Ve,
Dün "sene de bir" günümüzdü!
Yanı,
10 Ocak çalışan Gazeteciler günü.
Evet, mesleğimiz zor bir meslek.
Hele ki,
Türkiye'de,
Hele ki,
Güneydoğu'da,
Hele ki,
Diyarbakırımızda, gazeteci olmak ve bu mesleği ifa etmek.
Enva-i,
Meşakkatte sahip olduğu gibi, 'kelle koltukta" görev yapılmakta.
Her ne kadar,
Geçmişte yaşatılan "gazeteci" infazları artık yok ise de.
Fikir,
Düşünce ve ifade özgürlüğü üzerindeki "pranga" kalkmış değil.
Halen,
Kaleminden dökülen fikrin ve düşüncenin, "demir parmaklıklar" arkasında, mahkmları var.
Ki demokrasinin,
Ayıplı yüzü hep "basına ve çalışanına" getirilen, prangalardır.
Hangi ülkede,
74 gazetece "görev ve düşüncelerinden" dolayı mahpusta.
***
Evet,
Dün, sabah Belediye Başkanı Osman Baydemir'in "kahvaltısı" vardı.
Gün'e,
Özgü buluşma ve bu esnada, "gündemi" hasb-i hal etme babında davetliydik.
Gecikmeli,
İcabetin 'arıza" haline, "dağınıklık" eklenince!
Yer yetersizliği de ikmal olunca dahil olmadık, mülahazalara!
Bilahare,
Basın Müdürü İrfan Uçar'dan aldık, "ne olup-bittiğine" ilişkin.
Başkanın, sohbete dhil esprisini aktarıyor.
Güneydoğu Anadolu Belediyeler Birliği'nin (GABB) Anayasa Uzlaşma Komisyonuna gönderdiği "çalışmadan" söz ederken, şöyle demiş.
"Biz çalışmayı 8 hukukçuyla birlikte 2 gün süren kam çalışması sonucu hazırladık.
Sakın ha yanlış anlaşılmasın.
Hazar Gölü kıyısındaki "Gezin'dir kamp" deniler yer.
Öyle,
Yüksekte değil, ovadadır".
Eee.
Gülünür mü, ağlanır mı "iğneli" söze!
Ülke,
Bu haliyet-i ruhiyatta olduğu, müddetçe "her söz" farklı algı oluşturmaya devam edecektir.
Neyse.
Biz de,
Her ne kadar Başkan "seçilmiş" biri ise de, "Kentin idareci" olması hesabıyla.
Dün,
Aynı zaman da malumunuz üzre, "İdareciler günüydü."
Bu münasebetle,
Kendisine "idareciler gününüz kutlu" olsun, diyebilme fırsatını burada yakaladık.
***
Dedik ya,
Dün "sene de bir günümüz" olması nedeniyle davet ve ziyaretler yoğundu.
Tebrik mesajları.
Telefon ve çiçek gönderen dostların ve siz okurların "Allah" eksikliğinizi vermesin.
Buarada,
"Öğlen yemeğine" İl Valisi Mustafa Toprak'a davetliydik.
Günün, "anemine" binaendi, buluştuk!
Tabi burada,
Öyle yer ve yer verme saygınlığında "arıza" bir hal yoktu, ilgi ise yerel ve usul bazda hayli yüksekti.
Sohbette,
Aynı alakayla "seyir" olunca, birçok mevzu konuşuldu.
Tarihi Sur'ların geleceği açısından;
Büyük önem taşıyan çankaya köşkünde "yarın yapılacak" olan toplantı.
Kentsel dönüşüm.
Kırsal Kalkınma Ajansı'nın 2012 yılı hedefi.
Tarihi ve turistik "yerlerin" kentin ekonomisine kazandırılması.
***
Bir de,
Aldığım özel bilgi notu var.
Onu da buradan aktarayım.
Önümüzdeki günlerde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın,
Mart'ta doğru da,
Başbakan Erdoğan'ın Diyarbakır'a yapmayı planladığı gezi hazırlıkları.
Özetle,
2012 yılı Vali Toprak'ın ifadesiyle "değişim ve gelişim" yılı olacak.
Ne denilir,
Bu ifadenin duasına "min" demekten başka!
Hep derim;
Kent kendi öz dokusuna sahip olursa!
Siyasal,
Sosyal,
İdeolojik
Ve farklı hesapların "peşinde" değil de, topyekn benimseyici olunursa.
Kent ve kent ahalisinin,
Kutsiyetiyle 24 saat hizmet "anlayışı" peşinde koşulursa.
İnanın ki,
Birçok sorunların aşılacağı gibi "tabuları da" yıkmış olacağız.
Yeter ki,
"Zorlukları" aşabilme, gayretkeşliği içerisinde olabilelim.
Şeffaf, samimi ve tabi ki istikrarlı bir şekilde.
***
Vali Toprakla,
Dün kaleme aldığım Acılı baba Mehmet Akdağ'ın "Başbakan'a açık mektup" yazısını da konuştuk!
Hamsa
Ve Sultan Akdağ'ın "akıbetiyle" alakalı, eldeki bilgilerden bahsetti.
Kızlara, ulaşıldığı ifadelerinin alındığına ilişkin.
İfadelerinde özetle;
"Kızlar kendi rızamızla evi terk etmişiz.
Kimse bizi kaçırmamış.
