FESTİVALİN RÜZGÂRI ESİNTİ VERDİ Mİ?
Eklenme: 9/27/2014 12:00:00 AM

Fuarlar. Festivaller. Kültürel aktiviteler.

Şenlikler.

Hepsi; "icra" edildiği coğrafya için, bir zenginliktir.

Tanıtım. Ve yaşamsal alana "katma" değerdir.

Halkı da. Ağırlanan misafiri de.

Etkinliklere "katılanların" aksiyonu dhil olmak üzere...

Mutluluğun. Barışın. Huzur ve istikrarın, yeknuyla "güven" tesisidir bu etkinlikler.

Kaynaşmadır. En önemlisi de; "yenilikle hatırlamadır."

***

Eski. Yeni. Ve gelecek neslin, "o kültürel" hazineden, feyiz almasıdır.

Yarınlara "yaşata bilmedir."

Bugün. Bir çok kent. İlçelerimiz dhil.

Ana ilkeleri, "marka kent" olma noktasında, bu argümanları, kullanmaktadır.

Zenginlikleriyle birlikte.

İşte, bu perspektifte baktığımızda, Diyarbakır varlık içerisinde, yokluk yaşadı.

Fakirlik. Yoksul. Birçok etkenler nedeniyle, geri bırakılmışlık.

Acıyla. Gözyaşı. Şiddet.

Ve "ötekileştirilen" bir sürecin, yarattığı tahribatla; "değerlerinden" uzaklaştırıldı...

Yıllarca. Ama yıllarca!

***

Hiç kuşkusuz ki, Şehir bir açık hava müzesi.

Surları. Burçları. Kaleleri ve İçkalesi.

Dinleri sembolize eden, mekanların çokluğu.

Cami. Kilise. Havra

Dile kolay. Hazreti Ömer'in (r.a) halifeli dönemiydi.

Tarih, 27 Mayıs 639. Bugün, yıl 2014.

Kaç asır, geçti üzerinden?

Kaç medeniyet, yaşadı bu topraklarda?

Ama İslam'la tanıştıktan sonra, yer küresinde işgal edilmeyen ender topraklardandır, Diyarbakır.

***

Peygamberlerin. Sahabelerin. Evliyaların, Diyarıdır, kadim şehir.

Siyasi. Stratejik konumu, itibariyle tarihte hep "hissedilen" oldu.

İnsanlığın "ilk yerleşik" düzene geçildiği bir coğrafya burası.

Tarımın. Sanayinin. Teknolojinin, en öncü "zenginliklerini" icra etti!

Salt bulunduğu coğrafyada değil.

Ortadoğu için. Hatta Dünya ülkeleri için; "sosyo-ekonomik" köprü oldu.

Örnek teşkil etti.

Hele ki, yetiştirdiği limler.

Şairler. Edebiyatçılar. Hepsi, yarınlar için birer "elçi" olarak görevini icra etti.

***

DİYARBAKIR KARPUZLA ANILMALI MI?

İşte, tüm bu zenginlikler hsıl iken!

Ne acı verici bir dramdır ki; rejimin, siyasal "ideolojyanın" inkr ve asimilasyonuyla, atıllaştırıldı.

Unutuldu. Kültürümüzle, inancımızla, değerlerimizle, coğrafik kazanımlarımızla.

30 yıllık çatışmalı süreç.

çözüm süreci!

Ve iki yıldaki, "değişimin" yarattığı rüzgar.

Buruk bir hakimiyet.

Yoksa.

İki günden buyana, Diyarbakır "Karpuz" festivaline bu kadar sarılmazdı.

Değerleri için; "Karpuzun" büyüklüğünden, medet ummazdı.

***

Elbette, küçümsetilmez, bu festival.

Bir zenginliktir. Tanıtımdır. Şenliktir.

Halkta, şehirde "hoş sedanın" bir yaşanma zamanıdır.

Bunun daha bir aktifleşmesi. Ve desteklenmesi, gerektiğini ifade edenim.

Parantez açarak, Diyarbakır bu kadar her biri "insanlık" için, bölge ve Ülke için, tabiri caizse "inci tanesi" gibi nadide olan değerleri var iken.

