Terör ve şiddet!
Ve son 5 ayda yarattığı toplumsal tahribat!
Bölgeye.
İnsanlara.
Yaşamın tüm katmanlarına "verdiği" kayıplar vahim!
Mevzunun, siyasi, sosyal, kültürel birçok yönünü konuştuk…
Ki daha çok konuşacağız!
***
Diyarbakır'ın bu evredeki "esnaf" bazında olan kaybından söz etmek istiyorum.
Daha önce de ifade etmiştim.
Sur esnaf.
Silvan ve Bismil esnafı tabiri caizse "kan" ağlıyor..
Bu bölgeler için acilen "afet bölgesi" ilanın gerekliliği çağrısını yapmıştım.
Bugün yeniliyorum.
***
Bakın...
Dün, ajanstan düşen bir haber…
Sadece, Diyarbakır'a özgü bilgi aktarımı var..
Deniliyor ki…
Terör saldırıları 5 bin kişiyi "işsiz" bıraktı…
Ajans bunu Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Başkanı Alican Ebedinoğlu'na dayandırıyor..
***
Ebedinoğlu…
Terör olayları nedeniyle; esnaf siftah yapamaz hale geldi.
Çekini, senedini, kredi borcunu ödeyemiyor.
Diyarbakır'da; 500 işyeri "kepenk" indirdi.
Ki bunun 200'ü Sur ilçesindeki esnaf oluşturuyor.
***
Bölgenin..
Diyarbakır'ın "eşsizlik" yükünü, Esnaf ve Sanatkar çekiyor..
100 bin insanı "istihdam" eden bir sektör…
Ne yazık ki…
Hizmet sektörü "iş yapamadığı" için, işçi çıkarıyor..
Şuan 5 bin kişi "işsiz" kalmış durumda..
***
Yani özetle!
Esnafın ivedi bir şekilde; "destek" almalı..
Bölgenin..
"Afet bölgesi" ilan edilerek, imkanlar yaratılmalı..
Aksi durumda..
Terör ve şiddetin yarattığı travma..
Sosyal kadar ekonomi noktada, tahribatları derinleştirirse, "bölge" daha bir yaşanmaz hale gelir..
***
Evet…
Esnafın kredi ve SGK borçları ertelenmeli.
Faizsiz kredi sağlanmalı…
Zaten!
Yatırımcılar "elini ayağını" çekti.
Vatandaş ise..
Haklı bir şekilde korku ve endişe içerisinde "evinden" çıkamaz hale geldi.
Sadece "acil ihtiyacını" karşılıyor..
O'nun ötesinde; harcama yapmıyor.
***
Yani.
7 Haziran'la 1 Kasım arasındaki dönem.
Özelde Diyarbakır.
Genelde, Güneydoğu'da.
Şiddet ve terör olayları "iş hacmini" yüzde 80 düşürdü..
***
Esnaf Kazım Yıldırım ne diyor?
Çalışanın ücretini..
İşyerinin kirasını ödeyemez hale geldi..
Çözüm sürecinde; 40 işçi çalışıyordu..
Şimdi; 18 kişi kaldı..
Öyle görünüyor ki, önümüzdeki günlerde yine işçi çıkarmak zorunda kalacağız!
***
Tüm bu tahribata dair oluşan bir soru!..
Hendek kazmakla.
Yol kesmekle..
Barikatlar oluşturmakla..
Maskeli, eli silahlı grupların varlık göstermesiyle..
İlçelerin..
Mahallelerin "sokağa çıkma" yasağına mahkum kalmasıyla..
Binlerce kişinin "evini barkını" terk etmesi..
Sivilin, askerin, polisin, gençlerin ölmesi…
***
Hepsi!
Ama hepsi yekûnuyla…
Kime yarar getirdi?
Kime zarar verdi?
Kim kazançlı, kim kaybeden oldu?
Biri cevap versin?
