Konuşuluyor; Türkiye eksen kayması mı yaşıyor ve yaşatılıyor mu?.. Yoksa asıl şimdi kendi öz eksenine kavuştu mu?.. Soruya yanıt noktasında, azıcık geriye çekilip, resmin dün ile bugünkü bütünlüğüne bakarak, yanıt vermek lazım?! Şöyle ki, çok detaya, hadiselerin zincirlemesine girmeden, özetle seyri aktarırsak
***
Sadece, Erdoğanın Davos zirvesindeki one minute çıkışına odaklanırsak.. Bu çıkıştan, manda anlayışına sahip malum çevreler, hayli ürkmüştü!.. Vay ki vay, naraları atan atanaydı?.. O günün gazeteleri arşivlerde, atılan manşetler hafızalarda.. AK Parti ve Erdoğan İsraille, ABD ile AB ve NATOyla ilişkilerimizi tar-u mar etti.. Artık iflah olmayız, olamayacağız deyip duruldu.. Ve o koca soruyu öne çıkardılar; Türkiye eksen kayması yaşıyor diye
***
Ne garip ve ucube bir anlayış ile ruh hali ki; hala da bu düşüncede olanlar olduğu gibi, savunan da çok.. Israrcılar.. Galiba deve kuşu mantığı ya da hayal alemi içerisinde, gözleri ışığa kapatan zihniyet bu olsa gerek.. Bunlara göre, mandacılık, bağımsızlıktır, özgürlük ve hürriyet, biat ediciliktir.. Onlar ne derse o?!. Siyonizmin ve Emperyalizmin Ortadoğudaki, askeri ve uydu ülkesi olmak, bahşedilen en demokratik bir nimetmiş!.. Müttefikliğin gerekliliği de. Sözde milli ve yerli olmaktan geçiyormuş?!
***
Denir ya, yahu!. Yarım asırdan fazla NATO ülkesi değil miyiz?.. NATO üyeliği noktasında, her denilen yere mevcut zaman dilimi içerisinde; koşup onların namı hesabına askerlik yapmadık mı?!.. Peki, bizim en sıkışık, en tehdit edici, güvenlik noktasında endişelerin ikmale geldiği dönemde, NATO yanımızda yer aldı mı?!.. Bilakis karşı durdu.. Dahası; düşmanlarımıza (ki onların emir eri maşaları) karşı bizim silahlarımızı, kullanamazsınız demediler mi!?.. Hatta, milli savunma alanındaki tüm üretimlerinizi durduracaksınız diye, ambargo uygulamadılar mı!?..
***
Hal bu iken.. Bir piyade tüfeğinin dahi kullanımını izne bağlayan bir NATO ve müttefik ülkelerin emir-komutasıyla kendini idame eden bir ülke bağımsız olabilir mi?!.. Ya da, ABD ve ABnin, sömürgesi altında, gerek sanayi alanında, gerek tarım alanında ve tabi ki yer altı ve yer üstü zenginliklerin gün ışığına çıkarılmasına yönelik girişimlere atılan prangaların hakim olduğu; bir ülke kendisini istiklalin hanesinde görebilir mi?!.. Yıllarca bu ülkenin gençleri, okumuşu, aydını, düşünürü, akademisyeni emperyalizme karşı dik duruş sergileyerek, Bağımsız Türkiye diye, bedeller ödeyerek haykırmadı mı?!
***
Tek parti, şeflik ve dipçik dönemi dışında.. Ki, ilk mandacılığın ruhunun enjekte edildiği devir sonrasındaki darbeler silsilesine, bir bakalım!.. Ülke insanı için, istiklal, istikrar ve istikbalin bağımsızlığı ve hürriyetini kendisine şiar edinip, yol yürüyen siyasal iktidarlara, ki milli iradenin temsiliyetini almış olmalarına rağmen; tuzaklar kuruldu, kurgulandı.. Ve bize de, tüm bu vesayet üretici manda anlayışı yerli ve milli olarak, gösterildi, okutuldu ve yazıldı!.. Her darbe, her sivil iktidarın al aşağı edilişi; millete ve ülkeye onlarca yıl gerileme devri yaşattı..
