ERDOĞAN'IN ALTERNATİFİ OLMAYINCA
Eklenme: 3/27/2014 12:00:00 AM

Yerel seçim diyoruz!

Demokrasi nimeti diye "söz" ediyoruz.

Mahalli seçim.

İller. İlçeler. Belediye Encümenleri. Tabi ki muhtarlar...

"Yerelde" yönetim.

Yerelde hizmet "parti ve isim" tercihi için sandık!

30 Mart'ta "tercih" oyu kullanacağız.

Yaşadığım, şehrin yönetimi için.

Sahi.

Hakikatten, bunların teferruatını hal-i hazırda konuşuyor muyuz?

Hayır.

***

Hiç ama hiç konuşmuyoruz!

çünkü seçime, 48 saat kaldı. Ki "yasaklar da" ayrı bir hal.

Ama buna rağmen; "kanalizasyonu" patlamış siyaseti konuşuyoruz.

Ağır bir tabir oldu, ama hakikat bu.

Siyaset şuan ki serüven yapısıyla, "kanalizasyonu" patlamış!

Lağım akıyor! Ortalık, "pislikten" geçmiyor

İçte. Dışta. çevrede, komşuda. Ne varsa; "ulu orta" akıyor.

***

Baksanıza!

Liderlerin ağzından; dökülen sözcüklere!

Sokak ağzı. Fosseptik çukuru mübarek!

Daha açıkçası; "kavgada" söylenecek sözler değil, ağızdan dökülenler.

Ama söyleniyor. Hem de, fütursuzca!

Sessiz okuyun. Bari yanınızdakiler okuduğunuzdan rahatsız olmasın.

Pek tabi ki sizin de yüzünüz kızarmasın.

***

Evet. Ne diyor bu zevat.

Miting meydanlarında, karşılıklı söyleniyorlar.

Birbirlerine

İşte altı çizili o "yüz kızartan" sözcükler.

Alçak. Şerefsiz. Namussuz. Yalancı.

Karşılığı;

Hırsız. Rüşvetçi, Vatan haini, Başçalan,

çokçalan, az yiyen

***

Yani, ortalık toz duman!

Saygı. Sevgi. Nezaket kuralları 'hak" getire!

Seviye çukur. çukurunda ötesinde, fosseptik çukuru!

En tepeden, en tabana kadar, durum fark gözetmiyor.

Hepsi aynı.

Pisliğin enva-i hali burun kemiğini sızlatıyor.

Siyasetin ne onuru ne de haysiyeti kaldı?

Yerlerde sürünüyor.

***

Seviyesiz, siyaset.

Gerilim. Kaotik "süreç" yaratan politikanın atmosferindeyiz!

Ahali olarak akıl kilitlemesi yaşıyoruz; Siyasilerin "fosseptik" hali yüzünden?

Ne olacak bu hal bilemiyorum?

Gün be gün, "ateş" daha bir körüklenmekte.

Ses kayıtları. Yolsuzluk iddiaları. Görevden alma operasyonları.

Ya da, "kumpas" içerikli hamleler.

Paralel yapı. Derin oluşumlar, örgütler.

Havada uçuşmakta.

***

Velhasıl.

Kimine göre; Seyir, montaj-dublaj-siyaseti.

Kimine göre; Seyir gırtlağa kadar, yolsuzluk ve rüşvet siyaseti.

Her ne ise. İki tarafında verdiği görüntü çirkef bir hal.

Ama. Kimseye de faydası yok.

Hele ki, "aktörlerine". Hep zarar, hep zarar.

Ülkeye. Millete. Devletin nizam-i yapısına.

Hele ki, Ülkeyi yönetenlere, yönetme gayretinde olduklarını söyleyenlere!

Zerre-i miskal; "hayrı" yok, haramdan başka!

***

Hal böyle olunca!

Ne siyaset,

Ne siyasiler,

Ne millet olarak, "kendi gerçeklerimizi" konuşamıyoruz.

İşsizliği. Yoksulluğu. Bölgeler arası dengesizliği konuşmuyoruz!

Yüz yıllık ömre sahip!

Kürt sorunu. Ve ikmale getirilmek istenilen; "çözüm" süreci.

Hele ki, "aşamaları" yasal çerçeveler.

Hiçbirini konuşmuyoruz!

Bir adım ötesine yönelik yeni ufuklar da geliştirmiyoruz.

***

Varsa yoksa!

Az önceki; "fosseptik!" çukura dönen siyaseti konuşuyoruz.

