GELİŞMELER UMUT VERİCİ
Eklenme: 6/3/2009 12:00:00 AM

Kürt açılımı' umut verici bir seyirde ilerliyor. Her geçen gün daha da iyiye gidiyor. Yeni gelişmeler kaydediyor. Tartışma 'platformu' genişliyor. Kamuoyu mevzuya 'pür' dikkat çekilmiş. Her ne kadar 'farklı' söylemler söz konusu ise de; 'kaygısız' bir tartışma hasıl. Ve bu analizlerin odağı da 'çözüm' ekseninde. Yani; 'Kürt sorunu' artık çözüme kavuşturulmalı deniliyor. Sivil 'otoriteden' tutun da, devletin resmi kurumlarına kadar. Sokaktaki vatandaş dahi 'konsept' içerisinde; duruma kendi ekseninde 'açılım' getiriyor. 'Akan kan dursun. Kardeşkanı dökülmesin' diyor!  Bunlar 'Kürt sorunu' noktasında önemli bir gelişme ve önemli bir açılım.

***

Mevzuya 'kamuoyu' neden odaklı? Ve çözüme bu kadar neden 'yatkın' duruyor? İşte asıl; 'umut' verici gelişme de bu. Sorunu 'çözüm' masasına taşıyan en büyük etken de 'anlaşılır' hale gelinmesidir. Çünkü Fırat'ın ötesine bu mesele yıllarca 'farklı' bir konseptte anlatıldı. Gerçekler 'göz ardı' edildi. Taleplere 'inkârcı' politikayla 'bölücülük' elbisesi giydirildi. Milliyetçilik ve Milli Devlet 'anlayışıyla', mevzu 'mecrasından' çıkarıldı. Silahların 'patlaması', cenazelerin 'ardı sıra' gelmesi. Kan ve gözyaşının akması. Birilerini 'ötekileştirme' anlayışı; hep onları 'güçlü' kıldı.

***

Ve 'beslenenler' türedi. Hem de; 'her alanda'.  Siyasetten, İş dünyasına, Bürokrattan, Devlet 'adamına' kadar. Ulusal ve Uluslararası. Devletler dahi 'kanayan yarayı', Ortadoğu'daki 'yapılarının' güçlenebilmesi yönünde kaşıdı. Sürekli 'kanasın' diye. Yoksa 'bu şiddet, kan ve gözyaşı' ortamı bu kadar sürer miydi? 30 yıl. Dahası, Cumhuriyet'in 'kuruluşundan' bugüne kadar. Bedeli ağır ve büyük. Kaybedilen zaman da, çok.

***

Ama bugün 'Umut' verici bir gelişme hasıl. Cumhurbaşkanı 'Tarihi bir fırsat' ve 'Çözüm kaçınılmaz' diyor. Başbakan 'Kürt sorunu benim sorunum, çözümü de bizim işimiz'! Ana Muhalefet Partisine bakıyorsun; '90 derece' dönüşle; 'Sorun' toplumsal bir sorun. Çözüm herkes içindir.' Diğer yandan 'Milliyetçilik' duygusuyla 'politika' güden partiler de 'değişim' evresi içerisinde bulunuyorlar. Türk Silahlı Kuvvetleri dahi 'Siyasilerin adım atması' gerektiğini söylüyor. Ve dikkat edin. Tüm bunlar; 'Türkiyenin' karanlık dönemini aydınlatan 'Ergenekon' yapısının deşifre edilmesinden sonra gelişti. Şunu net ifade edebilirim ki. 'Kürtlerin' gerçekleri 'Fırat'ın ötesine doğru algılanmaya başladıysa. Bunda Şemdinli 'vakasından' tutun da, bugün 95'inci duruşması yapılan Ergenekon'un katkısı büyüktür. Bir nevi 'çözümün' fitilini ateşledi.

***

Bundan sonrası 'önemli'. Çünkü her şeyden önce bu sorunun çözümüne geniş bir mutabakatla karar verilmesi lazım. İşte dün bu düşünce paralelinde Ahmet Türk partisinin grup toplantında bunu deklare etti. "Sayın Başbakan 2005'te bu ülkenin çok değerli aydınlarıyla, yazarlarıyla bir araya geldi, aynı masa etrafında sorunu tartıştı. Benzer bir süreç yeniden başlatılabilmelidir. Sayın Cumhurbaşkanı'nın öncülüğünde siyasi partilerle bir zirve neden gerçekleştirilmesin? Veya Sayın Başbakan, Meclis ve Meclis dışında bulunan partilerimizle ortak bir platformda veya ayrı ayrı görüşerek, çatışmasızlık halinin korunması için neden bir mutabakat oluşturmasın?". PKK'da 'ateşkes' süresini uzattı. Her ne kadar 'şartlı' ise de; 'önemli'! Türk bu konuda da görüş beyan etti. "Bu sürecin mutlaka hassasiyetle ve sorumlulukla ilerletilmesi gerektiğini" söyledi. Evet. Neden 'Siyasi bir zirve' gelişmesin. Meclis'in çatısı altında 'her irade' mevcut. Bunun yanına bir de; ülkenin 'sivil örgütlerini' dahil edince. Diyalog sağlanmış olmaz mı?