***
Bizi, dinimizle, dilimizle, ırklarımızla, kültürlerimizle, medeniyet anlayışımızla kırdırdılar?.. Sen-ben kavgasını, ırkçılık libası altında; çatıştırdılar.. Suni hadiseler yaratıp, bir deli kuyuya taş attı, 40 akıllı çıkarma uğraşıyla, bizleri bağımsızlık ve özgür ülke olma yolundan, alı koydular.. Önümüzü görmememiz için; sürekli maske taktırdılar.. Kılık kıyafetle uğraştık, değerlerimizin yozlaşmasıyla bizi; meşgul ettiler
***
Ne komşu ülkelerle, ne de dünyanın bir başka ülkesiyle açılım ve gelişme noktasında, yol verdiler!.. Devlet ve millet olarak, bir iğne üretemez, hale getirilip durulduk.. Dışa bağımlı, yaptılar.. Kendi var olan sanayilerimizi de; siz ne anlarsınız, üretimden, sanayiden denilerek, kapılarına kilit vuruldu.. Biz üretir, size satarız mahkumiyetiyle, hegemonya oluşturdular.. Hiçbir şekilde; milli çıkarlarımıza odaklanamadık, odaklanmamıza izin verilmedi!
***
Yasalarımızı da, mevzuatlarımızı da, biz bin yıllık geçmişimizi bir tarafa atıp, onların himayesi altında dış orjinli patentlerin aklıyla, kaleme alıp uyguladık!.. Ki hal-i hazırda; Türkiye insanı sadece defin işlemiyle yerli ve milli.. Gerisi hep; ithal!.. Hal bu kadar bariz ortada iken; kim diyebilir ki Türkiye kendi öz ekseninde bulunuyor, milli, yerli ve bağımsız bir ülke!.. Merhum Özalı burada, anmak gerekir!.. O Türkiyenin bağımsız ve hürriyeti noktasında, dünyaya kapıları açtı..
***
Düne kadar, Ortadoğu ülkelerine sırtını çeviren Türkiyeyi, her yöne açtı.. Ne coğrafik yönde komşu ülkeleriyle, ne Doğu ve ne de Batıyla, aynı zamanda Uzak Doğu ülkeleriyle. Halk deyimiyle; dünyayı avucuna alarak o tombişliğiyle, Türkiye Bir dünya ülkesidir, devletidir diyerek; açılımlarda bulundu.. Milli çıkarlarımız neyi gerektiriyorsa, ülkenin ve milletin ali menfaati neye meyil ediyorsa; biz onu yaparız, onunla hemhal oluruz.?!
***
İşte bugün, AK Parti bu yolda, ki 28 şubat döneminde kesintiye uğramasına rağmen fersah fersah ilerleme kaydediyor.. Ve açık net bir şekilde de, haykırıyor.. Diyor ki, Ey NATO, üyeniz, ama askerin değiliz.. Ey ABD müttefikiniz (Ki artık müttefiklik diye bir şey kalmadı) ama bilesin ki, ne uşağınız ne emir kulunuz.. Ey AB ister bizi ABye al ister alma, bil ki kapıkulun hiç değiliz? Biz, Türkiye Cumhuriyeti devletiyiz, milli çıkarlarımız neyi emrediyor ve istiyorsa biz onun emrindeyiz
***
İşte, Milli Savunma alanındaki gelişme.. Dün yüzde 5 bile olmayan milli üretim, bugün yüzde 80lerde.. Artık, Savunma Sanayinde söz sahibi olduğumuz gibi, kapımıza alım için gelen ülkelerin kuyruğu söz konusu.. O, memurlarına başbakanların, cumhurbaşkanlarının, bakanların ceket iliklediği İMF sömürgesi de yok.. Kendine yetecek ekonomiye sahip Yeraltı ve yer üstü zenginliklere odaklanır hale geldi?
