FABRİKA AYARLARI MI?
Eklenme: 10/3/2016 12:00:00 AM

Herkes!.. Ama herkes!...

Bilaistisna herkes!...

Kaygılı…

Çünkü "toplumsal" birliktelik ruhu hızla dağılıyor…

Dağıldı…

Kamplaşma…

Ötekileştirme…

Sınıfsal bölünme; "yeniden" hortladı…

Vatan-Millet Sakarya adına!

***

Şu an!

Ne 15 Temmuz sonrasındaki "birliktelik"

Ne Yenikapı'da oluşan "özgürlükçü-demokratik" zemin!

Ne de, "anti-demokratik" oluşumlara karşı dik duruş…

Pek tabi ki, "Demokrasi nöbeti" görevi dağılmış durumda…

Ne yazık ki; "Rejim" adına ruhsuzluk körükleniyor…

***

Moda bir deyim…

Deniliyor ki…

Türkiye "fabrika ayarlarına" dönmelidir…

Bir önceki yazımda ifade ettim!

"Kurt dumanlı havayı" sever diye…

İşte bu girift vaziyette şu an "rejim" savunuculuğuna soyunanlar var…

Kemalist.

Vesayetçi…

Jakoben aktörler…

Bunlar hummalı bir aktiflik içerisinde kendilerince; "kamuoyu" kurguluyorlar!

***

Hiç kuşkusuz ki…

Mevcut Rejim…

Sistem…

Ve vesayetçi Türkiye’nin eski ruhu "sisli havanın" bizzat yaratıcısı ve sahibi!..

Çünkü bu toplumun tüm katmanları…

Yani ekseriyeti…

Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar…

Ki hal-i hazırda da devam ediyor…

***

Askeri vesayetçi anlayışından, uygulamasından dolayı!

Zulme uğramayan…

Baskı görmeyen…

Kan ve gözyaşıyla, mağdur olmayan…

İnkârı…

Asimilasyonu…

İnancı…

Örfü, âdeti, geleneği…

Kimliği…

Dili…

Farklı yaşamı "tekçiliğe" düşüren bu sistemin "hışmına" uğramayan var mı?

Yok…

***

İşte bu var olan nefret ve küskünlük!

Bugün iki eksende; "körükleniyor?"…

Pozitif…

Ve Negatif adına!

***

Pür dikkat…

Türkiye "fabrika" ayarlarına dönmeli diyen kim?

28 Şubat'ın ana aktörleri…

Yani "askeri vesayet" rejimini, isteyenler…

"Rejimin" askerleriyiz diyenler!

90'ları yeniden yaşatmak…

Ne diyorlar; "kaç leş, kaç kelle?"

Ve bunu da, "Atatürkçülük" maskesiyle yapıyorlar…

Kullandıkları argümanda…

Rejimin "zulmüne" uğrayan, kesim!

Ki aşiretlerin "hedef gösterilmesi de" bu zihniyetin eseri; fitnesi!…

***

Kendilerini de suret-i haktan gösterdikleri gibi..

Bir de; "İktidarı, Erdoğan'ı" destekliyormuş görüntüsü veriyorlar..

Ama asıl amaç!..

15 Temmuz'da başarılamayanı; "başarabilmek"

Dikkat edin…

CHP dâhil.

Sol görünümlü, ulusalcı-laikçiler de…

"U" dönüşüyle, "ruh değişikliğine" girdiler…

Kılıçdaroğlu'nun bu değişimini böyle görmek lazım…

Günoğlu!

***

Gelirsek..

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son çıkışına…

"Lozan zafer değil, bir hezimettir"

Bu çıkışı…

15 Temmuz öncesini de göz önüne getirdiğimizde…

Şu sonuç çıkıyor…

Şu an ki, "estirilmek istenilen" rüzgara karşı; "dur" deniştir…

Bu iklimin dağılması ve oluşan rahatsızlığın "ifadesine" dairdir..

Önümüzdeki günlerde…

Erdoğan'ın ortaya koyacağı birçok tavır ve çıkış…

Bilmeliyiz ki…

Aksiyon mahiyetiyle "hayli" tartışma üretkeni olacak?

***

"Safların" netleşmesi adına..

Çünkü "yol arkadaşları" sürekli; "inlik hesabı" içerisinde…

Hani bir söz var; "domuzdan post" olmaz diye!

