Bir yıl önce; dün!
Tahir Elçi…
Bir grup Diyarbakır sevdalısıyla..
Dört Ayaklı Minare'nin ayaklarının dibinde…
Hendeğin…
Barikatın…
Öz Yönetimin…
Öz savunmanın…
Yarattığı tahribatlar silsilesinin getirisi olan; "operasyonlar.."
Akabindeki; tahribatıyla yakılan-yıkılan, virane edilen tarihi Sur ilçesi…
Elçi tarihe yönelik kıyıma "isyan ediyordu?"…
***
İsyanını…
Yaşananlara dair tepkisini şu cümlelerle ifade ediyordu…
9 bin yıllık geçmişe sahip; Sur ilçesi…
Surlar..
Camiler..
Kiliseler..
Ve daha başka tarihi yapıların; açık hava müzesi..
İşte Dört Ayaklı Minare..
Bakınız, ayaklarından vurulmuş, tahrip edilmiş!
***
Elçi'nin ağzından çıkan son sözcükler..
Ve bir karambol…
Silah sesleri…
Peş peşe, boşalan şarjörler…
Ve kaçışan iki silahlı kişi…
Sonrası…
Sonrası, kameralara yansıyan görüntü…
"Elçi" yüzükoyun yerde kanlar içerisinde…
Vurulmuş…
Haince ve kalleşçe; arkadan sıkılan tek kurşunla "katledildi"
***
O günden bugüne; tam bir yıl geçti!
Dün anma vardı…
Bir dizi etkinlikler yapıldı…
Açıklamalar… Vakaya dair verilen beyanatlar…
Yazılanlar-çizilenler… Konuşulanlar…
Ama hiçbiri…
Elçi'yi "katleden kurşunu, tetiği çekeni ve neden hedef olduğunu" samimiyetle ifade etmedi…
Yani "Elçinin ölümü kimin işine yarar?"
Bu minvalde resme bakan olmadı!
Vaziyet, kimin işine nasıl geldiyse…
Kahredici olan da budur…
***
Çünkü..
Birileri ölümünden bir hafta önceydi..
"Terörist" ilan etti..
Suçlandı… Vurulmasaydı; belki yargı önüne çıkacaktı…
Ki soruşturma açılmıştı…
Yine birileri…
O'nun insani "yönünü" hasım olarak görmüştü…
Dört Ayaklı minareye sıkılan kurşunun sahipleri gibi…
Terörün "yaşamı yaşanılmaz" kılmasına karşıydı…
Ki bu tavrıyla; "hep hedefti"…
Anlayacağınız…
Elçi iki cephenin de hasmıydı; ama barış için de büyük Elçi'ydi?
***
Aslında!
O kurşun.. Tetiği çeken o el…
Ve akan kandan; "hedef edilen"
Arkasındaki "aklın" varlığı…
Bölge gerçeğinde; her şey gün gibi aşikâr… Ve kendini ele veriyor..
Tıpkı benzer; "faili meçhul siyasi cinayetler" gibi!
Ne diyor; Merhum Ahmet Kaya?
Diyarbakır türküsünde şöyle sesleniyor…
"Diyarbakır ortasında vurulmuş uzanırım…
Ben bu kurşun sesini nerde olsa tanırım"
***
Evet…
Nerde olsa tanırız; "o kurşun" sesini!
Çünkü…
Elçi'yi öldüren bir mermi ver..
O'na sıkılan kurşunun atıldığı bir silah var..
O silahı tutan bir el var, tetiği çeken de bir parmak…
Pek tabi ki..
O'na, "Elçi'yi öldürmek" için, emir ve ferman eden bir akıl var..
O akılda…
Türkiye'yi, Kürtleri "kaosa" sokan, üst akıldır..
***
O'nun içindir ki…
Bugüne kadar; "siyasi cinayetlerin" hiç biri; "çözülmüş" değil..
Yıllar geçse de..
Tetiği çeken..
Kurşunu namluya süren; belki yakalanmıştır..
Ama, ona beyin enjekte eden; "üst akıl" hep kollanmıştır..
