HADİSELER ZİNCİRİ!
Eklenme: 1/15/2010 12:00:00 AM

Doğrusu!

Bugün için bilgisayarın başına geçip, yazı moduna odaklanırken;

Genel fikrimi tamamen haftanın hadiseler zincirine kilitledim.

Çünkü hadiseler bir hayli fazla!

Şöyle harmanlama anlamında 'başlıklar' altında irdelemek ve üzerinde 'zihinsel' fırtına yaratmak; en doğrusu olur dedim..

Ve öyle yaptım.

Tabi bu işlemi yaparken;  'hafta içerisinde' sizden gelen tepkileri de dikkate almayı da ihmal etmedim.

Özellikle de; Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir hakkında verilen 'Yurtdışı' yasağı..

Mevzunun 'hukuki' yönü değil de; 'siyasi' etkileşimine düşünce meyili verecektim.

Bir de beynimi kemiren; 'işlemin' hukuki prosedürü!

***

Bilindiği gibi;

Baydemir KCK operasyonu kapsamında Özel Yetkili Savcıya 5 saat süreyle ifade verdi.

Yanında avukatı Meral Danış'la birlikte.

Gecenin bir vaktinde Adliye'den ayrıldılar.

Baydemir çıkışta; 'sorulanları ve verdiği cevapları' kısmen basına açıkladı.

Tepkisini de; gösterdi.

Neyse!..

Buraya kadar her şey normal..

Ama bir gün sonra; Anadolu Ajansından 'Baydemir'e Yurtdışı Yasağı' haberi geçildi.

***

İfade aynen şöyle;

Baydemir hakkında, Nöbetçi Mahkeme, adli kontrol uygulaması çerçevesinde geçici olarak yurt dışına çıkma yasağı kararı verdi.

İşte kritik soru burda!

O da şu!

Baydemir savcılıktaki 5 saatlik ifadesinin ardından; 'tutuklama' istemiyle Nöbetçi mahkemeye sevk edildi.

Mahkeme de ifadeler ve eldeki dosyaların içeriğiyle; 'tahliye' edip, yurtdışı yasağı koydu..

Yoksa!..

Özel Yetkili Savcı'nın Mahkeme'den bi talebi!.

Yani kritik bir durum!..

***

Ha buarada; 28 Mart olaylarıyla ilgili önemli bir gelişme!.

Hatırlarsanız!..

28 Mart 2006 tarihi Diyarbakır için 'kabus' dolu günlerdi.

O gün çıkan olaylarda 14 yaşındaki Mahsun Mızrak başına isabet eden 'gaz fişeğiyle' hayatını kaybetmişti.

Herkes 'kim vurduya' gitti diye düşünüyordu. Çünkü bölgede daha önce benzeri vakalar; hep 'kim vurduyla' kalıyordu.

Ama bu kez olmadı!..

Yürütülen soruşturmalar, elde edilen bilgi ve bulgular neticesinde;

Mızrak'ın ölümünden üç polis memuru sorumlu tutuluyor..

***

Dün Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde davanın ilk duruşması vardı.

Tutuksuz yargılanan üç  polis memuru da hazır idi..

Baba Hasan Mızrak ve anne Besire Mızrak'ın duruşmadaki şu sözü; derin ve anlamlıydı.

Şikayetçiyiz..

Ancak; "Mahsun, artık bizim değil hukukun çocuğudur"!..

Yargı süreci ve mahkemenin vereceği karar ne olur bilemem.

Ama şunu artık söyleyebiliriz. Her ne kadar; 'tam bir dokusu' hasıl değilse de.

Türkiye Hukuk Devleti olma 'vasfında' güçlenme kaydediyor.

Çünkü; artık 'kan yerde' kalmıyor..

***

Önemli bir hadise de.. Daha doğrusu ciddiyet içeren bir iddia;

Mardin'de CHP'nin önemli isimlerinden Süryani Gebro Tokgöz'den geldi.

