Adı; Hacı Oruç. 37 yaşlarında. Genç biri! Evli.. 4 çocuk babası. Seyyar satıcılık yapıyor. Silvanlı. Derme-çatma, harabe bir evde oturuyor. Ailesine bağlı. Onurlu bir aile reisi.. Kıt-kanaat geçiniyordu.. Yoksulluk, işsizlik ve parasızlık yakasını bir türlü bırakmıyordu. Nefes dahi aldırmıyordu.
* * *
Önceki gün iftar saatinde evine geldi. Eli boş. İş yapmamıştı, sermaye de elde kalmamıştı. Sedirin üzerine oturdu. 11 yıllık evli eşi Edibe Oruç'a seslendi; "İftar için ne yemek yaptın" diye! Eşi bir süre sessiz kaldı. Tekrarında; "kurşun" gibi sözler çıktı çaresiz kadının ağzından. "Yemek yapacak birşey yoktu. Yemek yok" Durdu. Daha doğrusu dona kaldı. Dizinin dibinde duran çocuklarına baktı. Uzun uzadıya. Sonra da; kucakladı, öptü. Gözyaşları arasında; "baba" sevgisiyle. Yemek yok. Sofra yok.
* * *
İçine sindiremediği "yoksulluğun" yarattığı yaşam kâbusuna bir anda kapıldı. Çıktı odadan. Eşine de seslendi; "Uzanacağım biraz!" Geçti kimsenin olmadığı odaya. Yavaş yavaş ta "iftar" saati yaklaşıyordu. Derken; Eşi Edibe seslendi. "Hacı kalk, ezan okunacak" diye. Ses yok. Bir daha. Bir daha. Telaşlandı. "Ne oldu sana" demeye varmadan kapıyı açınca 11 yıllık aynı yastığa baş koyduğu 4 çocuğun babası Hacı'yı tavana asılı gördü. Çığlıklar içerisinde. Koştu bıçağı alıp "tavana" asılı ipi keserek, eşini aşağı indirdi. Aynı mahallede oturan yakınları. Kapı komşuları "iftar" saatinde atılan çığlıklar üzerine koştular; Hacı Oruç'un harabe evine. Morarmış bir yüz. Ama nefes alıyordu.
* * *
Bir umut; deyip Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi'ne kaldırıldı. İlk müdahale ve ardından yoğun bakım. Edibe Oruç. Ve ailenin 4 çocuğu. Belki "hayata" dönebilir diye; umut içerisinde dua ettiler. Ne hazin ki; Çırpınışlar, doktorların müdahaleleri yetmedi. Yetemezdi ki! Öğleden sonra Silvanın Karabehlülbey Mezarlığında toprağa verildi. Silvan Cumhuriyet Savcılığı da soruşturma başlattı. "Ölümün" arkasında başka bir "sır ve neden var mı?" diye. Bu haber! Akşam saatlerine doğru; önüme geldi. Hani derler ya; "Kaynar sular üzerime döküldü" gibisinden bir duygu.
* * *
Acı bir feryat. Sordum. Bu trajedinin sorumlusu kim? Hacı Oruç'u "ölüme" götüren katil kim? Evet! Sahi kim bu katil? Edibe Oruç'u dul bırakan. 4 çocuğu yetim ve sahipsiz bırakan. Sizce kim? Alın yazısı diye geçiştirilen; Yoksulluk mu, işsizlik mi, sefalet mi? Yoksa! Hacı Oruç'a "Yemek yapacak bir şey yok. Yemek yok" gerçeğini söyleyen eşi mi? Bilmem! Belki de; Akraba-eş dost. Ya da; mahalle muhtarı. İlçenin Kaymakamı, Belediye Başkanı. İl'in Valisi. Siyasiler. Başbakan. Cumhurbaşkanı.
* * *
Peki, kim katil? Sakın "sistem" olmasın. Sosyal devlet, sosyal hukuk, sosyal eşitlik. Bence; "Çaresizliğe ve sahipsizliğe" boyun eğerek "intihara" sürüklenen Oruç'un katili 72 Milyon Türkiye'dir. Şöyle bir "vicdanları" yoklayalım. Özellikle de; Devlet büyüklerimiz. Makam, mevki, koltuk sahipleri. Ülkenin ve milletin "idaresini" elinde tutan zevat. Çeksinler kendilerini; "Vicdan" muhasebesine. Evli. 4 çocuk babası Hacı Oruç'u; kim neden öldürdü diye!
* * *
Bakalım; Vicdanlarına göre "katil kim?". Çünkü en büyük sorumlu ve suçlu onlar. Ama! Öyle inanıyorum ki; katmerleşmiş vicdanları pek te "insani" bir sonuç ihtiva etmez. Nedeni de? Bugüne kadar; Hacı Oruç gibi nice insanlar "yoksulluğun" batağında "intiharı" kurtuluş olarak görmüş. Evet! Bu "vicdanlara" kor ateşi düşüren trajedi; Ne ilk ne de son olacak bir "acı" gerçek. Ama ne yazıktır ki; Ülke ve millet olarak "gerçek meselelerimizi" görmüyoruz. Siyasi mülahazalarla "beyinleri" boğuyor. Gerçekleri "göz ardı" ediyoruz. Düşünün! Rahmet ayı, bereket ayı, toplumsal sosyalleşme ayı olan; Ramazan-ı Şerif'i "idrak" ettiğimiz bir zamanda. İnsanlar "evde aş-iş" olmadığı için intihar ediyor. Velhasıl! Topyekûn; Hacı Oruç'a karşı suçluyuz!