Ya da "suçlu/lar" hanesine, kimlerin yazılması gerektiğini?
***
Silah'ın miadını doldurduğu şu evrede…
Siyasetin..
Ve Siyasilerin "konuşması" gerektiği zamanda…
Oluşan..
Oluşturulmak istenilen; "şiddet ve terör" sarmalı…
Bir tek kesime; "zarar" veriyor..
O da, Kürtlerin bizatihi kendileri..
Başkası değil..
***
Acının..
Mağduriyetin en büyüğünü de..
Hiç tartışmasız..
Fakru zaruret içerisinde olan; "yoksul" kesim!
Ortadirek..
Veya üst gelir seviyesindeki, değil!
Çevremize bakalım!
Olayların, kıyametin koptuğu "semtler" varoşlardır…
Yoksulun, fakirin "yaşadığı" yerlerdir.
Gerçeklerimizi görelim.
***
Ki bu oluşan tabloya yönelik rahatsızlık!
HDP'ye; 1 Milyon seçmen..
KCK.. PKK.. Ve YDG-H'ye de…
"Serhildan" çağrılarına gerekli desteğin verilmeyişi!…
Sadece Diyarbakır'da..
Binlerce aile, "çocuğum ölmesin..."
Çatışmalar yaşanmasın…
Diyerek çocuklarına dağıtılan silahları alıp "teslim edilen" yerlerin kapısının önüne atıldı…
Kimse "canlı kalkan" olabilmek için de, çaba göstermedi.
***
Bölge halkı…
Çözüm süreciyle "yaşamın" feyzini aldı..
Ve şu gerçekle..
Ne istiyorsak "konuşarak, müzakere ederek" yapmalıyız, hakikatini gördü.
Nihai barışın "silahla değil, siyasetle, muhataplıkla" olabileceği gerçeğine inanıyor..
***
Kısacası, halk yeniden barış istiyor..
Ve nihayete ermesini..
Ama o silah-patlayıcı yığınağı ile barışın olmayacağı da bir gerçek.
Halk da bunu görüyor.
Ve halkın zihninde evlatlarının örgütün kıskacından nasıl kurtulacağı sorusunun bulunduğu da bir gerçek…
İşte burada ne var ki; devletin güvenlik operasyonları konsepti giriyor.
***
Ne var ki…
Silvan'daki bazı görüntüler..
Özellikle; "duvar" yazıları..
“Kurdun dişine kan değdi, korkun”, “Devlet geldi” ve “Esedullah Timi”, Türk’ün gücünü göreceksiniz”
Gibi sloganlar..
Hükümetin de, güvenlik güçlerinin de..
Özellikle gelinen ve geçmişten alınan ders-i ibretle.
90'lı yıllara lanet getirilmişken; "olup-biten" uygun kodlarda değil..
***
Şiddette,
Terörle baş etmenin "etnik bilinci" körüklemekle mümkün olunmadığı..
Bilakis "yeni cepheler" oluşturulduğu bilinmeli..
Özellikle; gençler de!
Olumlu ve hissi duyguları okşayan gelişme…
"Adaletin" nizamının, bu noktalarda devreye girmesi…
***
Siyasal iktidar'ın talimatıyla..
Gerek Silvan,
Gerekse de Sur'da hangi kulvardan geliştiyse..
Sivil ölümler..
Duvarlara yazılanlar hepsi "soruşturma" kapsamına alınmış olmasıdır..
Sonuç ne olur.. Adalet nasıl tecelli eder "o bilahare" netice, sonrası konuşulur..
Ama "hukukun" işlemesi babında, olumlu bir süreç..
***
Yani..
Oluşan travmadan kurtuluş..
Maddi olduğu kadar..
Manevi yönü de, hele ki "vicdanlar" ölçeğinde, adalet daha bir önemli…
Zaten sorunun; reçetesi de burada!
***
KA SİYASİ AKIL!
7 Haziran… Ve öncesi için…
Ne denirdi..
