GAFLAR SERİSİ?
Eklenme: 6/30/2010 12:00:00 AM

Öyle ya; gaf...
Ya da; çoğul ifadeyle "gaflar..."
Türkçedeki açılımı şöyle;
Zamansız, beceriksiz, yersiz, pervasızca konuşma.
Başka bir deyimle ifade edilirse "pot kırma".
Dikkatinizi çekiyor mu;
Son günlerde ciddiyet isteyen mevzuların tartışma platformunda "pot kırma" becerikliliği bir hayli yüksek.
Özellikle de; siyasiler cenahında bu durum revaçta.
Tabi bizler ve aynı mesleği icra edenler. Ve Bilim adamlarımız.
Daha doğrusu toplumun bir adım önündeki zevat akla ziyan "gaflar" üretmektedir.

***

İki gündür yazıyorum;
AK Parti MKYK Üyesi Mazhar Bağlı'nın "Karşıt-Görüş" programındaki "pot kırma" hadisesini.
Ülkenin "kanayan" derin mevzuu olan; "Kürt sorununun" tartışıldığı bir platformda.
Silahların "susturulması" için can havliyle "çağrı" çığlıkları atılırken.
İnsanlar; "Kürt, Türk, Laz, Çerkez, Alevi, Sünni" sağduyuyu davet edilirken.
Duyguların "körüklenilmesinden" kaçınılması gerektiği bir zaman diliminde.
Siz çıkın; "potlar" serisini kırın.

***

Neymiş;
"Bugün Diyarbakır'da cafelerde Türkiye-Yunanistan maçı oynanırken, vatandaşınız Yunanistan'ı destekliyorsa bu konuda düşünmek lazım"
Doğrusu iyi düşünmek lazım; "Ağızdan çıkan" sözcüklerin neyi ihtiva ettiğini.
Dün sormuştum;
Dicle Üniversitesinde Öğretim Üyesi olan Bağlı'nın AK Parti'ye.
Özellikle de; MKYK üyeliğine "sıçramasına" güç veren kim diye?
Diyarbakır'ın siyasi aktörlerine de; "bu gafları" düşünün; yarın neleri "kapıya" dayandıracak babında.
Ne yazık ki; "ketum" kesilmiş vaziyetteler.

***

Ne diyelim;
Günahı da, sevabı da, kaybı da, karı da "onlara" ait.
Ama bildiğim;
"Kürtleri" bu kadar açık ve aleni bir şekilde milyonların huzurunda "Potansiyel ülke düşmanı" gösteren tek zihniyet varsa.
O da; Kürtleri Rum dölleriyle işbirliği içerisinde gösteren; "Bağlı'dır".
Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş dün aradı.
Bağlı'nın "akla ziyan" değerlendirmesinin "kabul edilemez" olduğunu.
Bence;
AK Parti'nin "akil" kesiminin bu duruma "ivedi" bir müdahaleleri şart.
Aksi takdirde bu "anti-demokratik" düşünceye dayalı yaklaşımın faturası AK Parti'ye hayli ağır olur.
Bugün; Güneydoğu'da.
Diyarbakır'da AK Parti'ye "gönül verenler" yüz binlerle ifade ediliyorsa.
Bu tamamen; Recep Tayyip Erdoğan'a haizdir.

***

Gelelim bir başka "pot kırma" durumuna.
O da; yine AK Parti cenahından.
Diyarbakır Milletvekilimiz Kutbettin Arzu.
Dün bazı gazetelerde mülakatını okudum.
Türkiye'nin "demokratikleşmesi" noktasında ezber bozan;
"Şeyh Said"le alakalı anma etkinlikleriyle alakalı kendisinden fikir istenilmiş.
"Nasıl değerlendiriyorsunuz?" diye.
Bildiğiniz gibi;
Şeyh Said ve 47 arkadaşı "Kürt İsyanı" başlattıkları gerekçesiyle Diyarbakır Dağkapı Meydanında "İdam sehpasına" çekildi.
Dün onların 85'inci "katledilişlerinin" yıl dönümüydü.

***

Öyle ki;
Bir dönem "adı" bile telaffuz etmek yasak ve suç teşkil ederdi.
Ama bugün; "Şeyh Said" rahmetle anılıyor.
Hem de farklı düşünce kesimleri tarafından "organize" edilmiş etkinliklerle.
Bu da Türkiye'nin "demokratikleşme" anlamında ne kadar önemli bir mesafe aldığının göstergesi.
İşte bu noktada; Arzu'nun düşüncesi önemli.
Malum! Kendileri "iktidar" partisi.
Ve ezber bozan "atmosfer de", partilerinin döneminde oluştu.
Ancak mülakatında dikkatimi çeken ve sanırım okuyanlar tarafından da "bu nasıl olur" dedirten pot kırma cümlesi şu.
Şöyle diyor Arzu;
"Şeyh Said bizim bölgede sevilen, sayılan, Cumhuriyetin kurulmasında katkısı olan, ülkenin işgalden kurtulmasına katkısı olmuş önemli bir şahsiyet."

***

Cümle bu!
Vakıf oldunuz mu; cümlenin hikmetine.
"Cumhuriyetin kuruluşunda katkısı olan".
Şeyh Said ve 47 Arkadaşı "Kürt İsyanını" başlatan bir düşünce.
Tarih bilimcilerine göre, bu 28'inci "Kürt Harekâtı".
Onlar Cumhuriyet'in hani derler ya "yeni kurulmuş" yönetimi tarafından "dar" ağacına çekildiler.
Yani Cumhuriyet kurulalı kaç yıl olmuştu.
Bir kaç yıl dahi geçmiş değildi; 1923'te Cumhuriyet kuruldu.
Şeyh Said ve arkadaşları; 1925'te "idam" edildi.
Demem o ki; "O katkı" cümlesi yersiz ve zamansız.

***

Ha...
Mülakattaki diğer düşüncelerine katılırım.
"Türkiye geçmişiyle yüzleşmeli".
Şeyh Saidi "asanlar" sorgulanmalı?
O dönemde;
İstiklal Mahkemelerinin aldığı kararlar açıklanmalı.
Bu mahkemeler nasıl görev yapıyorlardı?
Askeri bir mahkeme mi, yoksa Yargılama Mahkemesi mi?
Bu insanlar, hak, hukuk, adalet ve savunma haklarını kullanabildiler mi?

***

Evet!
Bunlar tarih sayfalarından "çıkarılıp" deşifre edilmeli ve cevap bulmalı.
Karanlık dönemler aydınlanmalı.
Çünkü her karanlık dönem, yeni bir karanlık dönemi doğurur.
Onun için; yarınların korkusuz, kavgasız, şiddetsiz, gürültüsüz olabilmesinin tek yolu "geçmişle yüzleşmektir"
Sonuç itibariyle;
Dün de bazı okurlarımın gönderdikleri maillerde ifade ettiği gibi.
Şu yaşadığımız son günlere "özgü".
Lütfen biraz samimiyet.
Lütfen biraz gerçekçilik.
Lütfen biraz cesaret.
Lütfen biraz sağduyu.
Lütfen biraz değerlere saygı.
Lütfen biraz insan olma duygusunu kaybetmeyin.
Öyle.
Zaten bizi biz kılan gerçeğimiz; "insan" olabilme kriteri.
Eğer biz bu kriterimizi "yakalayıp" samimiyetle hayata dahil edersek;
"O zaman" kardeş kavgası denilen akla ve insana "ziyan" hadise yaşanmış olmaz.