JİTEM'in,
Sorgu ve işkence-hanesindeki kazı.
Ve orada çıkan;
19 kafatası ile kemliklerin, "buluş" şekli.
Kesin,
Bir kanıya vardırdı bizi.
Bu,
Katledilen insanlar "alenice" gömülmüş değiller.
Dini,
Töre ve gelenek "usulüne" de riayet edilmemiş.
Yani,
Bakan Eker ve Günay'ın dediği gibi. Ki, Arkeologların da, düşüncesi aynı minvalde.
Her kim iseler.
"Toplu" gömü vaziyette, toprağa gömülmüş.
***
Bu da,
Bir önceki yazımda da ifade ettiğim gibi.
Üç olasılığı, gündeme getiriyor.
Birincisi;
1915 yılında bölgede vuku bulan "Ermeni" meselesinin hakikati olabilir.
İkincisi;
1925'teki Şeyh Said İsyanına karşı yürütülen, baskınların "hakikati" olabilir.
Üçüncüsü de,
Ki en büyük olasılık içeren, hakikat olarak görülüyor.
O da,
Sıkıyönetim ve Olağanüstü Hal Döneminin, "toplu infaz" hakikati olabilir.
Gözaltına alınıp, bir daha haber alınamayanlar.
Ama,
Her ne ise, şuan toplumdaki beklenti "sonucun" ortaya koyacağı hakikattir.
***
Ancak,
Bu soruların cevap bulması!
Hakikatin de,
Kesinleşip gerçeğin ortaya çıkması için; "kafatasların" DNA sonucu gerekli.
çünkü sırrı çözecek bu!
Denildiğine göre,
Şuan İstanbul Adli Tıp Kurumu'nda 8 kafatası ve yüze yakın kemik bulunuyor.
Üst düzey,
Bir yetkiliden aldığım bilgiye göre, bu analiz "işin aciliyetine" binaen zaman alır.
Eğer,
Hantal devlet yapısı. Bürokrasinin işgüzar keyfiyet haslı edilirse.
Bir de,
"İşe şal çekme hal-i durum hsıl edilecekse" bekle de bekle!
Aylar değil, yıllar geçer?
Demem o ki;
Devlet-i liye isterse, "bir kaç haftada" DNA sonucu alır!
İstemezse; "sittin zene" beklenilecek.
Ne hazindir ki;
Benzeri hadiselerin hakikatinde, hep "sittin sene" bekliyoruz.
Ki o nedenle; bir türlü karanlık tünellerden çıkamıyoruz.
***
Gelelim,
Kazı bölgesindeki "son dakika" gelişmelerine.
Malum,
Kazılara epey bir süredir, çeşitli "gerekçelerden" dolayı, ara verilmişti.
Dün,
Sabah kısm-i noktada, Özel Yetkili Savcının gözetiminde başlandı.
Alan,
Genişletilerek, 20 metre karelik bölgenin dışına çıkıldı.
Başka bazı bölgelerde de, "kazma kürek" vuruldu.
Ancak,
Öğleden sonra, garip bir durum hsıl oldu.
O da, "iş bırakma"..
İl Özel İdare'nin,
Savcılık Talebi üzerine gönderilen "kalabalık" işçi grubu tabiri caizse; "kazan kaldırdı".
***
İşçilerin
Büyük bir kısmı "sağlık" sorunlarını gerekçe göstererek; "ağır iş yapamayız" dediler!
Bu ani gelişen;
"Kazma-kürek" bırakma hareketiyle "kazıya" ara verildi.
Özel Yetkili C. Savcılığı da.
Bu ani kesinti üzerine.
İl Valiliğine resmi başvuruda bulundu; "yeni personellerin" tahsis edilmesi üzerine.
Bakalım,
Personel ihtiyacı karşılanacak mı, karşılanmayacak mı?
çünkü,
Bu sorunun cevabı, bir ölçüde yürütülen kazıların da "akıbetini" ortaya koyacaktır.
Buarada;
İki saatlik kazı süresi içerisinde "herhangi" bir bulguya rastlanmadığını da söyleyebiliriz.
***
Akla,
Birçok soru getirmiyor değil, kazılara "ani" frenleme gelmesi.
Acaba,
Orada çalışan işçilere "bir yerden" mesaj mı geldi.
Olumlu-olumsuz babında.
Yoksa
Ergenekon var-i bir hal-ı icraat mı, söz konusu?
Yoksa,
Daha bir kaç kazmada, "iş ağır" bahanesi, meçhul.