Bir taraftan petrol kuyuları, diğer tarafta doğalgaz!.. Artık karada değil; denizde bile bu işin sondajıyla; zenginlikleri gün yüzüne çıkararak, hayati ticarete dönüştürüyoruz Yani; düne kadar kendi Öz yurdunda garip, öz vatanında parya idik.. Ama şimdi öyle değiliz
***
Manda anlayışının hakim olduğu evrelerde bize biçilen rol neydi?!.. Biçilen rol, figüranlıktı.. Onlar oyunu yazar, çizer ve bize de; geride dur denilerek, oynatılırdı.. Kurdukları masalara, uluslarası kararlara, dahil etmek bir yana, dışarıdan gözlemci olmamıza bile, izin yoktu.?.. Bugün tam aksine; rol biçen ülkeyiz.. Masayı da kuran biziz, masaya oturması gerekenleri de, belirleyen biziz.. Ukrayna ve Rusya arasındaki savaşın masa kurucusu biz değilmiyiz?!..
***
Dünya kıtlıkla boğuşurken, tahıl koridorunu oluşturan, güvence altına alan ülke Türkiye!.. Dile kolay; böylesi bir değişimin ve dönüşümün ifadesi, Türkiye bugün eksen kayması yaşamıyor.? Tam aksine, öz benliğiyle, özüne dönerek, kendi öz eksenine oturmuş, yol alıyor
***
Yoksa, yeryüzü ekonomik krizlerle boğuşurken, hala döviz kuru üzerinden operasyonlar çekilmeye çalışılırken, Türkiye toplumsal kazanımlar noktasında, her hafta bir ekonomik paket açıklayabilir miydi?!.. Artık gündelik hayata dair sorunları anında çözebiliyor, bireysel taleplere yanıt veriyor.. Bakınız, sadece konut projesi kapsamında başvuranların sayısı 8 milyona doğru gidiyor.. İlk evimden, ilk işim ve arsa satışları.?
***
Esnafa ve öğrencilere yönelik düzenlemeler.. Sabit gelirlilerin gelirlerindeki iyileştirmeler, EYT, Sözleşmeliye Kadro, vergi affı, bankaların kredilerindeki kara listelerin silinmesi, yargıda yeni bir infaz yasası.. Ve Anayasa değişikliğine dair, toplumsal mutabakatı sağlama adına kolların sıvanması Tüm bunlar; bağımsız ve hür bir iradeye sahip ülke ve ülke yönetimiyle sağlanabilir?..
***
Doğrusu, bizim hala öz benliğimize ve öz eksenimize ulaşmamızı engelleyen bir faktör var.. O da mandacılığın emir eri konumunda, hal ve hareket içerisinde olan iktidar muhalifi bazı kesimler!.. Ki onları ahali çok iyi biliyor.. Nitekim tüm bu yapılanlara giydirilen kılıfa bakarsan, ne kadar akıl fakiri olduklarını görebiliyoruz.. Ne diyorlar; iktidar bunu, oy avcılığı için yapıyor?.. İyi de; siyasiler, siyasi partiler, siyasetçi ne yapması gerekir.. Elbette ki, icraat yapacak, iş yapacak, vatandaşın beklentilerine yanıt verecek
***
Sizin gibi; hiçbir şey yapma ama yapana da tu kaka de.. Seçmeni, ikna etmek, ona vaatlerde bulunmak, onun rızasını alabilmen gerekirken; sen ne yapıyorsun!.. Okyanuslar ötesine gidip, kapıkulu olmaya adayım, diyerek kendine icazet almanın gayreti içerisindesin Ustadın ifadesiyle keşke ama keşke bir şey olamıyorsan, bari kendin ol.. Şimdi giriş soruma gelirsek, eksen kayması mı yaşıyoruz, yoksa öz eksene geçişi mi yaşıyoruz?.. Sizce
***
GÜNÜN SÖZÜ
Sütten çıkınca bütün kaşıklar aktır; önemli olan içinden çıktığı sütü ak bırakabilmeleridir
Failed to load the video