Elçi…
Hukukçu olma vasfıyla..
Üstlendiği Baro Başkanlığı misyonuyla..
Ve "idealist" fikriyatıyla; "hep bu aklın" peşindeydi..
Ki faili meçhul cinayet davalarının "tek takipçisi" idi..
Nitekim..
Katledileceği gün, öldürülmeseydi..
Öğleden sonra, İstanbul'da bir davaya katılacaktı..
***
Gelirsek!
Vakanın "hukuki" seyrine…
Gelinen aşama itibariyle; "somutlaşan" bir netice yok..
Soruşturma…
Hukukçuların ifadesiyle; "unutulmuş" gibi…
Çünkü 3.5 ay sonra ancak keşif yapıldı…
Olay yerindeki deliller.
Mermi çekirdekleri.
O esnada iki polisi vurup kaçan "iki teröristin" kaçışı..
Ardından sıkılan kurşunlar..
Ki bu örgüt üyelerinden birine "öldü" denildi, şimdi sağ deniliyor..
***
Muamma bir vaziyetle!
Ki keşiften hemen sonra bir rapor yayınlandı..
Bilirkişiye ait..
Adli tıp… Diğer envanterler beklenilmeden..
Denildi ki..
"Ölüme neden olan atışın hangi silahtan gerçekleştiği tıbben ve fiziken bilinemez."
Yani; "meçhuliyet"
Zaten peşinde, 15 Temmuz yaşandı..
FETÖ kapsamlı soruşturmalar..
Açığa alınan hakim ve savcıların varlığıyla..
Anlayacağınız; "dosya" hal-i hazırda tozlu rafta..
Nitekim ne diyor Elçi'nin eşi Türkan Elçi?
Diyor ki…
"Ortada ne bir iddianame ne bir tanık ne de bir sanık var."
***
Bayan Elçi'nin dün bir mülakatını okudum..
Soru cevap mahiyetli...
Elçi'siz "bir yılı" anlatıyor..
Şöyle ifade ediyor geçen zaman dilimine dair, fikriyatını..
Elçi, "failin kim olduğu, neyi nasıl değiştirebilir? sorusunu sorarak başlıyor anlatmaya..
***
"Geçirdiğimiz bu meşum yılda kafa karışıklığına mahal verecek cinayetler, pimini kimin çektiği belli olmayan bombalama olayları oldu.
Geçmişte yapılan bir eylem birileri tarafından ya da kimin yapmış olabileceği konusunda tahminler yürütülürdü.
İçinde olduğumuz bu acayip zamanda bir toplu katliamın farklı farklı kesimlerce üstlenildiğine tanıklık yapıyoruz.
Can pazarına dönmüş, insanların paramparça olmuş bir eylemin üstlenilmesi bize şaşkınlık dışında bir duyguya kapılmamıza fırsat vermiyor.
Tahir’in cinayetinde tersi bir durum var.
Özellikle kimsenin üstlenmek istemediği bir cinayet…
Biz, cinayetin üstlenilmemesi mevzusunu Tahir’in naif, masum ve gösterdiği cesaret karşısında katillerin nasıl da korkaklaştıklarına yoralım.
Ortada bir vebal var, yapanların bu vebalin altında kalıp ezilme korkusuna kapıldıklarını hissediyorum.
Tetiği kimin çektiği konusu benim için hiçbir zaman anlam ifade etmedi.
Katil katildir.
Katilin kim olduğu önemli değildir.
Sadece katilin bulunması önemlidir.
Gerçek katilin bulunması tabii ki de ölüm acısını hafifletmeyecektir.
Fakat adaletin tecelli etmesi yarına bir nebze de olsa güvenle bakabilmemizi sağlayacaktır. Ölmeden önce bu duyguyu yaşamak isterdim."
Bayan Elçi…
Cinayetin ilk günlerine dair; "umutlarım vardı?"
Özellikle; "faillerin" gün yüzüne çıkarılmasına..
Ama sonra..
"Bir rüyaymış gibi" diyor.. Ve ekliyor;
"İlk günler verilen vaatler karşısında bir nebze de olsa umutlanmıştım.
