Sanırım 'alışık' bir zaman dilimi gelişti. Günlük 'hayatımızın' artık önemli bir zaman dilimi. Ki şu günlerde 'sıkça' telaffuz eder olduk. Yani artık günün 'şafak saati' derinlik arz eder hale geldi. Ve alışık hale gelinen bu zaman dilimi; 'Şafakta şok baskınlar' oldu. Sohbetlerin 'zaman' dilimi. Gazetelerin "manşet başlıkları"! 'Şok dalganın şafakta baskını' diye. Hayatımıza yeni zaman dilimini "alışık" hale getiren de; "Ergenekon melaneti" oldu. Çünkü şuana kadar tamı tamına "12" dalga yaşandı. Ve dalgaların hepsi de "şafakta" gelişti. Sabahın "ilk ışıklarında"! Veli Küçük'ten, Eruygur'a, Ersöz'e kadar. Ki bu mevzuunun 'son' dalgasını da önceki gün yaşadık. Yine sabahın ilk ışıklarında. Hedefte 'mevzunun' akademik kanadı vardı. Diyarbakır, Van, Şanlıurfanın bulunduğu 13 il'de; 50'ye yakın mekânda "operasyon". Aramalar ve gözaltılar. Şuana kadar 12. dalganın bilânçosu 39 kişi 'derdest'. Yeni gözaltılar bekleniyor. Sorgulama başladı. Bakalım bu kanadın derinliğinde nasıl bir "şema çıkacak"? ***
İşte bu şok 'baskına' kendimi kurgulamıştım. Nitekim dünkü yazımda ifade etmiştim. Ergenekon'un "mayası" Güneydoğu diye. Ve eldeki bazı 'bilgileri' sizinle paylaşmak niyetindeydim. Çünkü "hazırda" yeni bir dalga. Bizim de Avrupa 'seyahatimiz" bitmiş. Gündem bu, deyip odaklanacaktım. Özellikle PKK ve JİTEM itirafçısı Abdulkadir Aygan'ın "anlatımlarına" ilişkin. Taktir edersiniz ki, anlatımları giderek 'derinlik' içeriyor. Bir bir de "karanlıktaki" olaylar gün ışığına çıkıyordu. Silopi'den Diyarbakır'a ve Elazığ'a kadar. Batman, Mardin, Şırnak, Hakkari. "Kimsesizler mezarı". 'Ölüm tarlaları'. Ortaya çıkan 'kemikler'. Ve bunlara ilişkin "kafalarda" soru işareti oluşturan Adli Tıp raporları. Bu noktada "beyin fırtınası" geliştirmek istiyordum. Kendimi geceden "hazırlamıştım". Hatta beklenti içerisindeydim! Kayseri Jandarma Alay Komutanı Cemal Temizöz'ün gözaltına alınması. Korucubaşı Kamil Atak'ın ifadeleri. İtirafçı Abdülhakim Güven ve Hıdır Altuğ. Ve bunlarla alakalı "ayyuka" çıkan detaylar. İHD'nin 18 Mezar'ın açılması. Kimsesizler mezarlığına gömülenlerin 'DNA'sının alınması. 1991 ila 2000 yılları arasında; Diyarbakır ve Güneydoğu illerinde 'yaşanan' karanlık olaylar. İşlenen faili meçhul cinayetler. Çıkara ve ranta dayalı "suçlama" ve fişlemeler. Bunlarla ilgili; yeni bir gözaltı dalgası olacak mı diye?
***
ŞAFAK'TA OPERASYON Bu düşünceleri taşırken, dün sabahın ilk ışıklarında her şey değişti. Yeni bir 'şok' dalgası gelişti. Bu kez adres beklenti içerisinde olduğumuz Ergenekon ve uzantıları değildi. Adres; Demokratik Toplum Partisi. Ve DTP'li Belediyelerdi. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nda "Özel yetkili" 5 savcı tarafından yürütülen bir soruşturma. Dün sabah saat 04.00'te "eş zamanlı" baskınlar yapıldı. 15 ilde 27 ayrı noktada. 3 DTP Genel Başkan Yardımcısı toplam 51 kişi gözaltında. Denildiğine göre; 1 yıldan buyana süren "teknik takip" sonucu; düğmeye basılan bir operasyon. PKK'nın "Şehirdeki uzantıları". Ve ülke genelinde PKK'nın eylemlerini planlayıp yönlendiren; "Türkiye Koordinasyon Birimi". Basına yansıyan "suçlamalar" hayli yaygın.
