İsterseniz sohbete dahil olunmadan önce şöyle derin mi derin bir nefes alalım! Var gücümüzle 'havayı' içimize çekelim ki ciğerlerimiz oksijen dolsun. Ki huzurlu bir şekilde 'son günlerin' solunan kötü havasını dışarı atabilelim. Çünkü dehşetengiz bir şekilde solduğumuz kötü hava hepimizi yordu. Bedenen ve zihnen! Onun için ciğerlerimizin bayram edeceği temiz havanın solunmasıyla; 'silkelenmiş' oluruz. Kontak attığı için devre dışı kalan 'beyin hücrelerimiz' yeniden canlanma moduna girmiş olur. Evet! Sohbete dahilin 'hazırlık' faslını yerine getirdikten sonra; kurgu geliştirelim. Geriye yaslanıp; bakalım son 24 saat içerisinde 'neler' yaşadık? Ve hadiseleri 'önemine' binaen rakamsal sıralamaya alalım. Bir, iki, üç diyerek!
***
HADİSE BİR: Hepimizin malumudur! KCK Operasyonunda gözaltına alınanlara 'plastik kelepçe' takılması! Demokratik, çağdaş bir hukuk 'devleti' normlarına yakışmayan bir görüntü. 12 Eylül'ü andıran bir tasarım! Tek sıra dizilmiş, eller kelepçeli. İlk gün 'tepkimi' koymuştum; görüntünün 'yakışıksız' olduğunu. Gerekçe 'neyi' gösterirse göstersin; 'o tavır' özellikle seçilmişlere takınılmamalıydı. Tepki büyük! Nitekim İçişleri Bakanı Beşir Atalay 'tasvip' edilemez diyerek; inceleme başlattı. 'Kelepçelerin' takılmasını gerektiren 'gerekçe' nedir diye? Müfettişler 'soruşturuyor?'. Hazırlayacakları rapor doğrultusunda; Atalay işlem yapacak!
***
Dün bu noktada iki farklı gelişme yaşandı. Birincisi; Diyarbakır Barosu 'uygulamayı' hukuk dışı kabul ederek 'suç duyurusunda' bulundu. "Kötü muamele ve onur kırıcı davranış" diye! Baroya üye avukatlar önce Adliye binası önünde topluca; hazırlanan basın açıklamasını aktardı. Ardından 'suç duyurusuna' ilişkin dilekçeyi Cumhuriyet Savcısına verdi. Tabi Baro'nun bir başka şikayeti de; KCK soruşturmasını yürüten 'Hakim ve Savcılarla' ilgili oldu. Onları da; aynı minvalde Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'na 'şikayet' etti! Suç duyurusu ve şikâyete dayalı 'hukuki' işlemlerin gidişatını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Diğer bir gelişme ise; 'Plastik Kelepçelerin' şüphelilere neden 'takıldığı'! Cihan Haber ajansından bunla alakalı bir haber düştü. Habere göre; 'Suçlananların adliyeye getirilmesi ve cezaevine götürülmesi sırasında baskın yapılacak. Polis ile baskını yapanlar arasında çatışma ortamı yaratılacak. Bazı şüpheliler kaçırılacak. Kargaşa ve kaos oluşmaması için Ceza Muhakemeleri Kanununun verdiği yetkiyle 'kelepçe takıldı' Ne kadar doğru ne kadar afakî bilemem. Çünkü bu konuyla alakalı 'resmi' bir açıklama ve resmi bir kaynağa dayandıran nokta yok!
***
HADİSE İKİ: Malum! Baydemir'in ' o meşhur' küfürlü sözleri. O da; 'kelepçeler' kadar tepki buldu. Bu hadiseyle alakalı da; 'hukuki' gelişme yaşandı. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Baydemir hakkında TCK'nin 301. maddesi gereğinde soruşturma açtı. "Türklüğü, Cumhuriyeti, devletin kurum ve organlarını aşağılama" suçu işlediği iddiasıyla: Şayet 'tahkikat' neticesinde dava açılırsa Baydemir 3 yıl hapis cezasıyla yargılanacak. Dün soruşturma Baydemir'e soruldu! Yorumunuz nedir diye! Cevap da 'küfürlü sözleri' gibi ilginçlik içerdi: "Tek bir kelime ile hayırlı olsun. Hiç bir sorun yok. Mevzu benim hakkımda açılan bir soruşturma mevzusu değildir, mevzu benim vermiş olduğum yanıtlar değildir. Mevzu bir zulümdür. Bir zulüm var şu anda"
***
HADİSE ÜÇ: KCK operasyonu 5'inci dalgada! Bundan önce 4 operasyon daha icra edildi. Dün Batman ve Van'daki 'tutuklamalarla', sayı 47'ye çıktı. Yeni 'gözaltıların da' olabileceği söyleniyor. Ancak; garip olan bundan öncekilerin 'tutuklanması'! Ve geçen 56 ayı bulan süreye rağmen; halen 'iddianamenin' hazırlanmayışı. Bu durum bir hayli 'ciddi' tartışma geliştirmiyor değil. Neden; gecikme?
***
HADİSE DÖRT: Lice'de ölen 13 yaşındaki Ceylan Önkol hadisesi! Vakanın üzerinden nerdeyse 3 ay geçti. Hala Önkol'un 'öldürülmesiyle' alakalı, nedenler ve müsebbipler belirlenmiş değil. Daha doğrusu; kamuoyunu tatmin edici bir 'bilgi ve açıklama' yapılmamış. Küçük Ceylan'ın 'kanı' yerde kaldığı gibi; üstüne üstlük 'ailesi', potansiyel suçlu ve terörist diye gösterildi. Hem de; hadisenin yaşandığı bölgenin sorumlu komutanı tarafından. Dün o komutanla alakalı da önemli gelişme yaşandı. Önkol ailesi; Karakol Komutanı hakkında 'suç duyurusunda' bulunarak dava açmaya hazırlanıyor. Ceylan Önkol'un ağabeyi Rıfat Önkol ve amcası Abdussamet Gencioğlu; Kendilerini terörist gibi göstermeye çalışan Karakol Komutanı Astsubay Kıdemli Başçavuş Yüksel Şanlıtür'e dava açacaklarını söyledi. Ve iddia ediyor; 'bizim terörle bir bağlantımızı tespit etsinler', o zaman bizi 'götürüp' assınlar!
***
Ne yazık ki! Güneydoğu'yu 'karanlık' atmosfere sürükleyen en büyük etken; bölge insanına 'potansiyel' suçlu gözüyle bakılması. Deriz ya; 'Dağa gidişleri' önlememiz gerekir diye! Aslında ilk yapılması gereken; bölge insanını 'potansiyel terörist' olarak gören 'Devlet' kurumlarındaki görevlilerin zihniyetini değiştirmek. Çünkü bu yöndeki zihniyetler var olduğu müddetçe 'devlete güven' hep zaafiyet içerir. Bugün ondan değil midir ki; Vatandaş devlete, devlet vatandaşa, kurumlar kendilerine 'güven' duymuyor. İşte bu 'kör ve körükleyen' zihniyetten; devlet te, vatandaş da, kurumlar da, kurumda görev yapanlar da 'arınmalı'! Daha demokratik, daha çağdaş, daha barışçıl, daha toplumsal bakış üreten 'zihniyetlere' yönelmelidir ki. 'Kardeşlikler' bütün olabilsin.