"İDEOLOJİK SAPLANTILAR!"
Eklenme: 12/25/2008 12:00:00 AM

Oluşumların geliştirdiği İdeoloji ve eksenindeki saplantı.

Toplumsal "yaşamın" kahır kutusudur.

Çünkü "çatışmayı" ve toplumsal "kısırlığı" geliştiren; önemli bir etkendir; "dogma ideolojiler".

Onun için de; üstad ne güzel ifade etmiştir.

"İdeolojinin" ekseninde düşüncenin "doğru" çizgide işlem görebilmesi anlamında.

"Doğru düşünceyi kitaptan, öğretmenden öğrenebilir ya da buna ilişkin bilgi toplayabilirsiniz, ama bir yol ya da bir kalıp izleyerek doğru düşünmeye ulaşamazsınız."

Doğru ve gerçek bir tanım.

Haklı. Hem de çok haklı.

***

Çünkü insanları karşı karşıya getirerek aralarındaki çatışma ve karmaşayı yaratan "fitne filizi de" budur.

Ondandır ki; dogmalar ve ideolojilerin bize öğretebileceği tek şey vardır; O da, kendi düşünceleri ve kendi doğrularıdır.

Hiç bir zaman; "düşünce ekseninde" kendi doğrularımızı arayıp bulmamız için cesaretlendirip, teşvik etmezler.

Bilakis köreltirler.

Hepsi, aslında birer düşüncedirler; sorgulanmaları değil, benimsenmeleri istenendir.

Temel kaygı da, tüm insanların refah ve huzuruna hizmet edebilecek, kapsayıcı ve genel doğrulara ulaşmak değil.

Tam aksine; "tek tip düşünce" tahakkümünde hüküm geliştirirler.

Kendileri için anlamlı ve geçerli doğruların "sorgulanmasını" istemedikleri gibi, herkes için doğru ve geçerli olduğuna ikna etmektir.

Ve tüm insanların kendi doğrularını benimsemelerini sağlamaktır.

***

Bakınız; ülkemizde yaşanan ve yaşatılmak istenen "çatışmaların" eksenine.

Hepsinin yaratıcısı ve tetikleyicisi olan "dogmalar ve ideolojilerin" temelinde; çözüm yoktur.

Çözümsüzlük vardır.

Çünkü çözümsüzlüğün idrakine varılmasını istemezler.

Kendi eksenlerinde özeleştiriyi kabul etmezler.

Sorgulama veya karşı fikirde "tartışma" geliştirmek; onların inkarlarıdır.

İnsanların nasıl düşünmeleri gerektiği ile hiç ilgilenmezler.

Onların ilgilendikleri alan daha çok; "insanların" kendileri gibi düşünülmesini sağlamaktır.

İnsanların neleri düşünmeleri gerektiği ise onlar için sınırlıdır.

Bu nedenle, sorunun özünün araştırılmasını "pek" dikkate almazlar.

Bir kenara ittikleri gibi; "görünmez" tabu diye kabul ederler.

Sadece insanların karşısına, neler yapılması ve nasıl hareket edilmesi gerektiğini formüle ederler.

***

Tabi "formüle" ettikleri sınır nettir.

Belirledikleri "eksenin" dışına çıkılmasına izin vermezler.

Tespit edilen sorunların "nasıl çözülmesi" gerektiği düşüncesine de; farklı söylem getirmezler.

Onlar ne dediyse "o eksen" işlev görür.

Çünkü olup biten nettir. İfadeler de.

Hitap ettikleri veya "ağlarında" bulundurdukları insanlardan istedikleri tek şey vardır.

O da yeni düşünceler ve önerilerle, olup-bitene farklı bakış "yüklememeleridir"!

Önemsedikleri tek şey  "ideolojilerinin" benimsenmesi ve uygulanmasıdır.

***

Bakınız son dönemlerde sıkça sonu "İzm" ile biten; katı öğretiler yaygın bir şekilde ifade edilmekte.

İdeolojilerin "eksenini" geliştirmektedir.

Farklı ama bir o kadar da "lüks" ambalajlı düşünceler üretiliyor ki; "uyuşturucu misali" bağımlı olmamak elde değil.

Nedeni de; "duygulara ve ruhsal yapıya" hitabıdır.

Çünkü en büyük düşüncenin yaygın başarısı onun "hitap özünde" saklıdır.

Nasıl ki; bir çocuğu "elma şekeriyle" çabuk kandırırsınız.

İnsanlar da; "doğru" düşüncenin karakter yapısından sapmışsa; "parlak sözcüklerin" çok çabuk ağına düşerler.

Hele bir de; onları icra edenlerin "fiziki" yapıları şık ve giysileri "grant" ise; durumu daha bir alevlendirmektedir.

***

Ki bu tüm anlattığım "dogmalar ve ideolojilerin" özünde; bir sonraki "versiyonun" devamıdır.

Yani; Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Demokratik Parlamenter Sistemine dayalı yönetimi icra ettiği tarihten bugüne kadar.

Gelip-giden tüm siyasi "argümanların" hepsi; bir sonrakinin versiyonudur.

İsimler, fiziki yapılar, bulundukları alan farklı olabilir. Ama "ideolojik" etkenleri farklı değildir.

Bilgisayarın yeni sürümü misali, "kendilerince belirlenmiş düşüncelerdir"!

Onların öğrenmesi, benimsenilmesi onlar için "tek" gayedir.

Toplum olarak; hep yakınmamız da ondan değil midir?

"Gelen gideni aratıyor" diye.

***

Onun için; birey ve toplum olarak bizim "dogmalar ve ideolojilerin" saplantılarından çok; neler yapılması gerektiğini doğru düşünmeliyiz.

Herkes "belli bir ideolojinin" ekseninde kendini ifşa ediyor.

Peki; "yönetilenler" olarak bizler hangi ifşanın taraftarıyız.

Yani "ideolojik" durumumuz nedir?

İşte buradaki "eğreti" yapıyı kırmamız gerekir.

Onun için de "doğru düşünmemiz" gerekir.

Ne demek olduğunu, ne anlama geldiğini kendimiz öğrenmeliyiz.

Görerek, yaşayarak, soluyarak.

Soruna ilişkin düşünce ve çözüm önerilerinin bize öğretilmelerine hiç gerek duymadan.

Düşünce ve çözüm önerilerini kendimiz ürettiğimizde; "doğru" insanı tercih etmiş oluruz.

***

İnsanlar, nelerin doğru, nelerin yanlış olduğunu kendilerinden önce tespit edip belirlemiş hazır öğretiler ve düşünce kalıplarını alıp benimsemek yerine; bu konularda kendileri düşünmedikçe "alacağı" mesafe, bir arpa boyu kadar olmaz

Sonuç itibariyle

Dünya, biziz. Biz neysek, dünya da o.

Kendimizi daha iyi tanımamız gerekiyor.

Tüm yaralanmışlıklarımızla, öfkelerimizle, incitilmişliklerimizle ve incitmelerimizle

Sessiz ve suskun onay ve kabullenmelerimizle 

Kendisi hakkında, gerçeğe uygun ve doğru bir kendilik bilgisi olmayan bir insanın, kendisine sürekli dayatılan düşünce bombardımanından korunabilmesi ve kendi başına düşünebilmesi mümkün değildir çünkü.

Önemli olan; "söylenenle", söylenmeyenin "kendi doğru düşüncemizde" değer bulmasıdır..

Biz inanıyorsak, yapmalıyız. Başkası inanıyor diye değil..