Gül Şehr-i Diyar-ı Bekir...
Eklenme: 3/27/2012 12:00:00 AM

Önceki gece, geç saatlerdi.

Artık, gazetenin de sayfalarını bağlamıştım.

Kitaplığı kurcalıyordum!

Al benisiyle elime; "Gül Şehr-i Diyarbakır" kitabı ilişti.

Malum;

Aynı adla organize edilen "bilgi şöleni' vardı.

Yani sempozyum geçtiğimiz yıldı.

İşte o veriler, kitaplaştırılmış.

Bir süre önce bana ulaştı kitap.

Tabi gelir gelmez günün ve mesleğin yoğunluğuyla, kitaplığa almıştım.

***

İçeriğine,

Hazırlanış ve dizaynına bakmamıştım.

Vesile oldu,

Geç saatlerdeki kitaplığa yönelim merakıyla ilişme hali.

Güzel bir eser!

Valilik.

Dicle Üniversitesi.

İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık "işbirliğiyle" hazırlanmış!

Baskı kalitesi de var.

İyi.

***

Kitabın,

Muhtevasına gelince hayli, "önemli" bilgiler içermektedir!

Gül'ün,

Tarihçesinden tutun da, Diyarbakır'da "hayat" buluşuna!

Ve hayata dair "gül'ün hikmetinden, söz ediliyor!

Malumunuz üzre;

Kokusu.

Şifası.

Ve sevgisi.

Farklı,

Renklere sahip ise de güller özü itibariyle; Peygamber Efendimizin teridir.

Deriz ya;

Misk-i amber kokuyor diye.

***

Gül.

Ve Gül şehri Diyar-ı Bekir.

O da;

Barıştır, kardeşliktir, kaynaşmadır, aşk ve sevgidir.

Özü itibariyle;

Tümünü ihtiva eden değer üstünlüğüne sahip bir "sembolüdür" gül ve gül şehri Diyar-ı Bekir.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Dr. Mehdi Eker.

İl Valisi Mustafa Toprak.

Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç'ın,

Ön sözlerinin yer aldığı kitap için diyorum ki, her kitaplıkta olması gerekir.

Hele;

Diyarbakır'ın kültürüne ve değerlerine vakıf olmak istiyorsanız mutlaka okumalısınız!

***

Yayın evlerinde.

Veya kitapçılar da, satılıyor mu satılmıyor mu bilemiyorum.

Ama;

Mutlaka Valilik, Üniversite ve Tarım İl Müdürlüğünde vardır.

Buralardan temin edilebilinir.

***

Evet,

Kitabın sayfalarını çevirirken, bir yazı dikkatimi çekti.

"Diyar-ı Gül" başlıklı bir yazı.

Öğretim Görevlisi Aysel Alyamaç Yılmaz kaleme almış.

Yazı,

Genel muhtevasıyla Diyarbakır'ın "gül'le" olan tarihi sevgisinden söz ediyor.

Bayan Yılmaz,

Yazısında Gül'ün "insanlar" için, anlam ve değer ölçeğiyle alakalı verdiği örneklemeler var.

Doyurucu.

***

Yazısından, bir bölüm aktarmak istiyorum.

Özellikle bundan;

4050 yıl öncesinde, Asker'den dönen oğluna gelinlik kız bakınan hanım ile komşusunun, arasındaki muhabbet.

Tabi;

O günün "Diyarbakır şivesine" uyarlanarak aktarıyor aradaki konuşmayı!

Düşündüm;

Biraz nostalji,

Biraz geçmişe vakıf olmak,

Biraz da "hayatın ders-i" babında.

Belki;

Yaşadığımız "gerilimli" süreçten biraz olsun uzaklaştırır.

Ve "Gül"

Şifası niyetiyle, düşündüm "paylaşırsam" size katkı olur.

***

Bakınız;

O gün Ayten hanım ile Gülperi arasında, "nasıl" bir diyalog geçiyor..

-Ayten hanım, Ayten hanım.. Huuu!

Efendim Gülperi abla...

-Muştumu isterem, şincikten söyliyem de unutmayasan..