AK Parti "fabrika" ayarlarına dönsün..
Ki 1 Kasım için..
Bir restleme, oldu diyebiliriz…
Şimdi..
Aynı söylem, "muhalefet" partileri için geliştiriliyor…
***
CHP… MHP.. Ve HDP…
Varlık nedenleri..
Siyasi söylemleri..
Milli meselelere yaklaşımında; "kısır" kalınıyor..
"Fabrika" ayarlarına dönsün…
***
Doğrusu!
AK Parti için; "bu ifadeye" kısmi katılım gösterdim.
Olması gerekir diye.
Ama "muhalefet" partileri için, mevzuu doğru değil.
Bilakis; tam tersine olmalı.
***
Çünkü!
Ülkenin de,
Bölgenin de hal-i hazırda yaşadığı travma!
İçine düşünülen; girdap..
Yaşanılan tüm sorunların kaynağı; "bu partilerin" geçmişinde saklı!
Derinlikleri yüksek.
***
İşte bu yüzden!
Muhalefet partilerin…
Hele ki, liderlerinin fabrika ayarlarına dönmekten çok…
"Yüzleşip"…
Yeniden, değişimin ilkesiyle "yapılanmaya" gitmeli!
Ki 1 Kasım'ın seçim sonuçlarını bu minvalde okumalı.
***
Önümüzde…
Uzun uzadıya bir dört yıl var…
Anayasa değişikliği…
Ya da Başkanlık gibi bir rejim değişimine gidilmezse!
Pek seçim yaşanmayacak…
İşte bu zaman dilimi; "muhalefetin" kendini resetlemesi anlamında; "fırsattır.?"
***
Diyeceksiniz ki…
Yıllardır söylenip durulur…
Ama; "kendi eksenlerinde" dönüp dururlar..
Çözümsüz kalırlar…
Ne deyim.
Bir halk deyimi var; "Ka siyasi akıl…"
***
Düşünün!
Eğer ki olmuş olsaydı…
Bahçeli 7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki "vahim" oy kaybına, demezdi.
"Başarılı değiliz, ama mağlup da olmadık"
Kılıçdaroğlu.
40 yıldır "iktidar" olamamanın hesabı yerine.
Hala, "iyiyiz" diyor.
***
Demirtaş…
Kürtler fırsat tanıdı, milat denilebilecek desteği verdi.
Ne yaptı; "silahın" gerisinde kaldı.
Kan kaybetti. Baraja takılacak noktada kaldı.
Özeleştiri de dahi bulunmadı.
***
Şimdi.
Böylesi bir "muhalefet ve liderlerin" varlığı…
Mevcut siyasal iktidara nasıl "alternatif" olabilir?
Ne mümkün?
Zaten, Ak Parti'nin uzun süreli iktidar serüvenindeki en büyük şansı; "muhalefetin" bu hal-i vaziyeti!
***
GARİP BİR HIRSIZLIK
Nasıl mı?
Şöyle ki.
Çınar Devlet Hastanesi…
Ki henüz faaliyete girmiş değil…
Hastane donatım aşamasında iken…
Buradan, televizyonlar çalınmış…
Bir değil…
Tam 27 adet LCD televizyon çalınmış…
Piyasa değeri, 50 bin lira civarında…
Peki.
Bu hırsızlık nasıl olmuş; hırsızlar asıl bir gece 27 televizyonu çalmış.
Meçhul…
Yani garip bir hal var.
***
Bekçi yok mu diyeceksiniz.
Denilene göre yok muş?
Eee.
Çobansız sürüyü kurt tabi ki kapar.
Bir de fısıltı var…
Bu televizyonlar, hastanede monte edilmiş miydi?
Yoksa daha; kutularında mıydı?
Teslimiyet var mıydı?
Velhasıl.
Hep derim akıl sır erdirmek zor şu "Sağlık" kurumlarına..
Çünkü, sağlıksız işliyorlar..