Bugün, ülkenin ve bölgenin yakıcı ve yıkıcı, sorgulayıcı gündemine odaklanmayalım diyorum!!.. Azıcık zihin yorucu hadiselere karşı, mola verelim tüm ruhsal bedenimizle!.. Ülkenin hal-i pür melali fena bir yorucu ve çileli seyrediyor Onun için; sekin dakika dersek!
***
Malum, bugün de hafta sonu.. Pazar yayın yok, yazı da kaleme alamıyoruz.. Yani hasbi halimizi, pazar sohbeti-yazısı mahiyetiyle, bugün gerçekleştirelim!.. Ne sabah kahvaltısına, ne çayına, ne de kahvesine, halel getirici bir hal olmasın diyorum!!..
***
Siyasi mevzulara, odaklanmayalım.. Ne Mansur Yavaşın ağzından dökülen o tek kelimelik İnşallahın teferruatı nedir, gizemiyle ilgili günlerdir kitap dolusu yazılan yazıların muhtevası olsun!. Aynı rotada, HDPden kırmızı kart gösterilmesiyle gelen inşallaha maşallah yanıtı Ne, Cumhurbaşkanı Erdoğanın 10 sorusu ve ne de, Kemal Beyin sorulara verdiği yanıtın satır araları!?.
***
Altılı masanın, 2023e odaklı; yol haritasının muhtevasına da, girmeyeceğiz! Cezaevinden kendilerine ayar veren Demirtaşa olan ketum kalışlarına da, yüzümüzü çevirmeyeceğiz!?.. Ve önceki gün Selahattin Demirtaşın bir başka çıkışıyla, sizden serbest bırakılmayı isteyen mi var? sözünün neyi ifade ettiğine!..
***
Burada, Kılıçdaroğlunun altılının Cumhurbaşkanı adayı olacağına ilişkin ihtimallerin güçlendiği evrede, neden Demirtaş düşünülmüyor önerisinin cuk diye gelmesi!.. Ve bu rotadan çıkan, yeni öneri ve pazarlamaların aksiyonel yönde, dış destek göstermesi de dikkat çekiyor!
***
Tabi bir de, Muharrem İncenin Devlet Bahçeliyle görüşmesi!.. Bayram değil, seyran değil eniştem misali; bu ziyaretin hikmeti? Neye kamildir!.. Öyle ya, ne oldum deliliğinden, yüzde sıfırın da bilmem virgüllü birine tekabül eden, İncenin ziyaretindeki gizem, hesaplı olsa gerek!
***
Unutmadan!.. İnce bugün Diyarbakıra geliyor.. Teşkilat yapılanması için.. Temasları da olacak, gazetecilerle buluşacak.. Esnaf ziyaretinde de bulunacak.. Anneleri ziyaret eder mi bilmem, ama Kürtlerle pek aşina olmayacağına ifade edebilirim.. Ne diyordu, Anadilde eğitime dair; Pedagojiye uygun değil?
***
Akşenerin Erdoğana söylemi!.. Akşenerin Finlandiya ile olan diyaloğu, Öcalan posterleri.. Bir de, Gezi olaylarıyla ilgili Erdoğanın sürtükler ifadesi üzerine tepinmeler! Hele ki Bebek sahilindeki o iğrençliğe birilerinin, modernite anlayışıyla sahip çıkma gafletleri yok mu!? Mide bulandırıyor..
***
Velhasıl.. Benzin, gaz, elektriğe gelen zamlar!.. Ekonomideki dengesizlik, çarşı pazarda frenlenemeyen fahiş fiyat.. Kira artışları.. Ve bir türlü cevap verilemeyen, sözleşmeli memurların kadro beklentileri.. 3600 ek göstergenin muhtevası.. Hele ki, TÜİKin açıkladığı enflasyon oranına ve akabinde yüksek dozajlı haklı tepkiler.. TÜİK kiminle kafa buluyor, sorusuna yanıt arayışı.
***
Beri yanda, Diyarbakırın siyasi tartışmalı gündemleri.. Özellikle, bürokraside hızla değişim ve ekseriyetinin el çektirilerek merkeze alınmaları ya da kurumlarında uzman olarak tutulmaları.? Büyükşehir Belediyesinde yerel kadrolaşma İl Valisi Ali İhsan Sunun, kentle diyaloğu.. Ve patlak veren kuyumcu vurgunu..! Apartman görevlisi, seyyar satıcının da saadet zincirinde tokatlananlar arasında yer alma hali!
