Kaza.
Yani genel anlamıyla; "kazalar."
Türk Dil Kurumu (DTK)'ya göre.
Kaza tanımı şöyle.
İstem dışı veya umulmayan bir olay.
Dolaysıyla bir kimsenin.
Bir nesnenin veya bir aracın zarara uğraması"
Evet; "kaza tanımı" böyle.
***
Lakin şu bir gerçektir.
"Kaza!".
Oluş ve yaşanış şekli itibariyle "tek başına" bir kavram içermez!
Başlı başına "sonuç" değil.
çünkü; illaki bir "sebebiyet" olması lazım.
İşte bu sebebiyet, silsilesini de şöyle sıralayarak, tanımlayabiliriz.
***
Sorumsuzluk.
Keyfiyet.
Cehalet, bilgisizlik.
Beceriksizlik.
İhmal.
Vurdumduymazlık.
Ve en önemlisi de; "kural tanımama."
Altyapı.
Üst yapıdaki; "zafiyetlerin" yarattığı, olumsuzluklar silsilesi.
***
Ve daha sıralayabileceğimiz bir dizi "nedenler" olabilir?
Velhasıl.
Bu nedenlerin "vücuda" gelmesiyle, tekli veya çoklu ölümler, yaralamalar, yıkım ve yakma hadiselere genel itibariyle; "kaza" deriz.
Peki.
Tüm bu etkenler çerçevesinde yaşanan ve facialara varan olayları "kaza" deyip geçiştirmek.
***
Ya da; "kader" demek.
Veyahut "elden ne gelir" mantığıyla, bakarsak.
Belki "manen" bir rahatlama acıyı yaşayanlar noktasında sağlayabiliriz.
Ama velkin hiç bir zaman hakikati ve acı gerçeği; değiştirmez!
çünkü hiç bir kaza; "durduk" yerde ikmale gelmez.
Neden ve sonuç ilişkileri "muhakkak ki" vardır.
***
Tüm bunları niye anlattığıma gelince
Nedeni şu?
Diyarbakır Söz'ün önceki günkü manşetinde yer alan "trafik kazası" haberi?
"Öğrencileri biçti geçti"
18 yaşındaki Lise son sınıf öğrencisi Esma Karaaslan öldü.
1718 yaşında olan lise öğrencisi Kevser İrem Seyitoğlu ile Şilda Gül ise yaralandı.
***
Öncelikle!
Hayatın daha ter-ü taze döneminde; vefat eden Esma kızımıza Allah'tan rahmet.
Ailesine, sevenlerine ve öğrenci arkadaşlarına, MEB camiasına başsağlığı diliyorum.
Yaralı kızlarımıza da acil şifalar.
***
Evet, kazanın bilnçosu böyle.
Pek tabi ki ilk etapta herkeste şu algı oluştu.
Kazanın nedeni ve sorumlusu açısından.
Denildi ki; A.K ve idaresindeki 21 DR 512 plakalı kamyon suçlu!
Ama "sebepler", hakikatine bakıldığında durum hiçte öyle değil.
çünkü neden ve sonuç ilişkisinde;
"Suçlu" mevcut yolu onarıma alan, Karayolları 9. Bölge Müdürlüğü.
***
Bu noktayla alakalı bir dizi görüşmem oldu.
Gerek aile fertleri.
Gerek semt sakinleri.
Gerek öğrenciler.
Ve tabi ki, Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilileri.
Bir de kurumun hukukçuları.
Aynı zamanda, Trafik.
Hepsi felakete zemin hazırlayanın, bu kurum olduğuna vurgu yapıyor.
***
çünkü denilerek nedenler sıralanıyor?
Bu yol.
Yani Diyarbakır-Elazığ karayolu, iki yıldan buyana "onarımda" bulunuyor.
Yapım ve onarım; "kaplumbağa" hızıyla gidiyor.
Ki Seyrantepe ile Üçkuyu.
Daha da ilerisi; şehir ile Devegeçidi köprüsüne kadar olan nokta.
İki yıldır, bitirilmiş değil.
Toplam kilometreye bakıldığında, 2025 kilometre bile değil.
Ama bitirilmiyor.
***
İhale şekli.
