Yazının başlığı; son 48 saat içerisinde gelişen mevzuların "ortak" paydasıyla oluştu.
Çünkü "meselenin" halkaları bir noktada buluşuyor. Hem de ciddi bir buluşma. Mamur misali.
Onun için de; "başlığı" bu minvalde ortak kullandım.
İsterseniz önce gelişen mevzuların satır başlarını bir-bir hatırlayalım.
Neler yaşandı, neler yaşatıldı, olup-bitenlerin halkaları hangi noktada buluşuyor diye?
Her ne kadar; "dün" kısmen de buradan aktardıklarımız olduysa da.
Zaman en güzel tahlildir ifadesiyle "mevzunun" sırları da bir bir ayyuka çıkıyor.
Bundan dolayı da şu anki "analiz" dünden bir adım önde.
Evet. Önceki gün "şafakta" olup-bitenle başlayayım. Sabah saat 04.00 itibariyle neler yaşandı.
Malum "Tsunami" misali; 15 il 27 ayrı noktada DTP' ilere yönelik "operasyon" yapıldı. Beklenmeyen bir hamleydi.
Şuan için üç Genel Başkan Yardımcısı, Belediyelerde aktif görevde bulunan kişiler dahil toplam 52 kişi gözaltında.
Yeni gözaltılar beklenmiyor da değil.
***
Sabahın ilk saatlerinde ülke olarak bu "dalganın" etkisindeydik.
Çünkü bir gün önce de Ergenekon'un 12. dalgası vardı. Akademik kanada yönelik.
Bunun tesiri, sabahki dalga! Nedeni-niçini öğrenilmeye çalışırken, bir başka dalga gelişti.
O da Genelkurmay cephesinde oluştu.
Orgeneral İlker Başbuğ, "Harp Akademileri" öğrencilerine yıllık değerlendirmede bulunuyordu.
Her ne kadar "isim" bu minvalde ise de; Başbuğ'un "açılımlar ve ilkler" içeren 2 saatlik konuşması "oldu"
Satır araları geniş okunabilecek düzeydeydi.
Mesajların odağı, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin "kendisi", Siyasal iktidar, siyasiler ve Sivil halk.
İşte dün "gün boyu" bu iki mevzuunun bir gün sonra "medya" ayağındaki yansımasına baktım.
Kimler nasıl bir "bakış" gösterdi? Düşünsel anlamda; olup-biteni kim doğru, kim yanlış, kim eksik gördü diye?
Ve en önemlisi "ön plana" hangi haber çıktı. Başbuğ'un konuşması mı, DTP'ye yönelik operasyon mu?
Manşetlerin "ekseriyetine" baktığımızda Başbuğ öndeydi.
Köşe yazarları da "ağız birliği" yapmışçasına bu alana odaklıydı.
DTP'ye gelince. Kimi gazetede İki sütuna, kiminde ise ön sayfaya alınmadan arka sayfalarda yer verildi.
Önemsiz diye(?)
***
Başbuğ ve Kürt sorunu? Bu ifadenin "medyadaki" izlenimine bakalım.
Bir çok yazarda "heyecan" hakimdi. Asker "esnek" davranmaya başladı.
Başbuğ'un ifadelerinde bölge insanıyla "empati kurmaya" dönük bir yaklaşım var denildi.
Şöyle ifade edildi;
Ekonomik, Sosyal, Kültürel ve aynı zamanda "siyasal" diye algılanabilecek; bir açılım ortaya koydu.
Bölge insanına daha çok refah ve fırsat eşitliği yaratılmalı. Mağduriyet algısının mutlaka değiştirilmesi gerektiği.
Dikkat çeken bir başka ifadesi de; "dağdaki PKK'lı" için de; "O da bir insan" demesi.
Dağdan inişi kolaylaştırmak için "yeni yasal düzenlemeler" yapılması gerektiği vurgusu.
Yani Dağa çıkanları engellemek ve dağdan inişi teşvik etmek.
Bu yaklaşım dün detaylandırıldı. Asker "af'tan mı bahsediyor" diye tartışma da yaratıldı.
Her ne kadar; "kesinlik" arz eden bir ifade değilse de.
Yazarlara göre 'yakılan" kırmızı değil, "yeşil-ışık ya da sarı ışık".
Asker ilk kez "ılımlı" bir üslup, derinlik arz eden ifadelerle öne çıkıyor.
***
Daha önce alışık olmadığımız bir üslup. Hatırlarsak bu tür konuşma ve toplantılar sonrasında şu başlıklar atılırdı.
"Askerden zehir-zemberek açıklama. Komutan'dan ultimatom". "Asker sert çıktı, komutan kızgın"!
Tabi öbür yönden "güncel konularla" alakalı önümüzdeki hafta yine konuşacak.
Kürt sorunu, DTP operasyonu, Ergenekon gibi "ön plana" çıkan mevzuular.
Bakalım bunlara ilişkin "nasıl bir" ruh halini ortaya koyacak. Onu da merakla bekliyoruz.
Ama şu net olarak görünüyor ki; Asker "kendi kendini" sorguluyor. Ve geçmişteki "hataların" tekrarından kaçınıyor.
Çünkü o hataların milletin gönlünde "askeri" ne kadar soğuttuğunu biliyor.