***

Dün AK Parti Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan'ın verdiği mülakatı okudum. Kuzey Irak'ta bir süre önce faaliyete giren Kürdistan Haber Ajansına'a verdiği mülakat. Çarpıcı 'ifadeler' yer alıyordu.  Arslan Başbakan'a yakın bir isim. 'Kürt sorunuyla' alakalı bir ölçüde Başbakan'ın 'düşünce' adamı. Mülakatında 'Çözüme' mutabakat içerisinde olan kurumları şöyle sıraladı. Cumhurbaşkanlığı, Başbakan, Genelkurmay, Medya ve Sermaye! Sağlan bu konsepti Arslan; 'Çözümde' geri dönüşü olmayan bir nokta olarak değerlendiriyor. Kürt soruna "Çok boyutlu, çok tarafları, çok dengeleri olan bir sorundur" yorumunu getiren Arslan; "Hükümet her türlü diyalog ve çalışma içinde, gereken tedbirleri alma gayreti içerisindedir". Kamuoyunda uzun süre tartışma konusu olan 'Ne Mutlu Türküm Diyene' yazılarının silinmesine de değindi.

***

"Halkın duygularını rencide ediyor. Onlara, 'Siz Kürt değil Türksünüz ve Türk olmaktan gurur duymalısınız' deniyor". Kendisine karşı çıkanlara da; şu açılımı verdi: "Niye İzmir'in, Trakya'nın dağlarında yok da Güneydoğu'nun dağlarında var' diye sordum. Yine Kürtçe köy isimlerinin değiştirilmesi yanlıştı. Bulgaristan'da Türkçe isimlerin değiştirilmesi ne kadar yanlışsa, Güneydoğu'da Kürtçe isimlerin değiştirilmesi de o kadar yanlıştır. Madem kardeşlikten bahsediyoruz öyleyse bu iyileştirici, rehabilite edici tedbirlerin alınması lazım." Arslan özellikle DTP'yle alakalı 'çözümde' mutabakatın şart olduğunu söylüyor. "DTP tarafıyla zımnen de olsa mutabakat şart. Tek taraflı dayatma ile asla ilerleme olmaz. DTPyi yok sayarak iyileştirme yapsanız bu DTP tarafından kabul görmedikçe karşı tarafta karşılık bulmaz"  "PKK'nın böyle ateşkesi vadelere bağlamasını yanlış' bulan Arslan ateşkesin; "kayıtsız ve şartsız ateşi durdurmalıdır"

***

Demem o ki; Bir ülkede iç barış ne denli güçlüyse, o ülkenin istikrarı ve güvenliği de o denli sağlamdır. Eğer siyasal iktidarlar ve devletin 'kurumları', çatışmasızlık sürecine demokrasi penceresinden bakmayı başarabilirlerse. Ve bunu da somut politikalara dönüştürebilirse, ülke 'şiddet' sarmalından kurtulur. Ki Kürtler hiç bir zaman 'Türkiye'nin yarınlara 'takoz' olmamıştır. Bu arada önemli bir gelişme daha. 'Teşvik Paketi', yarın Başbakan tarafından açıklanıyor. Kamuoyuna yansıyanıyla Bölgedeki 'iş dünyasında' bir hayli destek gördü. Yani 'umut' verici bir teşvik paketi olacağı söyleniyor. Kürt sorunu 'eksenindeki' bu siyasi açılımlara bir de ekonomik katkı gelirse. Çözüm daha bir 'aktiflik' kazanır.

***

Yani sonuç itibariyle sorun varsa çözüm de vardır. Çünkü 'çözümsüz' hiç bir sorun yoktur. Var olan 'sorunu' çözümsüz kılanlardır. Onlar da kimi yerde birey, kimi yerde kurum. Kimi yerde ise 'topluluklardır'! Ve sorunun 'kendisinin' varlık derecedir. Yeter ki; 'mevzunun' idrakine varılabilinsin. Yeter ki 'mevzu' kendini özgürce ifade edebilsin. Bunlar 'sağlandığında' ve anlaşıldığında 'çözüm' kaçınılmaz olmuştur. Rota 'doğru' yolda seyretmekte. Burda da 'güçlü' irade ve samimiyet 'devreye' giriyor. Eğer bunlar da; 'güçlü' konseptin dahilinde ise; 'engeller' aşılmış. Takozlar 'bertaraf' edilmiş. 'Çözüm' de hasıl olmuştur.