren ülkeler. Ne yazık ki; bu ülkelerin 'baş mağduru da' Türkiye! Bakın; 'Domuz gribiyle' alakalı gelişmelere. Ve 'salgının' gösterdiği alanlar. Diyoruz ki; Türkiye'ye bu 'virüs' ancak Avrupa ülkelerinden gelebilir diye? Havaalanlarında 'bir dizi' önlem almadık mı, aldık?

***

Öyle ise bu kaçak nerde? Ha bir de; virüsün yaygın olarak görülmesi gereken coğrafik bölgeler 'Turistik' yöreler olmaz mıydı? Mesela Antalya, Bodrum, İzmir, Kuşadası, Marmaris gibi! Avrupa'dan gelenlerin yoğun olarak uğradıkları yerler burası. Neden buralarda bir tek 'Domuz gribi' vakası görülmüyor da; Diyarbakır'da, Beşiri de, İç Anadolu da ve dün itibariyle İstanbul'da görülüyor? Ne hikmetse! İnsan acaba da demiyor; bu olup-biten biyolojik bir silahın denemesine yönelik değil mi? Galiba bu işte yine 'Uluslararası' çıkar mekanizmaları söz konusu. Özellikle 'dev' ilaç firmaları ve 'Ekonomik krizin' batağında olan; süper ülkeler. Uluslararası burjuvazinin, Ekonomik ve Siyasi olarak krize girdiği bir dönemdeki icraat.

***

Bugün Türkiye 'üçüncü dünya' ülkelerinin dışında kendi dengindeki hiç bir ülkede 'uygulanmayan' bir teste halkı tabi tutuyor. 'Domuz Gribi' aşısıyla alakalı. Fransa'dan milyonlarca dolar ödenerek; getirildi. Şuan İl Hıfzıssıhha Enstitüsünde 'hazırlanıyor?'! Önümüzdeki günlerde ülke genelinde, 25 milyona yakın insana 'aşı' edilecek? Ne kadar doğru, bilemiyorum. Ama bildiğim bu aşıyla alakalı 'Bilim adamlarının' ikiye bölündüğü ve ciddi bir şekilde üzerinde 'tartışma' yürüttükleri. Sanırım iki gün önceydi, Eski Bakan Osman Durmuş'u bir ulusal TVde izledim. Bu konuda 'ciddi bir ithamı vardı? "İnsanların Kobay Olarak Kullanılacağını, Aşı Türkiye'de Üretilebilecekken Rant İçin Dışarıdan Alındığını"

***

Türkiye'nin üretebileceği imkânı varken, neden ithal ediyor? Kendin üret, sonra kendin de 'test' et? Bakan Durmuş uyarıyor: "Vaveylaya gerek yoktur". Ve öneriler sıralıyor; Bakanlık öğrenciler için zehirli ilaçlama araçları yerine tüm okullarımıza lavabolara sıvı sabunluklar yerleştirmeli. El yıkama, ağız ve gözün korunması ile ilgili hijyenik bilgiler basın yayın yolu ve okullardaki eğitimle öğrencilerimize, halkımıza verilmelidir. Milli Eğitim Bakanı, orta öğretim müfredatına ilk yardım ve sağlık bilgileri dersi koymalıdır." Nitekim bu öneriler, dün Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu tarafından 'yayımlanan' bir genelgeyle, okullara bildirildi. 'Tuvaletlerde sabun bulundurulsun' diye!

***

GRİBİN DİYARBAKIR CEPHESİ

Neyse! Türkiye garip bir ülke. Boşuna dememişler; 'her an her şey olabilir?' diye! Gelelim; 'Domuz Gribinin' Diyarbakır cephesindeki tahribine. Valilik Kriz Masasına göre, şuanki bilânço şöyle: 17'i öğrencisi, 6'sı da yetişkin toplam 23 kişi 'domuz gribi' virüsü kaşıyor. Yani H1N1 vakası. Hepsi 'evde' sağlık takibinde. Yetkililerin aktardığına göre; 'ciddi ve korkulacak' bir durum yok, sağlık durumları iyi. Ama ne var ki; 'Domuz Gribinin' kent ahalisi üzerine yarattığı 'dehşetengiz' korku nedeniyle; dün de 'hastaneler' tıklım tıklımdı. Uzun uzadıya kuyruklar, eczanelerde 'maske' alımı? Elinde, çocuğuyla hastane koridorunda 'kan ter' içinde bekleyenler. İnanılmaz bir tablo! Kim 'sakinleştirecek', paniği 'kim sükûnlaştıracak belli değil? Yazık!

