Ne de güzel; Sevinç ve coşku içerisinde bütünleşmiştik! Ne de güzel; Huzur dolu zaman geçirmenin mutluğu içerisindeydik. Ne de güzel; Kürt sorununun çözümü noktasında önemli adımlara hamle yapılma cesareti hâsıl olmuştu. Ne de güzel; Kürt coğrafyasında "olması" gerekenlerin tartışılacağı konferansta "işbirliği" sağlanmıştı. Ne de güzel; AB'nin Akil Adamları Diyarbakır'a gelip "Kürt sorununa" çözüm için nabız yokluyordu. Ne de güzel; Başbakan'a, Dışişleri Bakanına "önümüzdeki" süreçte yapılması gerekenleri bu Akil Adamlar anlatıyordu. Ne de güzel; DTK Başkanı Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk, "Hükümet ve Devlet" yetkilileriyle "eylemsizlik" sürecini görüşecekti. Ne de güzel; BDP önümüzdeki zamanla alakalı AK Parti'nin önemli isimleriyle bir araya gelecekti.
***
Ne de güzel; Anayasa Değişikliğiyle "tabuları" yıkmanın, vesayetlerin bertarafıyla yeni bir yol haritası çizilecekti. Ne de güzel; Yeni bir Anayasa isteme ve hayata geçirme siyasetini ve politikasını alevlendirerek, iktidara dayatmıştık. Ne de güzel; Toplumun ve tarafların tüm kesimi "Silahların" çözüm miadını doldurduğunda hemfikir olmuştu. Ne de güzel; Demokrasi'nin güçlenmesinden, Liberal anlayışın sinerji yarattığından bahsediyorduk. Ne de güzel; Sosyo-ekonomik refah seviyesinin artış göstermesinden. Paranın değer kazanımından konuşuyorduk. Ne de güzel; İşsizliğin, yoksulluğun, geri kalmışlığın "demir parmaklıkları" kırıp, ekonomik gelişmenin huzuru gelişmeye başlamıştı. Ne de güzel; Türkiye dünya ülkeleri içerisinde "sözü geçerli", hamilik yapabilme vasfının övgüsüne sahip olmuştuk. Ne de güzel; Kürtler üzerinden getirim temin eden, çatışma ortamında "kurtarıcılık" kimliğiyle çeteleşmeye çalışanları ayyuka çıkarmıştık.
***
Ne de güzel; Yıllarca "devletin" kılcal damarlarına kadar sirayet eden "Gladyo" tipi yapılanmanın maskesi düşürülmüştü. Ne de güzel; İrtica söylemiyle "gerçek" yüzünü gizleyenlerin "kep düştü kel görüntü" misali, deşifre olmuşlardı. Ne de güzel; "İyi çocuklar" diye korunup-kollanan, yüzlerce faili meçhulün tetikçileri çembere alınmıştı. Ne de güzel; Ülkede Türk ile Kürt "çatışmasını" yaratıp, hizipleşmeyi körükleyenlerin oyunu maya tutmamaya başlamıştı. Ne de güzel; Güneydoğu'da toplumsal değer ölçüleri toparlanmış, istek ve talepler belli bir erişkinliğe gelmişti. Ne de güzel; Bölgede yollara barikat, kimlik kontrolleri, "Ohal" vari bir atmosfer unutulmuş, sanki yaşanmamıştı.
***
Ne de güzel; PKK'nın tek taraflı "eylemsizlik" kararı, siyasilerin misyonunu ve aktörlüğüne değer getirmişti. Ne de güzel; Bu adımla, sivil bir dayanışma sergilenerek "barışın" sağlanması yönünde ortak paydalar öne çıkmaya başlamıştı. Ne de güzel; Siyasal iktidar dâhil olmak üzere, kurumlar ölçeğinde "artık bu iş" silahlı değil, siyasetle ve masada çözülür fikri hâkim olmuştu. Ne de güzel; Dünya ülkeleri esen "barışçıl" rüzgârın gürleşmesi ve sorunun ivedi çözümü noktasında; zorlayıcı olmuştu. Ne de güzel; Güneydoğu'ya özgü "Özerklik" dahi gündeme getirilerek, tartışma platformu bile geliştirilmişti.
***
İşte tüm bu "olumlu" iç ferahlatan atmosfer hâkim iken; Dün sabah Hakkâriden gelen "haince saldırı" haberi bir anda oluşan "ne de güzel" inşaatı dinamitledi. Bilemiyorum! Türkiye'de ne zamanki; "güzel ve iyi işler" olmaya başlarsa, "işte böylesi" haince kan dökülüyor. Ve dikkat edin; Sinsice ve haince, kan emici bir icraatla vuku bulan "kanlı katliamların" ekseriyeti bu havada gelişiyor. Hatırlayın; 33 Askerin Şehit edilmesi olayını! Hatırlayın; Beytüşşebap'taki iki minibüsün taranması. Hatırlayın; Altındağ tesislerine yönelik katliamı. Hatırlayın; Yuvalı ve Peçenek vahşetini. Hatırlayın; 26 kişiye mezar olan Midyat'taki mayını. Hatırlayın; Kulp Hamzalıdaki 19 kişinin infazı. Hatırlayın; Aktütün, Dağlıca'yı.