İnsanın duyduğu ani bir acı karşısında böyle bir olay yaşanmamış veya rüyaymış gibi oyunlara başvurduğu da oluyor.
Ben birkaç gün rüya olduğuna kendimi inandırdım.
Tepkisizliğim biraz da ondan kaynaklıydı.
Biraz da ne yapacağını bilememekti aslında.
Son zamanlarda faili meçhul kervanının kumlu fırtınalı göz gözü görmez bir çölün ortasında ilerlediğini, bu kervana Tahir’in katılmak üzere olduğunu görebiliyorum.
Göz göre göre bir faili meçhule yol almak."
***
Türkan Elçi; "Cinayet'in faillerine dair kanaatini" ise şöyle ifade ediyor..
"Ben sadece bir minarenin ayaklarının altında bir oyun oynandığına inandım.
Sizce de tesadüfî bir çatışmada bir kurşunun sadece Tahir’e denk gelmesi ve sadece hayati önem taşıyan bir bölgesinin hedeflenmesi anlamlı değil mi?
Bence bir tesadüfe kurban gittiğini söylemek için ya çok saf ya da orada bu cinayeti yapan birilerini koruma duygusu içinde olmak lazım.
Bir iddianame açılmayacağı gerçekliği ile karşılaşmadan önce, sürekli bir duruşma salonunda bir katille veya daha doğrusu bir sanıkla karşılaşma anını hayal ettim.
Hayal ederken ona neler soracağımı sürekli aklımdan geçirdim.
“Tahir’in gözlerine bakamadığın için mi arkadan vurdun?”
Veya “baba akşam eve erken gel, diyen bir çocuğun var mı?” diyecektim.
Yoksa niye yaptın falan sorularıyla işim yoktu.
Kim seni azmettirdi ile hiç işim yoktu.
Cevabını alamayacağım soruları sormayacaktım.
Zaten neden yaptıklarını biliyorum.
İnsan olduğu için."
***
Hiç kuşkusuz ki…
Bazı isimler vardır…
Şahsiyetler vardır…
"Birleştiricilikleri"
Barışa…
İnsanlığa…
Kardeşliğe dair "mücadeleci" halleri pek anlaşılmaz.. Ya da görülmez.
Ama!
Öldüklerinden sonra; "anlaşılır, konuşulur ve takdir" edilir…
Tahir Elçi'de böyle bir isimdi…
Eşi Türkan Elçi "Bu birleştirici" yönünü şu cümleyle ifade diyor…
"Büyük insanların kaderidir?"
***
Türkan Elçi'nin şu son cümlesi..
Teröre..
Şiddete..
Kaosa..
Kirli ve karanlık oluşumların "akıttığı" kana dair..
Özellikle "silahı tutan" ellere, dair…
Diyor ki..
"Eeyy Katil…
Çocuğun var mı?
Sana baba erken gel diyor mu?"
***
Evet..
Tahir Elçi'siz geçen bir yıl…
Ailesi gibi..
Toplumun tüm katmanlarının endişesi şu…
Ömrünü..
Faili meçhul cinayet davalarını "aydınlatmaya" adayan..
"Akıtılan kanın" faillerinin cezasız kalmaması için mücadele eden..
Elçi'nin..
"Faili meçhul bir cinayet" dosyasına; "sokulmaması"
***
İlk gün ifade etmiştim…
Bu cinayet…
Bu haince suikast; "her kim işlemişse" işlesin..
Aydınlatılması da…
Failinin yakalanması da…
Arkasındaki "aklın da" emir-komutasının da; "gün yüzüne" çıkması..
Siyasal iktidar için; "namus borcudur"
O borcun ödenmesi gerekir…
Ödenilmezse...
Bilmelidir ki fail olarak vicdanlarda hep "mahkumiyeti" olan kendisi olur…
***
Bir kez daha!
Elçi'ye Allah'tan rahmet…
Ailesine…
Sevenlerine…
Baro camiasına ve bölge insanına; başsağlığı diliyorum..