Günlük yaşamdan bir anlık kesit!
Eklenme: 1/19/2012 12:00:00 AM

Önceki gün;

Aciliyete binaen, Eğitim-Araştırma Hastanesindeyim!

Hasta ziyareti için.

Yataklı,

Servis koridoruna doğru yürüyorum.

Önümde de, bir çift.

Karı-koca sohbet ederek ilerliyorlar.

Ama,

Belki ki "anlaşamadıkları, tartıştıkları" bir mesele var.

Kulak arızaları olsa gerek.

Muhabbetleri hayli "yüksek" ses tonunda, icra ediyor.

İşitiyorum.

Kadın, her adım sonrası eşine dönüp konuşuyor.

Tabi, her sözcüğün sonunda bir de "bedduası" var.

Hem de öyle böyle değil.

Ben de,

Mesleğin verdiği merakla, kulak diklemesine geçiyorum.

Adımları da, gevşeterek.

Bedduanın,

Ve yaşını almış çiftin arasındaki "didişmenin" hikmeti ne diye?

***

Dinliyorum.

Kadın eşine diyor ki.

Ne elektrik yaktık ki. Bir lamba, başka bir şey yok. 230 lira elektrik faturası olur mu?".

Sonra da;

"Allah belalarını versin" diyor?

Her gün karanlıktayız.

Elektrik yok.

Ama aybaşı, 230 liralık fatura kapıya getiriyorlar.

Bunları söylerken.

Eşine de, kabarık elektrik faturasında kabahatinin olmadığı noktasında kendini sıyırmaya çalışıyor.

Belki ki,

Sohbetin başında eşinden "azar" işitmiş, çok elektrik kullanılıyor diye.

Biraz tasarruf!

Devam ediyor;

Vallahi de billahi de.

Bu ay,

Ne perdeleri, ne yatak örtülerini yıkamadım.

çamaşırları elden yıkadım.

Fırın desen hiç çalıştırmadık...

Bir lamba, bir televizyon.

Oğlan akşamdan akşama, ders için odasına geçerse lamba yakıyor."

Bu söylediklerini teyit etme noktasında eşini dürtüklüyor.

"Ma!

Sen görmüyor musun?"

***

...Ve şu sözü, duyuyorum eşinden.

Yani evin reisi olan zat'tan.

"Tamam. Tamam hanım. Biliyorum."

Ekliyor cümlesine;

Oğlana söyle, "sabaha kadar bilgisayar" kullanmasın.

Sen de, gün boyu televizyon izleme.

Bu uyarısının ardından, TEDAŞ'a yükleniyor bu kez.

"insaf kalmadı, TEDAŞ gördüğünü, kazıklıyor".

Tam da,

Bu esnada çiftle "yüz yüze" geldim.

Onları,

Dinlediğimi anlamış olacaklar ki "adımlarını" sıklaştırdılar.

Uzaklaştıkları sanarken, asansör'ün önünde yeniden buluşuyoruz.

Bekliyoruz.

Asansör ne zaman gelecek diye.

Malum hastanelerde asansör beklemek, "doğumhane" kapısında beklemekten beterdir.

***

Bu esnada;

Esprili bir dille bey efendiye dönüp,

"Hayrola. Yengemle bir hayli, boğaz boğaza girmişsiniz."

çekinceli,

Bir haliyetle, "yok bir şey" deyip, konuşma taraftarı görünmüyorlar.

Ama sonra!

Beyefendi,

Bana dönüp "Siz gazeteci değil misiniz? Söz Gazetesinden.

Evet diyorum.

Ömer Büyüktimur.

Cevabı evet diye alınca bu kez sohbet etme gayreti onlardan geliyor.

Mevzu ne dedim?

Gerçi, konuşmalarınızın bir bölümünü dinledim.

Galiba,

Bu ay ki, "elektrik faturanız, çok yüksek gelmiş.

Yengeyle tartışmanız bu yüzden."

***

Evet.

Önce kendilerini tanıttılar.

Beyefendi, "devlet dairesinde" çalışıyor. Emekliliğe az var.

Bayan, ise ev hanımı. Bir de, çocukları var.

Üç kişilik bir aile.

Onlarda, hasta ziyaretine gelmişler.

Derken,

Asansör geliyor birlikte biniyoruz.

Ben altıncı kata.

Onlar ise 8'e çıkıyorlar.

Bir kaç kişi daha var asansörde.

Sohbet devam edince, gayri ihtiyarı asansördekilerde duruma vakıf oldular.

Ama ne vakıf.

Meğer,

Oradakilerin hepsi bu "kabarık elektrik faturalardan" muzdarip.

Bi dokun, bin ah işit misali.

***

Ahmet Tekin.

Esnaf, diyor ki "işyerime bu ay 350 lira, eve 240 lira fatura gelmiş."

Bir ay önce,

Gelen faturalar nerdeyse bu miktarın yarısıydı.

Her şeye zam.

Yüzde yüz zam!

Tam bu esnada,

Eşine "fatura" sitemi yapan beyefendiden "şeytan diyor ki" sözünü işitiyoruz.

Şöyle diyor.

Tabi,

Belli ki, "inançlı", dininde, namazında bir aile.

Bina,

Komplike, "kaçak elektrik" kullanıyor. Bir tek biz "fatura" ödüyoruz.

"Şeytan diyor ki, elektriği kaçak yap."

Esnaf ta.

Diğerleri de, "aynı tepkisel düşünce de."

***

çünkü;

Hep kaçak deniliyor. Ama her ay bizden faturayı tahsil ediyorlar."

Bir de serzeniş var.

Zaten,

Bir kaç aydır, "doğru-dürüst" elektrik gelmiyor.

Gelmeyen elektriğin parası bile bizden alınıyor.

Adam kaçak elektrik kullanıyor.

Onun kaçağı bizim, faturaya yansıtılıyor.

Bu Allaha reva mı?

Ve asansör altıncı katta duruyor.

Hatır isteyerek, iniyorum.

***

Onlar devam ediyorlar, "günlük hayatın" insanoğluna çektiği acılarla!

Velhasıl,

Sokağın, vatandaşın, esnafın, memurun, "gündemi" TEDAŞ.

Ve,

Bazen bir ay, bazen iki ay birleştirilerek, gelen "kabarık" fatura.

Cep kadar can da yakıyor.

Eee.

Kacak elektrik "yüzde 6065" oranında gösteriliyorsa.

Bir de,

"Kayıp enerji" faturalara, yansıtılıyorsa.

Enerji,

Hırsızlığı yapmayan vatandaşın elbette ki, "kabarık faturayı" ödemede, canı yanacak.

Ne var ki,

Sistem, yasalar ve uygulamalar, tamimler, yönetmenlikler "hep" yamuktan yana olunca hal-i durum böyle oluyor.

Evet günlük,

Yaşamdan kısa bir kesit dersek bu yaşadıklarımıza, ikilem olur.

***

Yani,

Yaşam maratonunda; " bu kesitler her an için, vakidir".

çözüm derseniz.

Can yakan, faturaların, "hakkaniyete" gelmesini istiyorsak.

Herkes,

"Hak ettiğini, kullandığının bedelini" ödemesi gerektiğine inanıyorsak.

Devlette

Ahali de,

Nizam da, "biçare ve biçaresizi" hikmetiyle ayırt etmeli.

Helal ile haramı.

Hırsız ile namusluyu, "adaletin" terazisinde, görüp, o bilince gelmeli.

Ama diyeceksiniz ki; "nerdeee?"

El hak.

Aynen de öyle.

"Nerdeee, hak ve hakkaniyet?"