***
Operasyon "kapsamlı". Çünkü bugüne kadar DTP'ye yönelik bir dizi 'operasyonlar' yapıldı. Birçok gözaltılar oldu. Ama ilk kez "geniş ve kapsamlı" bir operasyon yaşandı. Tabi bir de operasyonun zaman dilimi de dikkat çekici. 29 Mart seçimlerinden hemen sonra. Ve DTPnin "Kapatma" davası henüz sonuçlanmamışken, yargı süreci devam ettiği bir esnada. Başbakan Erdoğan'ın "hezimete" uğradığı Güneydoğu seçimleriyle alakalı; "Seçimler baskı ve tehdit altında" yapıldı ifadesinin akabinde. Güneydoğu'da "silahların" sustuğu bir zaman diliminde. Ve en önemlisi de, ABD'nin siyahi lideri Barack Obama'nın Türkiye ziyareti sonrasında. ABD, Irak ve Kuzey Irak Yönetimi "arasındaki" uzlaşı girişiminin konuşulduğu bir dönemde. Bu kapsamlı operasyonun "vuku" bulması bir hayli manidar ve anlamlı. Burada; "gözaltına" alınanlar suçlu veya suçsuz diye bir fikir üretmek yanlış olur. Suçlu demek de, suçsuz demek de! Şuan için "herşey" yargıya intikal etmiş durumda. Adaletin "tecellisi" sonunda; durum ortaya çıkacak.
***
DTP-PKK GERÇEĞİ
Ama şu gerçeği iyi algılamak lazım. DTP ve PKK gerçeği. İkisinin de "tabanı" aynı. Ki bunu DTP inkâr etmiyor. Nitekim DTP Genel Başkanı Ahmet Türk'te. Partinin diğer önemli isimleri de, sıkça telaffuz etmektedirler. "Tabanımız birdir" diye. DEPten tutun da, HADEP ve DTP''ye gelinen sürece kadar. "Kürt orijinli" kurulmuş bu mecradaki tüm partiler "var olabilme" tabanı bu eksende gelişmiştir. Kimsenin de "inkârı" söz konusu değil. Ancak şu vardır; DTP "şiddeti benimseyen". Silahlı çatışmayı savunan. Ve ülkenin "kaos" ortamında bulunmasını isteyen bir görüntü bugüne kadar vermiş değil. Siyasal zeminde ve demokratik açılımlar noktasında sorunun "çözümünde" ortak payda geliştirme yönünde siyaset gütmüştür. Nitekim son dönemlerde "bu anlamda" bir hayli söylem geliştirdi. "Uzlaşı" sağlansın diye. Ancak "demokratik" sistem içerisinde var olan DTP'ye "illegal" bir oluşum olarak algılamak. Ve böyle bir bakış sergilemek. Bu minvalde "suç ağacına" asmak çok yanlış olur. Bu hem sivil iradeye, hem de demokratik sürece "gölge" düşüreceği gibi. Kabul edilemez de. Tıpkı; Seçim sath-i mailinde 12 gün süreyle "karartılan". Dün de "baskın" gören Gün TVye yapılanın "kabul edilemez" olduğu gibi.
***
TÜRKİYE HALKI VURGUSU Manidar olan bir diğer nokta ise; operasyonun Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un Harp Akademileri Komutanlığı'ndaki yıllık değerlendirme toplantısına denk gelmesi. Çünkü Başbuğ dün "üzerinde" çok beyin fırtınaları geliştirecek "söylemlerde" bulundu. Hatta TSK "değişiyor mu?" dedirtti. Çünkü "İlkler" çoktu. Başbuğ tam iki saat konuştu. Ve herkes "pür" dikkat dinledi. Hedefinde kapsamlı "söylemler" vardı. En önemlisi "Türkiye halkı" vurgusuydu. Onu da Mustafa Kemalden bir örnek vererek dinlendirdi: "Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir" Bugüne kadar ilk kez bu keskinlikte vurgulanan cümle Türkiye halkı diye! Bir önemli nokta ise TSK'nin "din düşmanı" olarak gösterilmesi yönündeki sitem. "Biz dine karşı değiliz. Dinin siyasette araç olarak kullanılmasına karşıyız" dedi. Uyarı da geliştirmiyor değildi: "Onurumuzla oynatmayız. Olaylara tepkisiz kalmayız" Tabi önümüzdeki hafta da, güncel konulardaki TSK tutumuyla ilgili bir basın toplantısı yapılacağı açıklandı. Dikkat çeken bir ayrıntı da; Bazı gazetecilerin ilk kez davet alması.
***
Evet. Halkalar kimi yerde "birleşiyor. Kimi yerde ise "Everest" dağı kadar uzak kalıyor. Ancak önemli olan; "değişimde" samimiyet olmasıdır. Asker değişiyorsa, Hükümet değişiyorsa, Siyasal söylemler değişiyorsa, Dünya gelişmeyle yeniliğe koşuyorsa, "Biz hala" inkâr politikalarıyla "ötekileştirme" gayreti içerisinde bulunuyorsak. Bu bizim "aydınlık yarınlarımızı" baltalamamız demektir. Ama ben yine de; dün ifade ettiğim gibi "sıkıntı" çekilmeden refah sağlanmaz diyerek. Türkiye'nin aydınlık yarınlarından "umutsuz" değilim.