***
Evet! Hepsinin "ortak" özelliği; Türkiye'de birşeylerin "iyi gitmeye" başladığı dönemde vuku bulmasıdır. Ve yine; Hadiseler cereyan ettikten sonra "bir sürü" cevap bekleyen soru oluşuyor? Kafalar bulanık, zihinler karışık vaziyette. Ne hazindir ki; "ne sorular" cevap buluyor, ne de hadiselere ilişkin kafalardaki karışıklıklar son buluyor. Muamma bir durum. Şimdi; Hakkari'deki "Mayına basan yolcu Minibüsü" hadisesi gibi. İkilem ve çelişkiler hâsıl! Çocuk, kadın, yaşlı, genç 9 ölü. Biri bebek 4'te yaralı. Hainliğin bilançosu böyle.
***
Peki; Olay sonrasındaki gelişmelere bakıyoruz. Kullanılan mayın "Rus" menşei! Yani anti tank mayını. Bu da; PKK'nın kullandığı mayınlar. Ancak; 20 Eylül'e "eylemsizlik" kararı sona erecek olan PKK, hadiseden hemen sonra açıkladı; "bizim ilgimiz yok" diye! Hatta "Kontranın işi" dedi! Olay yerine giden; köylülerin bulduğu Askeri çanta ve içerisindeki "el bombası ile kaleşnikof mermileri". Köylülerle-Jandarmalar arasında; "gerginliğe" dahi neden olan bu çanta ve içerisindekiler; garip. Kim ve kimler meçhul. Ama çanta şu tahmini güçlendiriyor. Saldırganlar; Mayın sonuç vermez ise, minibüstekiler de silahla karşılık verirse, o zaman el bomba ve kaleşnikofla tararız diye düşünmüşler. Çünkü bu yöndeki saldırıların benzeri bölgede hayli var.
***
Doğrusu; Şuana kadar "kesin" bir sonuç yok. Şöyle ki; Genelkurmay saldırıyı "Bölücü Terör Örgütü" yaptı diyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da aynı minvalde konuştu. Ancak şu da var; BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş "Ergenekon'u" tarif etti. Ve bu hain saldırı "iyi çocukların eseridir" dedi. Akın Birdal; "Meclis Araştırması" önergesi verdi. Ki bugün; BDP "top yekûn" Hakkâriye gidecek. Dün akşam saatlerinde, Baydemir'in bu yönde açıklaması oldu. "Şiddetle kınıyorum ve lanetliyorum. "Hangi derin güç ve hangi derin otorite bu eylemi gerçekleştirmiş ise bunun açığa çıkması lazım. Toplum olarak açığa çıkarmamız lazım.''
***
Olay taze! Şuan için "kesin bir hüküm" vermek zor. Ama her kim olursa olsun; "tam da" can damarı döneminde vurmuştur. Çünkü zamanlama; manidar bir zaman! Ancak şunu ifade edebilirim; Ölen 9 Kürt vatandaşın "acısı" salt aile fertleri ve yakınlarını değil. Salt Kürtleri de değil. İnanıyorum ki; tüm Türkiye'nin "yüreğine" kor ateşi olarak düşmüştür. Aynı zamanda; Türkiye'nin de "yarınlarına" acı fatura olmuştur. Bu önemli ayrıntı da; BDP'nin "tam da" hükümetle randevusunun icra edildiği güne bu saldırının gelmesi. Ve ardından da; hükümetin "randevuyu" iptal etmesi. Tıpkı; Ahmet Türk'ün dönemindeki randevu hadisesi gibi. O zaman da; Tam da "buluşma" sağlanacağı günün arifesinde; Hakkâride 13 Asker çatışma sonucu şehit oldu. Beyni zorlayan; hadiseler zinciri! Lakin gerçek olan şudur ki; Kürtler ve Güneydoğu ahalisi üzerine olduğu gibi! Türkiye'nin "aydınlık" yarınları üzerine yıllardır "satranç" oyunuyla piyonların aktiflik gösterdiğidir.
***
Bir kez daha; "Karanlık" yüzler kan döktü ve emellerine ulaştı; "ülkeyi ve halkları" kaosa sürüklemeyi. Onun için; Bu hainane planları iyi okumalı ve oyuna gelinmemeli. Bilmeliyiz ki; "aklıselim ve sağduyu, zaman" her şeyin müfessiridir. Ve pek tabi ki; Akan kana yeni kanlar. Dökülen gözyaşlarına yeni gözyaşları. Sergilenen sinsi oyunlarına, yeni oyun fırsatı ve primi vermemeye dikkat etmeliyiz. Yoksa ortaya attıkları "yeme" gelirsek emellerine kavuşmalarını sağlarız. Önemli olan; Emellerini kursaklarında bırakmak. Maskelerini düşürmek, hayat bulmalarına fırsat vermememizdir. Evet! Bir kez daha; başımız sağ olsun. Ölenlere Allah'tan rahmet. Yaralılara da acil şifalar. Aile ve tüm Kürtler ile Türkiye'ye de, sabır diliyorum. Bu olay ilk değil, ama inşallah son olur.