***

Ve gelelim 'dünün' bombasına. Aslında 'hadiseyi' buraya almayacaktım. Üzerinde farklı düşünceler gelişebilir diye? Ama baktım ki; 'kandırılan, kullanılan' salt bizler değiliz. Birçok kurum gibi, İl'in mülki amiri de, var? Evet! Hadisenin kahramanı İl Milli Eğitim Müdürü Zülfü Toman! Zaten benimle arası da limoni. Nedeni de, Diyarbakır'ın ÖSS ve SBS deki 'Başarısızlığını' yazmam! Neden Diyarbakır 'en son sırada' diye? Varsın öyle olsun! Diyarbakır ahalisinin ve geleceğinin 'çıkarı' için; herkesle 'limoni' olmazsa ne olur. Yeter ki; Diyarbakır bizle olsun.

***

Neyse! İcraatına gelelim! Dünkü yazımda 'satır arasında' ifade etmiştim. Öğrencilerin 'derslerinden' geri kalmamaları için; MEB'in projesi olduğunu. Yani Televizyon kanalları aracılığıyla 'ders' programları yapılacak diye! Nitekim öyle de oldu? Zaten; 'sinsi planda' bu oldubitti de? Her ne kadar eğitimcilerin 'ekseriyeti' maya tutmaz diyorsa da, ben hiç yoktan iyidir diyenlerdenim. Dün sabah bir 'yerel televizyon' kanalımızda baktık ki; 'Ders' programı veriliyor, 'nasıl olur' dedim! Ne çabuk! Çünkü daha akşamı MEB'den gelip 'teknik alt yapıya' bakmışlardı; 'memnuiyetle' ayrılıp 'size döneceğiz' demişlerdi. Tabi bu esnada 'kuruluş' olarak aramızda, 'Bu programı kaça yapacaksınız, teklifiniz nedir, resmi teklifi verin' diye bir diyalog geçmedi.

***

MÜDÜR'ÜN PLANI

Diğer yerel kanallar da aradı. 'Neler oluyor?' diye! Çünkü bazılarına da gidip bakılmış 'size döneriz' denilmiş. Ha unutmadan! İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Şahin Demirkol'a da, 'kuruluş' olarak söylemiştik; 'her türlü desteğe varız' diye! Kuruluş olarak bizim de 'bu çabada' tuzumuz olsun, para-pul istemiyoruz! Tüm bunlar vaki iken; 'durumda' bir gariplik var dedik. Ve İl Valisi Hüseyin Avni Mutlu'yu aradık; 'hadisenin' özü nedir diye? Mutlu'nun verdiği cevap aynen şöyle: 'Nasıl olur? Milli Eğitim Müdürü bana dedi ki, biz Diyarbakır'daki yerel televizyonları çağırıp görüştük. Ve 7 günlük yayın için teklif aldık. En düşük teklifi veren televizyona 12 bin TL karşılığında verdik'!

***

Yuh müdürüm! Vali Bey'i de 'kandırmışsın?'! Fazla da söze gerek yok! Sadece bir kaç sorum olacak, 'iş-bitiren' Müdüre. Cevabını da bekliyorum! Cesaret gösterip verirse; buradan sizlerle paylaşacağıma da söz veriyorum. * İl Valisi Mutlu'ya 'teklif aldık' en düşük teklifi uygun görerek, yayını verdik dediniz mi, demediniz mi? *Siz ne zaman ve hangi saatte yerel televizyonların temsilcilerini çağırıp görüştünüz? Görüştüyseniz ne zaman ve nerde? *Yayıncı kuruluşlara 7 günlük ders programı yayını kaça yayınlayacaksınız, diye resmi bir talebiniz oldu mu, olduysa nasıl? *Ve bu kuruluşların hangisi 'size resmi' teklif sundu? Söz TVnin size parasal teklifi var mıydı yok muydu? * İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Şahin Demirkol size 'Söz TV' bizden para istemiyor, ücretsiz yayınlıyor, Diyarbakır'a katkı olsun dedi mi demedi mi? *Siz kendisine 'tren kaçtı?' demekle neyi kastettiniz? Bilemiyorum verir misiniz, vermez misiniz? Ama ben cevap bekliyorum!