Ancak kafa kurcalayan bir nokta da; Başbuğ'un tüm bu ılımlı "açılımının", DTP'ye yönelik operasyona "haklılık" payı çıkarmak ve olabilecek tansiyonu düşürmek olduğu tezini de göz ardı etmemek gerekir.
Nitekim DTP'nin önemli isimlerinden Selahattin Demirtaş "bu minvalde" açılım gösterdi.
***
Gelelim DTP'ye yönelik "Tsunami" fırtınasına.
Yani Başbuğ'un konuşmaları ekseninde, DTP'ye yönelik yapılan operasyon.
Aklım almıyor? Dün bu konuyla alakalı düşüncemi ifade ettim. "Zamanlama" açısından.
Suçlu-suçsuz "ayırımına" girmiyorum. Zaten mevzuu "henüz soruşturma" aşamasında. Kararı hukuk ve yargı verecek.
Suç varsa elbette ki suçlu cezasını çekmeli.
Ancak kamuoyuna yansıyan iddiaların "mevkutesine" baktığımızda.
Her ne kadar "gizlilik" kararı var ise de, basına yansıyanlara göre
2 yıllık teknik takip söz konusu. 40 bine yakın telefon görüşmesinin "kaydından" bahsediliyor.
Oluşumun "Türkiye Meclisi" olduğu. PKK-Abdullah Öcalan ve DTP "üçgeninde" faaliyet gösterdiği.
Belediye Başkan Adaylarına "dahi" bu "Meclisin" karar verdiği.
Hatta iki yıl önce Başbakan Erdoğan'ın temelini attığı Ilısu Barajı'nın "kredisinin" verilmeyişinde bile "rol alındığından" söz ediliyor.
Ahmet Kaya'nın "mezarının" Türkiye'ye getirilmemesi için "baskı" oluşturulduğu ifade edildi.
Eylemlere katılmayan "belediye işçilerinin" işlerine son verilmesi kararı alındığı.
Bunlar şuan için "iddiadan" ibaret. Onun için de; hüküm vermek "ön yargılı" olunur.
Tabiri caizse "yargısız infaz" olur. Bekleyip göreceğiz. Yargı nasıl bir kanaat geliştirecek.
***
Ancak operasyonun genel hatlarına gelince biraz duraksamak lazım.
Yani nedeni, niçini, nasılı ve özellikle de "amacı" noktasında gelişen nedir diye?
Neden "bu zaman" dilimi?
Neden Genelkurmay Başkanı Başbuğ'un "konuşma" yapacağı gün?
Çünkü herşey "olumlu" bir seyir içerisinde bulunuyordu.
Barış havası dolu-dizgin gelişiyordu. Kuzey Irak'ta hazırlığına girilen "Kürt Konferansı".
Kürt sorunu noktasındaki "demokratik" açılım, barışçıl çözüm.
Yeni bir süreç, yeni bir "düşünce" hâkimiyet kazanmıştı.
Bir taraftan "faili" meçhullerin üzerine gidiliyordu. Diğer yandan "geçmişle" yüzleşiliyordu.
Ergenekon'dan tutun da, Diyarbakır'da yakalanan itirafçı ve JİTEM'in eski komutanına kadar.
Huzur, güven, istikrar ve sağduyu "hızla güç" kazanıyordu.
***
Şimdi tüm bu "her kesimin" umut içerisinde hemfikir olduğu hava gelişirken; "ortamın toz-duman" olması, ne kazandırır?
Artısı olamayacağına göre, eksisi çok olacak.
Her ne kadar; bazı düşünürler olayı "DTP'nin içindeki şahinler" tasfiye ediliyor diye görüyorsa.
Kürt sorununun ancak bu kanadın "devre" dışı bırakılıp, örgütün üst düzey komutasının da "zayıf" düşürülmesiyle mümkün olabileceğini söylüyorsa da.
Doğru bir düşünce olamaz.
Çünkü bu işin "etki-tepki" yönü var. Ki dün binlerce insanın Koşuyolu meydanında toplanması bunun göstergesidir.
DTP'nin "ılımlı isimleri" olarak zikredilenlerin ön saflarda yürümesi.
Batman, Van, Tunceli, Mersin tepkiye dayalı gösteriler. Dalga dalga tepki gelişiyor.
Maazallah 'sokağa taşan' bir kıvılcımın yaratacağı ortamın telafisi zor olur.
Onun için de bu tezin "kazanım" getirmediğini, bilakis "havayı bozacağını" söylemek gerekir.
***
Belediye Başkanı Osman Baydemir'in şu çağrısı önemli bence.
Şöyle diyor: "Bir yurttaş olarak Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı'na çağrım var.
Samimiyseniz askerin, polisin ölmesini istemiyorsanız, biz de hiç kimsenin yaşamını yitirmesini istemiyoruz".
Gelin "uzanan barış elini" geri çevirmeyin.
Evet. Türkiye önemli bir demokrasi sınavından geçiyor.
İnşallah demokratik süreç, anti-demokratik düşüncelerin dişlileri arasında ezilmez.
Var olan; "barış ortamı da" bozulmaz.
Her şeye rağmen özellikle de DTP bu konuda "hassas ve sağduyulu" olmalı.
Çünkü bu sınav bir ölçüde kendi sınavıdır.