Cihan'a verdiği mülakata göre;

1990-2000 yılları arasında 50'ye yakın Süryani vatandaşı faili meçhul cinayete kurban gitmiş.

Bir çok Süryani de 'tehdit ve baskılar' sonucu toprağından, evinden göç etmek zorunda bırakılmış..

İnfazlarla ilgili açılan bütün davalar, failleri bulunmadığı için düşürüldü.

Tokgöz, Ergenekon Savcılarına çağrıda bulunuyor..

***

Mardin'de, Midyat'ta 'infaz edilen' Süryanilerin cinayetlerini 'araştırın'!..

"Suç işleyen her kimse cezasını çekmelidir" diyor!..

Ve ekliyor;

"Demokrasi ve hoşgörünün bize de yansımasını istiyoruz"

Öyla ya!..

Zaten;

Türkiye sorunlarının çözümünde ve tabuları yıkmada, ezberi bozmada 'dik duruşunu'

Demokrasi ve hoşgörünün 'güçlülüğünden' yana koysa idi; bugün bu hallerin 'kahredicilğini' konuşmazdık.

40 bine yakın insanımız ölmezdi.

Binlerce faili meçhul cinayetten bahsedilmezdi.

Milyonlarca insanın evinden-barkından göç etmesinden söz edilemezdi.

***

Unutmadan!..

JİTEM var mı yok mu; tartışmasına Ergenekon da dahil oldu.

Dün Ergenekon sanıklarından eski Emniyet Müdürü Adil Serdar Saçan da; 'çapraz sorguda' konuştu.

Hem de; öyle böyle değil!.

JİTEM 'yok' iddiasında ısrarcı olan Genelkurmay'a yalanlama gönderircesine;

"Bizimle kahramanca çarpışan çocuklardı ama zamanla dejenere olmuş bir kurumdur"

***

Mahkemenin üye hakimi Sedat Sami Haşıloğlunun sorularını yanıtlayan Saçan;

İtirafçı mafyasına karşı operasyonlar yaptığını söylerken isim vererek şöyle dedi:

"PKK itirafçısı olup İstanbula gelmiş olanlar vardı. Bunlar parasız pulsuz oldukları için bazı malvarlığı olanlara, işadamlarına çöküyorlardı"

Bakınız!..

Hakim ile Saçan arasında geçen diyaloğa..

Yeşilin Güneydoğuda birçok faili meçhul suçlara karıştığını öne süren Saçan;

"Devlet desteği olmadan bunu yapabilir mi" diye sordu.

***

Saçan "Eğer Yeşili bulabilseydim çok iyi operasyonlar yapacaktım ama bulamadım. Bu örgüt (mahkemede yargılanan Ergenekon örgütü) bizim çökertmeye çalıştığımız örgüt değil. Bu, politik olarak sulandırılmış bir örgüttür. Asıl örgüt gizleniyor. Hatta örgüt kurtulmuş oluyor" diye konuşunca, hakim Haşıloğlu asıl örgütten kastının ne olduğunu sordu.

Haşıloğlunun "Asıl örgüt dediğiniz Susurluk mu" sorusunu Saça;

"Susurlukun askeri kanadı. JİTEMin, bazı askerlerin karıştığı örgüt" diye yanıtladı.

***

Evet!..

Aslında; Ergenekon sadece mevcut dokunun 'görünen' yüzü!..

Yani!..

Daha karanlığı aydınlatmada ilk merdivendeyiz..

Demek ki; bizim daha ülke ve millet olarak 'aydınlığa' çıkabilmemiz için; çıkmamız gereken çok merdiven var.

Yeter ki;

Demokrasi ve Hoşgörünün 'dik duruşundan' ve güçlü ilkelerinden 'ödün' vermeyelim.

Çünkü yıllardır hep ödün verildiği içindir ki; bugün geçmişin 'karanlığındaki' ağır bedelleri konuşuyoruz!..

Hayırlı Cumalar!