Heyirdir abla.. Ne muştusuundan söz edisen..

-Oğulan için ele bir kız buluşam ki, Allah nazardan esirgeye.

Deee vallaah..

-Hemiii vallaaah, hemii billah.

Eee anlat hele! Abla nasıl biri kemin nesi..

***

-Sen tanımazsan, ama bir görsen bayılırsan. Tıpkım ayın ondürdü gibi. Yüzi beyaz, saçi kömür karesi, simsiyah. Gözleri iri, kirpikleri ok misali, sankim dersin bir peri...

Eee daha başka Abla hayran...

-Daha ne diyem kız Ayten. Boyu desen fidan gibim uzun ve ince. Eminim oğlun vurulacak görünce. Dişleri inci misali tas tamam. Ağzı var, dili yok el aman.

Ayyy abla ağzindan bal damli valla. Daha başka, daha başka..

***

-Daha ne diyem sahan bilmem ki. Ha, en önemlisini ez daha unuttiridin bahan.

Deee hele abla, neymiş unutacağın söyle..

-Bir güzel kokuyor ki, gül gibim. Bir teni var ki, gül yaprağı gibim. Bir görünişi var ki gül öncesi gibim. Daha ne diyem kız. Gül gibi diyem gül gibi.. Var mı daha ötesi viş kele, al elen hamam tasini, şincikten göbek at oyna hele..

İşte böyle..

Gelinlik kızın en hası, en güzeli, en kıymetlisi gül gibi olanıymış, güle benzetileniymiş eski Diyar-ı Bekir'de, Analar oğullarına.

"Sana bir kız buldum tıpkı bir gül gibi" diyerek muştu verdiler mi, gerisi tamammış.

***

Ve yazıya nokta getirmeden önce.

Tekrar;

Gül'e ve onun "duygu ve hitap" çemberine dönersek!

Gül.

O ki, nezaketin, zarafetin, aşkın ve sevginin simgesidir.

O ki Vahdetin remzi, Hazreti Muhammed'in(S.A.V) teridir.

Gülün kendisi de muştudur.

Bu muştu tabiatın diriliş günü olan bahardır.

Baharın şiiri de güldür.

İşte burda;

Üstat Sezai Karakoç'un "Gül muştusu" şiiri aklıma geliyor.

***

Şiir az önceki;

Diyaloga atıfta bulunduğu gibi, Diyarbakır'ı da, bölgeyi ve insanlığı da "önemseyerek" ifade ediyor.

Bakınız;

Karakoç şöyle diyor. "Gül Muştusu" şiirinin ilk mısrasında!

Dicleyle Fırat arasında

Bir eski şehir cenneti titremesi

Sarı güller çevirmiş dört yanını

Yabancı bir şehir gibi

Kırmızı güller yerli

Kuzuların doğması nasıl beklenirse o ülkede

Güllerin açması da öyle beklenir gün doğmadan önce

***

Bahar yağmurları güllere gebe

İner gökyüzünden bahçelere

Nişanlarda gül şerbeti içilir

Hastalara gül şurubundan ilaç

Gül yeni bir yıl gibi, yetişir evlere muştu gibi.

Batısına Fıratı alıp, doğusuna Dicleyi

Bir diriliş süru gibi saklayarak geleceklere

Kurulmuş bir su yatağı gibi kaynayan Üzeyr deresini.

***

Evet.

Halen,

İstanbul Valiliği görevini yürüten eski il Valimiz Hüseyin Avni Mutlu'da..

Diyarbakır'a,

Bir gece vakti beslediği duyguyu "şiire" dökmüştü..

O gece;

Diyarbakır'a "Uyan eyy Diyarbakır" diye sesleniyor..

Buradan size; şiiri kesintisiz olarak aktarmıştım..

Ne diyelim;

Ne doyumsuz bir "Gül Şehr-idir Diyar-ı Bekir".

Ama;

Ne kıymetsiz bir hal ki, ne seni, ne yaşayanını "anlayan" var?

Bilmem;

Gül'e ve Gül Muştusuna anlatabildim mi, derd-i istemi diyerek, nokta koyalım yazıya..