Aktörlerinin, "kendilerine" özgü biçilen rolleri!

Ne olacak. Ne yazık ki, kimse de çıkıp, "ey ahali" bu ne rezalet?

Siz ne yapıyorsunuz ey zevat!

Edep yahu.

Demiyor, diyen de yok gibi!

***

Mesleğin, 33 yılını geride bırakıyorum.

Ki bu sürede, kaç seçim geçirdim.

Sayısını bilemiyorum.

Cumhuriyet tarihinden gelsek.

Görmedim. Yaşamadım. Ve tabi ki, haberdar olmadığımız bir seçim havası yaşıyoruz.

Kamplaşma. Cepheleşme.

Bir tarafta, muhalefet. Arka bahçe; "Paralel" yapı.

Karşı taraf. Hedefteki kişi, Başbakan Erdoğan!

***

Dün; yazıya son cümleyi, kurgularken misafirim geldi.

Ne yapıyorsun derken.

Yazıya son cümleyi, monte etmek üzereydim dedi.

Başbakanın gelişine yönelik mi, nasıl bir konuşma yapacağına ilişkin mi yazıyorsun.

Yok dedim.

Duraksayıp bir soruyla sohbeti alevlendirmek istedi.

Ben yine kısa kestim.

Dedi ki, "bu pazar" sürpriz olur mu?

***

Aslında, haklıydı, yazı konusu Başbakan'ın "gelişine" münhasır olmalıydı.

Beklentiler ve Talepler açısından.

Lakin. Siyasi hava o hava değil.

Yukarıda, "siyasetin solunan" havasını aktardım.

Toz-duman, fulü bir ortam var.

Başbakan böylesi karmaşık süreçte, talep ve beklentileri pek görmez!

***

Hatta Diyarbakır'da ne konuşur sorusunun yanıta gelince.

Farklı bir; "konuşma" olacağını sanmıyorum.

Sürecin seyrine,

Müdahale etmek isteyenlere,

17 Aralık operasyonun neye hizmet ettiğine,

Öcalan'ın "her şeye rağmen" barışa sahip çıkılması gerektiğine,

Demokratikleşme paketine,

***

Hükümetlerinin döneminde;

Diyarbakır'a,

Bölgeye yapılan yatırımlara,

İstihdam oranlarına değinecek.

Yerelde bir kez de AK Partiyi deneyin, diyecek?

30 Mart sonrası.

Verilecek güçle "daha demokratik" bir yapı içerisine girileceğinden söz edecek.

Kısacası, uzun konuşacak. Ama "sürpriz" yapmayacak.

***

İşte bundan dolayı; yazıyı "bu eksene" almadım.

Zaten, gazete manşetinde tabiri caizse "talep ve beklentiler" detayıyla, yer almakta.

Gelirsek, misafirin ikinci sorusuna.

Pazar günü büyük bir sürprizle karşılaşabilir miyiz?

Ülke için. Hatta Diyarbakır'ı özelde, ifade edersek.

Ben seçim sonucunda;

Majör ve dramatik bir değişiklik beklemiyorum!

Özellikle, başbakan Erdoğan açısından!

çünkü. Her ne kadar "siyaset" fosseptik çukuruna dönüştüyse.

Karşılıklı; "kumpas ve saldırı kalkanları" oluştuysa da.

***

Şu nettir!

Seçim Erdoğan için 'güvenoyuna' dönüştü.

Ki buda, "muhalefetin" aleyhine oldu.

En tuzak halde. Muhalefetin tek cephede yer alıp, Erdoğanla cepheleşmesiydi.

Bu da, "siyasetin tuzağıydı". Muhalefette düştü.

Dün de, üç yıl önce de bugün de diyorum ki!

Hal-i hazırda; Erdoğan "dışında" gidilebilinecek adres yok.

Yani, "alternatifsiz".

Onun için!

Uluorta yapılan ne varsa millet nezdinde şu algıda, tartı görüyor.

Erdoğan'dan daha iyi "yönetecek" kimse yok?

Ki hakikatten de öyle!

***

Zaten.

Halkta şunu söylüyor.

Erdoğan,

Yolsuzluklara bulaşanları ayıklasın,

Parti içerisindeki 'şaibeli" kesimi temizlesin.

Köşk'e. Anayasal değişikliğe.

Hatta Başkanlık sistemine geçişe "böyle" yol alıp, gitsin!

Ne diyelim.

Sayın Başbakanım, Diyarıbekire, Diyarbakır'a, Şehr-i Amed'e, "hoş geldiniz?".