Bunların tanıtımı.

Coşkusu.

Festival şenlikleriyle "yaşatılmaya" gayret edilmezken salt Karpuz'la, "anılmak" hal-i vaziyete tartışma yüklüyor.

Pek tabi ki, yerel yönetimlerin de, aktivite dışı kalması da ayrı bir arıza-i durum!

***

Bilinçli mi- Siyasi hizipleşme mi, bilemiyorum!

Her ne ise!

Yeter artık, diyoruz. Yıllardır; "aynı" hizipleşme.

Artık bu ayrıştırıcı "rol" biçmeler terk edilmeli.

Diyarbakır ne AK Parti'nin, ne de, DBP veyahut HDP'nindir.

Diyarbakır bu kentin yaşayanlarının tümüne aittir.

Siyasal tercih olabilir.

Ama bilinmelidir ki, her kim olursal olsun Diyarbakır denildi mi; "ben yoksa sen" diyemez.

Hele ki, "barışa yelken" açılan bir zamanda iken.

***

FESTİVALİN AŞİTİ RÜZGARI!..

Sahnede Rojin! Gözyaşı döküyor, festivalin estirdiği rüzgrın yarattığı duyguyla.

Yılların, ötelenmişliği!

Yıllar sonra, ilk kez Güneydoğu coğrafyasında sahne alıyor.

O da, "siyasi" çekişmenin mağdurlarından.

Yani "sen yoksa ben" varya. Sahnede diyor ki; "Hasret kalmıştım bu hasretimi giderdim."

Anadolu Ateşi!

Hakkari Mustafa Erdoğan'ın muhteşem grubu.

Dans gösterisindeki figürler.

Hele ki, arka fondaki "barışa" olan özlemin doya doya ifade edilen mesajlar.

Erdoğan sahnede. O da diyor ki;

"Bu gösteri bölgemizde ve Ortadoğu'da acı çeken tüm mazlum halklara adanmıştır"

Şengal'de yaşanan katliamları anlatan danslara da yer verilmesi.

***

Sonuç itibariyle!

Karpuz festivali dhil olmak üzere.

Diyarbakır'ı "marka kent" olma noktasında pazarlayan her türlü etkinlik.

Salt "bir kuruma" ait olmamalı, bırakılmamalı.

çünkü kent meselesi. Kent milliyetçiliği; "yalnız" bir makam ve kuruma ait olmadığı gibi, teslim de edilemez.

Onun için!

Gelin. Ama halis gelin.

Bu kent. Bu Kadım şehir, Diyar-ı Bekir. Amed.

Kendi "ulvi" değerleriyle, anılmak, tanınmak, bilinmek isteniyorsa birlikte hareket etmemiz gerekir.

***

Bu kentte yaşayan her bireyi,

Her kurumun, her kuruluşun

Her sivil toplum örgütünün,

Yerel ve merkezi idarenin tüm zevatı,

En önemlisi de; bu şehre yön verme "yetkisini" alan, halktan "vekletini" almış, bu kentin sevdalısıyım diyen siyasi arenadaki aktörlerimiz.

Tüm siyasi partiler. Yekvücut olup; "barışın, huzurun, istikrarın, gelişimin, yeniliğin" köprüsünde yer almalıdır.

Yoksa bu kentin ekonomik, sosyal ve kültürel alanındaki zenginlikleri geçmişte olduğu gibi; "hep atıl" kalır.

***

ZAMANLAMA YÜREK BURKTU!..

Bir not düşmek gerekirse;

Festivalin zamanlamasının da halk nezdinde; "tartışma" konusu edildiği.

Tepki gösterildiğinin de bilinmesi gerekir.

Haklı.

Özellikle; yanı başımızda, IŞİD belasının varlığı.

Akan kanın, dökülen gözyaşının, yerinden-yurdundan edilenlerin; "Kürtler" olması.

Yani kardeşlerimizin, "çektiği" acının çözümsüzlük içerisinde bulunurken; "eğlenmek, keyif yapmak" yadırgandı.

Biliyorum, birilerinin cevabı şu olabilir; "hayat devam ediyor."

Eee. O da onların "vicdanı" hesaplarıdır.