Bu kadar,
Hassas ve önemli, aciliyet isteyen bir mesele, "sıradanlık" kazanması, hayra alamet değil.
Bir de,
Kulağıma gelen bir fısıltı var.
Ne kadar,
Doğrul bilmem. çünkü o saat içerisinde görmüşlük ve vakıf olmuşluğum yok.
Soramadım da.
Deniliyor ki;
Geceleri orada, "sağlanılan bir güvenlik" tedbiri söz konusu değil.
***
Hadise,
Eksenindeki diğer bir önemli gelişme de, "Kayıp yakınları ile İHD".
Şöyle ki;
JİTEM'in sorgu ve işkence hanesinde "kafatası ve kemikler" çıkmasıyla.
Bu çevrede; "bir umut oluştu".
Acaba,
Gözaltında kaybolan "yakınlarımıza" ait kafatası ve kemikler olabilir diye?
Şuana kadar,
Savcılık ve İHD'ye başvuran kayıp aile sayısı; 29.
Onlarda,
Bir tedirginlik var, şu son dakika gelişmeleriyle alakalı.
Haksız da değiller.
Hadiseye;
"Gizlilik" kararı verilmesi gibi, "şüphe" uyandıran etkenler kaygılandırıyor.
***
Dediklerine göre;
Bugün Cumhuriyet Başsavcılığına Kayıp yakınları ve İHD gidecek.
Dilekçe sunacaklar.
Diyecekler ki;
Yapılan kazılarda ortaya çıkan kemikler ile DNA eşleşmeleri yapılsın.
Ayrıca;
Kemiklerin kimlik tespitinin yanı sıra yakınlarını kaybeden dönemin devlet görevlileri hakkında da "soruşturma" açılsın.
Yani,
Sıkıyönetim
Ve Olağanüstü Hal Bölge Valiliği dönemindeki, "yetkili ve etkililer" hakkında suç duyurusunda bulunacaklar.
***
Velhasıl,
Türkiye "geçmişiyle" güzleşmeli.
Pek tabi ki de, hesaplaşmalı da.
Nitekim,
Üstadın söylediği bir söz var, bu meyanda.
Der ki;
"İnsana ve insan haklarına saygı göstermek, hesaplaşmadan geçer".
Yoksa,
İnsanı öldür, toprağa göm.
Ya da,
Toplu katliamlarda bulun.
Birler değil, onlar, yüzlerce insanı bir gecede. katlet..
Sonra da,
"İnsana ve insan haklarına saygılıyım de"
Kim inanır?
Kim kanar, bu hakikatsiz düşünceye.
***
Diyorum ki;
Eğer Devlet-i liye.
Kamil olan hükümet,
Nizam sahibi ümmet,
Kardeşlik projesi diyorsa ve buna inanıyorsa.
Demokrasi,
Demokratik yapı,
Özgür ve eşitlikçi bir rejimin ikmali diyor ise.
O zaman,
Herkes ama herkes "geçmişin" günahının hesabını vermeli.
Devlet suçlu ise devlet.
Ahali ise ahali.
Kamil olan hükümet ise hükümet.
Rejim ise rejim, "özrü" kabille, hesaplaşmalı, geçmişle.
***
Ama diyeceksiniz ki,
Bu haliyeti ruhiyatla kabil mi bu istek ve yapı.
Ne mümkün?
çünkü
Ne siyasal iktidar,
Ne muhalefet,
Ne devlet-i liye
Ve ne de, ahali, topyüken "zafiyet" ve bencillik, icra ediyor.
Yoksa
İçkale'deki kemikler ve kazılar, "karınca" misali eşilerek, sonlandırılırdı.
Mutki'de,
Güçlükonak'ta, Şırnak'ta ve Batman'da çıkan "ceset tarlaları".
Ve teşhis edilen; insan iskeletlerinin "hesabı" sorulurdu.
Ama yok.
***
Denilebilinir mi;
2002'den buyana "ortaya çıkan" toplu mezar ve toprağa gömülü cesetlerin, müsebbipleri hakkında, "yasal işlem" ve hesap sorma, gayreti gösterilmişmidir?
Olmadığını görüyoruz.
Örnek, Cemal Temizöz'ün, yargılandığı "faili meçhul" davası.
Bir ileri, iki geri misali.
Nerde,
Bu davanın Diyarbakır, Batman, Mardin ayağı.
Yok. Onun için,
Aydınlık gelecek istiyorsak, geçmişin günahının hesabı verilmeli.