Yetişkiniz. Adresimiz, babamıza bildirilmesin" demişler.
Toprak,
Baba Akdağ'ı bilgilendirileceğini.
Kızların akıbetinin de bu yazınızdan sonra bir kez daha sorgulanması noktasında, "girişimim olacak" dedi.
Ancak,
Bende algı arızası yaratan bu konuyla alakalı "C. savcılığının" sessizliği.
Ne aile,
Ne de mevzuuyu takip noktasında biz ve basın "bilgilendirilmiyor?'
Neden?
Hukuki bir durum mu var?
Yoksa bizim bilmediğimiz bir hal mı söz konusu?
Meçhul...
***
Dönersek, günümüze.
Dedim ya,
Diyarbakır'da gazetecilik mesleğini ifa etmek çok zor!
Hele bir de;
Yerelde iseniz, "vay ki vay halinize".
Öncelikli olarak;
"Doğrucu Davut"luğunuz kabul görmez.
çünkü,
Kimse "ayıbını, yanlışını, gerçek dışılığını" dışa vurulmasını istemez.
Herkes,
"Mutlu olmak" ve sizden, "oh ne güzel'li" ister.
Yaptığınız,
Haberin kutsallığını, yorumun toplumsal kazanımını, resmin ve konunun "refah" ölçeğini "hoşnutluğuyla" ölçer!
Yeter ki; "ben" hoşnut olayım.
İşte bu ruh haline sahip bir "siyasetçi" dün sabah faslında beni aradı.
İsmini burada vermek istemiyorum.
Versem, "daha bir hoşnutsuz" olur ki, sokak jargonuyla "ma benden ne istiysen" diyecek?
Ancak bilen bilir sözüyle, "meseleyi" anlatayım!
Malumunuz üzre,
AK Parti Kayapınar İlçe Kongresi'yle alakalı "önceki gün" yazım vardı; "Delege skandalı" başlığıyla.
Aramızda,
Geçen sohbetin seyri aynen şöyle oldu.
"Yazınız" gerçekleri yansıtmıyor.
Ben de peki,
Doğru olmayan ne, gerçeği hangi satır ve cümle yansıtmıyor.
Yok.
"Keşke, yazmasaydınız".
Dedim ki,
Kayapınar İlçe Teşkilatının Delege sayısı 400'mu?
Evet; 400.
Kongreye katıldılar mı?
Kısmen katıldılar.
Bunlardan,
161'i "geldiğine" ilişkin, imza attı mı?
Evet attılar.
Bu da "çoğunluğun" sağlandığı anlama geliyor mu?
Geliyor.
Peki,
Oy kullanan kaç kişi. 32 kişi değil mi?
Evet,
32 delege oy kullandı.
İlçe Başkanı da bu 32 kişinin "oyuyla" seçildi mi, seçildi?
Öyle ise!
Bu hal-i "arıza" meseleniz, "haber mi, haber".
***
Bunların,
Dışında bizim "eklentimiz, farklı yorumumuz" var mı?
Yok?
Nezir Buğum.
Sizin, Yenişehir seçim bölgenizden, "Yenişehir Belediye Meclis Üyesi" değil mi?
Evet, Belediye Meclis üyemiz.
Eee.
Etik mi, ya da kabil mi, bir başka ilçede "Parti yönetiminde" yer alması.
Tamam da.
Keşke bunları yazmasaydınız!
Ben de dedim ki; "Keşke beni aramasaydınız?"
***
Evet,
"Doğrucu Davut"luğunuz" ne yazık ki bu "hoşnut duyarsızlığın" kabulü görmezdir.
Toplumsal düşünce değil, bireysel anlayış ön planda, tutulmakta.
Neyse ki, tek desteğimiz "sizlersiniz".
Ya sizler "olmasaydınız?".
Biliyorum;
Zaten "biz olmasaydık, siz olmazdınız.
Olsaydınız da, 'sizi bir kaşık' suda, boğarlardı".
Aynen de öyle!
Onun için her ne kadar bugün "çalışan Gazeteciler" günü ise de.
Gazetecilerin varlık ve hayat damarı "siz okurlarsınız.".
Ben de diyorum ki;
İyi ki sizler varsınız,
İyi ki bizlerlesiniz!
Günümüz,
Gününüz kutlu, mutlu ve "özgürlükçü, bağımsız, hür iradenin" serbestiyetiyle, hep var olsun.
***
Ve bir selamım da var.
O da,
Kaleminden, fikrinden, düşüncesinden dökülen "toplumsal" gerçeklerin zülfüyra dokunduğu için.
Bugün,
Aramızda olmayan,
Demir parmaklıklar arkasında "düşünce suçlusu" olarak, "özgürlüğü" elinden alınan, "meslektaşlarıma" selam olsun!
Her ne kadar,
Aramızda olmadıkları için "üzgün, buruk ve hüzün" içerisinde isek!
Ama,
Bugün kısmen de olsa özgürce yazabiliyorsak!
Bir yerlere, "iğneyi" batırabiliyorsak.
Demokrasiden,
Özgürlüklerden,
İnsan Haklarından,
Hukukun üstünlüğünden "kısmen de" olsa söz edebiliyorsak.
Bu da,
Onların bu yolda verdiği "mücadele" ve ödedikleri bedelin "suyu hürmetinedir".
Bir bayrak yarışıdır!
Ta ki;
"Özgürlükleri" en tepe yere kadar, taşıyabilelim!