***
Farkında mısınız bir pazar yazısı girişiyle söze başlamak istedik, mevzulardan kendimizi kısa süreliğine olsa da izole edelim diyerek, lafa girelim dedik, giremedik.. Bir türlü nokta koyamıyoruz!.. Ne yazık ki.. çünkü, ülkenin yakıcı ve yıkıcı, çözüm üretilmeyen, sürekli kısır çekişmelerin, suni mevzulara bizleri boğdurduklarından, şaşıp kalıyoruz.. Neyse; iki ders-i ibret içerikli hikayeyle sohbeti, noktalayalım!?..
***
Fırına geldiğimde ortalıkta ekmek görünmüyordu.
Eski bir dostum olan fırıncı:
Biraz bekleyeceksin ağabeyciğim. İki üç dakikaya kadar çıkarıyorum dedi.
Kenardaki tabureye oturup beklemeye koyulurken, içeriye yaşlıca bir adamın girdiğini gördüm. Eskimiş ceketinin sol yakası altında bir madalya parıldıyor ve yürürken hafifçe topallıyordu.
Selam verdikten sonra, fırıncının tezghına yaklaşarak:
Ekmeklerimi alayım! Benim ikizler acıkmıştır dedi.
Fırıncı, adamın kendisine uzattığı torbayı alarak tezghın altına eğildi ve bir gün öncesine ait olduğu anlaşılan ekmeklerden 4-5 tane çıkardı.
Ben o arada oturması için kendi yerimi o adama vermiş, tezghın yanına iyice yaklaşmıştım. Ekmeklerden birkaç tanesinin şekli değişmiş, katılaşmış, taş gibi olmuştu. Fırıncıya sordum:
Neden taze ekmeği beklemesini söylemiyorsun? Biraz sonra çıkacak dedin ya!
Bayat ekmekleri kendisi istiyor. çok fakir bir adam. Ona bayat ekmekleri yarı fiyatına veriyorum.
Kim bu adam?
Kendisi Kore gazilerinden. Oğluyla gelini bir trafik kazasında vefat edince, ikiz torunlarını yanına almıştı. Yıllardır onlara bakıyor, hem de çok az bir maaşı var.
Fırıncının anlattıkları karşısında içimin yandığını hissediyor ve ufak da olsa bir şeyler yapmak istiyordum. Fırıncıya yavaşça dedim ki:
Aradaki farkı ben vereyim. Hiç olmazsa bugün taze ekmek yesinler.
Fırıncı, teklifimi kabul etti. Biraz sonra da fırından yeni çıkan taze ekmekleri adamın torbasına doldururken, şekli bozuk, bayat ekmekleri de tezghın altına koyarken ihtiyara takıldı:
Bugün çok şanslısın amca. çocuklar için sana pasta gibi ekmek vereceğim.
Yaşlı adam, bir evlat sevgisiyle kucakladığı torbayı göğsüne bastırarak kapıdan çıkarken bana döndü ve dedi ki:
Allah senden razı olsun evladım. Bugün onların doğum günüydü
**
Sevgi ve kardeşliğe dair bir öykü derviş kaşığı
Bir gün, ermişlerden birine sormuşlar :
Sevginin sözünü edenler ile sevgiyi gerçekten yaşayanlar
arasında ne fark vardır?
Bakın, göstereyim demiş ermiş.
Bir sofra hazırlamış. Sevgiyi dilinden düşürmeyen,
ama dilden gönüle de indirmeyen kişileri çağırmış bu sofraya.
Hepsi yerlerine oturmuşlar.
Derken, tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da
derviş kaşığı denilen bir metre boyunda kaşıklar.
Ermiş :
Bu kaşıkların sapının ucundan tutup öyle yiyeceksiniz diye bir şart da koşmuş. Öyle kaşığın çukur kısmına yakın yerden tutmak yok.
Peki demişler ve çorbayı içmeye girişmişler.
Fakat o da ne?
Kaşıklar uzun geldiğinden, sofradaki hiç kimse bir türlü döküp saçmadan götüremiyormuş çorbayı ağzına.
En sonunda, bakmışlar bu iş olmuyor, vazgeçmişler çorbadan. Öylece, aç aç kalkmışlar sofradan.
Onlar sofradan kalktıktan sonra, ermiş :
Şimdi de sevgiyi gerçekten bilip yaşayanları
çağıralım yemeğe demiş.
Yüzleri aydınlık, gözleri sevgiyle gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya. Ermiş :
Buyrun bakalım deyince de, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp karşısındaki ihvanına uzatıp içmişler çorbalarını.
Böylece her biri diğerini doyurmuş ve kendisi de doymuş olarak şükür içinde kalkmış sofradan. İşte demiş ermiş.
Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse,
o aç kalacaktır.
Ve kim ki, kardeşini düşünür de doyurursa,
o da kardeşi tarafından doyurulacaktır.
***
Dememiz gereken; senin dinin, sadece seni kurtaran bir dindir. Ben ise insanlığı kurtaracak ve uğrunda feda olacağım o dinin peşindeyim