Asıl firma yerine, "taşeron" firmanın, işi yürütmesi.
Kurum'un "işin ciddiyetine" yönelik, zafiyetler zinciri.
Dedik ya, bu yol iki yıldır bitirilemiyor.
Aslında bitirilmek istenilmiyor.
çünkü yapılıyor, iki ay sonra yapılan çöktüğü için geriye dönüp yeniden yapılıyor.
Yani savsaklama...
Yani yeni kazançlar sağlama.
***
Elbette ki, "kazanın" sebebiyet ölçeğinde payı çok var.
Ama ana etken yoldaki kusurdur.
Onun için "ihale ve yapım firmasıyla" ilgili kusurları, başka bir yazı mülahazasına bırakmak istiyorum.
Lakin, bu nokta bir hayli "kozmik" yapıya sahip.
Bu nedenle; önce Esma'nın "katilinin" ortaya çıkması, gerekir.
***
Şöyle ki.
Hal-i hazırda "yol yapımının" olduğu nokta, "öğrenci" hareketliliğinde, önemli bir yer.
Ki sanmıyorum şehrin başka bir bölgesinde bu kadar öğrenci kapasiteli bir alan olsun.
Süleyman Demirel Eğitim Kampusu!
çok sayıda okul var burada.
Yatılı okullar da ayrı. Öğrenci sayısı 45 binden bahsediliyor.
Belki daha fazla.
***
Yol duble yol değil.
çift yönlü bir yol. Ki, trafiği yüksek!
Şimdi bu güzerghta, hiç bir güvenlik önlemi yok.
Ne "araçlar" için, yön bildirme.
Ne de, ellerinde kırmızı bayraklı, "müteahhit" elemanı.
Ne de, yaya geçişleri için bir tedbir.
Beri berdan.
Bir de, yolun orta refüjüne yığdırılan toprakla oluşan, tepecikler de ayrı dert...
***
İşte önceki gün öğrenciler, bu dolambaç yapı içerisinde, "otobüse" binmek üzere, yolun karşısına geçmek istedi.
Yol tek şeritli olduğu için; "orta refüjü" geçerken, kamyon onları biçti.
Zaten bu güzerghta; "ışıklandırma" yok.
O da; DEDAŞ'ın Diyarbakır'a zulmü!
Başka illerde; şehir girişleri-çıkışları "onlarca kilometre" yol aydınlatması olur.
Ama Diyarbakır'da şehir içi bile aydınlatılmıyor.
Nedendir bilinmez?
***
Öğrenci velisi, soruyor.
Bu çocukların katili karayollarıdır.
İki yıldır yol yapılıyor.
Ama bitirilmiş değil; iki yılda 20 kilometre yol yapılmaz mı?
Burada her gün kaza oluyor.
Ki bugünde, bu kazadan önce iki maddi hasarlı kaza yaşandı.
Yol gösterici levha yok.
Güvenlik şeridi oluşturulmuş değil.
Ve yol karanlık.
Okul idaresi yetkilileri uyarmış kaza olabilir diye. Ama kimse önlem almış değil.
***
Sonuç itibariyle; ihmaller zinciriyle "Esma" kızımızı kaybettik.
MEB yetkilileri, "ilgili sorumlular" hakkında, "hukuk" mekanizmasını işletmeye başlatacaklarını bildirdi.
Suçlu kim ise, "ortaya çıksın" cezasını çeksin diye!
Bakalım, "adalet" nasıl tecelli edecek.
Elbette ki, "ölen" geri gelmez!
Ama sorumsuzluklar zincirinin nelere sebebiyet verdiğini, sorumluluk noktasında görmemiz gerekir.
***
Önceki günkü yazımda da ifade ettim.
Bir kez daha ifade ediyorum.
Toplum olarak en büyük zafiyetimiz; "sorumluluk" mekanizmamızı, işletmememizdir.
Yoksa işletebilseydik!
Sanmıyorum ki, hiçbir yetkili ve kurum "savsaklama" iş ve işlemde bulunmazdı.
Kızımız Esma'da, Karayollarının ihmaller zincirinin, kurbanı olmazdı.
Diyeceğim bu!
Cumanız mübarek olsun..