Erdoğan da gördü…

Hal-i hazırdaki "siyasi sıkletlerden" bir cacık olmayacağını…

Bilakis sürekli; "şişkinlik ve gaz" olabileceklerini…

O'nun için…

Geçmişin miadı dolmuş, aşılmış durumda…

Yerine…

Ter-u taze…

Per-ü pak bir rejim ve yönetim şart.

Eğer ki özgürlükçü, demokratik bir, "ülke ve toplum" isteniliyorsa…

Yoksa!

Olabilecekleri anlatmama gerek yok; "hal-i âlem" meydanda!

***

MECLİS ARAŞTIRSIN…

Tartışılan ne?

Lozan…

Taraflara göre; "Lozan" nedir?

Lozan bir "zafer midir?"

Lozan bir "hezimet midir?"

Lozan bir "senet midir?"

Yoksa Lozan bir "Sevr'in" tekerrürü müdür?

Her ne ise!

***

Siyasiler ayrı..

Tarihçiler ayrı..

Yazarı-çizeri ayrı bir "polemik" üretici…

Yani genel bir ittifak yok…

Pek tabi ki, "o gün için" olup-bitenlerin geri dönüşü de yok.

Ama şu noktalanabilinir..

Lozan; "neyin neticesidir?" diye…

Bunu da; "Meclis'in tarihsel bir araştırmayla" sonlandırabilir..

***

Buyurun..

Tabi ki, "yalan söyleyen" tarihle, değil…

İçteki kadar, dıştaki tarihe "düşen" notlar da…

Çünkü bizi bizden iyi anlatanlar var…

Özetle…

Gelin bu "çıkmazı", Meclisin oluşturacağı "komisyonun" yapacağı araştırmayla "aşalım"

Yoksa her yıl dönümünde…

Her milli meselede; "polemik" taşı gibi taraflar birbirlerini; "taşlamaya" devam edecek…

***

HDP NEYİN HESABINDA…

Sahi…

HDP'nin önceki günkü tavrı…

Neyin hesabı…

Cumhur'un "başında" her kim olursa…

Erdoğan olsa bile…

Cumhurbaşkanına karşı; "sergilenen" saygı yoksunluğu!

Saygı kişiye değil…

Saygı makama ve unvanadır..

Neyin hesabı olarak okunur?

Anlamış değilim…

Belki "anlık" bir tabana dair naranın hoşnutluğu olabilir..

Olur da..

Amma velâkin!

"Keskin sirke küpüne zarar" hakikati var ya…

HDP…

İşte bu noktada;

"Uzlaşmacı" değil, "yalnızlaştıran" siyasi dağınıklığıyla; zararı kendisine!..

Kendileri bilir..

***

ŞEKER HASTASI MI?

Düşünüyorum!

Acaba, Kılıçdaroğlu "şeker hastası mı?"

Bir iyi..

Bir kötü..

Bir makul, saygın, mülayim..

Bir hırçın, saldırgan, en barizi de unutkan…

Günü, saati, öğleni; "değişkenlik" içerisinde..

***

Ne diyoruz..

Kılıçdaroğlu..

Ne değişti de; "fabrika ayarlarına" döndü..

Ne güzel..

Yenikapı ruhuyla; "toplumsal" birlikteliğe; "elbirliği" yapılmıştı..

Şimdi kavga gürültü..

İkili, üçlü.. Ki liderler zirvesinde, Erdoğan görüşmesinde..

Mülayimdin..

Uzlaşmacı, işbirliğinden; "yanaydın"

***

Ama!

Ne hikmetse, "kalabalığın" huzurunda…

Bir kaç kişinin bulunduğu ortamda…

Renkte…

Dilde…

Düşüncede…

Beyanlarında "hızla ve vahim" bir değişkenlikle; "anlaşılmaz" oluyorsun…

Neden?

***

Şu FETÖ'nün, kriptosu…

1 Numarası…

Darbecilerin akıl hocası; Adil Öksüz!

Ne âlemde?

Kılıçdaroğlu…

Bir iki haber vardı; hafiyeliğini kullanarak aktardı…

Ne dedi; "Öksüz MİT ajanı olabilir" diye?

Sonrası yok…

Şimdi de, "Öksüz öldürülebilinir" diyor?

Peki, gerisi; yok!

***

Git-gelleri yaşıyor..

Diyorum ki bir doktora görünse de nedeni; "şeker mi, değil mi?" bilelim"

Neme lazım…

Şeker hastalığı biliyorsunuz ki; "sinsice" ilerliyor…

Tıpkı üretilen sinsi düşünceler gibi!..

Tedavi gerek..