Sebahattin Yılmaz... Ve Cem Emir. Dün, Ebedi hayata "uğurladık", birer görev şehidi olarak! Mekânları cennet olsun. Ailesinin, Ve camiamızın da başı sağolsun. Ölümleri, Her ne kadar "deprem" denilen doğal felaketten olsa gerek. Ben diyorum ki; "Dandik bir depreme" kurban gittiler. Onlarca insanla birlikte; "Çürümüş", kullanım miadını doldurmuş 40 yıllık Bayram Oteli'ne.
* * *
İhmalin, Ve korkunç "cinayetin", kurbanı oldular. Evet, Enva-i sorumsuzluğun çeşidinin "ikmali" olan, ölümlerin "hesabı" sorulmalı. Sözde değil, Özde bir hesap sorulmalı ki, "ders-i ibret" içermeli. Bir daha; Dandik diyebileceğimiz 5.6'lık depremlere, "onlarca insan kurban vermeyelim". Üstadın ifadesiyle; Ölümler değil, yaşamlar ve canlar istiyoruz!
* * *
Ve gelelim; Sohbetimizin ana mevzusuna. Mevzuumuz; Yine "kent trafiğindeki" keşmekeşlik. Ve pek tabi ki; "Şehir" kültürüne pek önem arz etmeyişimiz! Öncelikle; Belirteyim ki, "sonradan" denilmesin, "haberdar" olmadık. Ya da; Yeniden bir kez daha, "bize" seslenmedin diye.
* * *
Suriçindeki; Trafiğin "hal-i durumuyla" alakalı, yazıp-çizdik! Oradaki; Gün içerisinde oluşan "atmosferin" işkence haneden farksız olduğunu. Acilen, Ve ivedi bir müdahaleyle, "buranın" kısmen de olsa, ıslahına gidilmesi gerektiğini. İki yönlü trafik. Sağlı-sollu, gelişi güzel park. Yolun bozuk hali. Ve toplu taşıma aracı olan, minibüsler ile dev otobüslerin, "güzergâh" olarak, işleyişte olması.
* * *
Arapsaçı misali. Karışık bir durum, köstebek yuvasının dışında. Patika yolu dahi aratmayan; "yolun" bozukluğu. Velhasıl, Bunları ifade edip, Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş'a seslenmiştim. Başkan, Nicedir bu hal-i vaziyetin, "çözümsüzlüğü". Çünkü; Oradaki esnaftan tutun da, sürücülere kadar. Vatandaş desen hepsinden öte. Bi dokun, bin ah işit misali. Ve hepsinin de muzdaripliği; "trafik" işkencesi.
* * *
Şu ana kadar; Başkan Demirbaş'tan herhangi bir "ses" çıkmadı. Ne hal-i durumla alakalı; Pozitif bir savunma, ya da negatif bir açıklama gelmedi. Neyse! Haftanın ilk günü, "mesai" de başladı. Bekleyelim. Tabi. Kentin "trafikle" olan kavgası, salt Sur içiyle alakalı değil. Kentin; Geneliyle bu "kavga ve husumet" söz konusu.
* * *
Tepkimizi "İdari" sorumluluk noktasında ifade ettik. Peki, Biz kent yaşayanı olarak, "sorumluluğumuzu" yerine getiriyor muyuz? Maalesef. Çünkü; Bizler öylesine "şehir kültürünün" erozyonuyla iç içe olmuşuz ki. Kaldırımlar, Araçların "park ve geçiş, işgal" alanı. Yollar, Caddeler ise "yayaların" güzergâhı.
* * *
Kural işlemez. Acayip, bir ruh haliyle, ömür tükettiğimizin farkında mısınız? Şu, Dağkapı. Özellikle, "Bankalar" caddesi diye tabir edilen, bölge. Yani; Suriçi Belediyesi Hizmet Binasının bulunduğu bölgede. Enva-i, "Perva" durum vaki ki, "işgalci" mübarekler. Parkomat'a, Yakalanmamak, ücret ödememek için, 'fütursuzluğun" dik alası icra ediliyor. Kimi, Tek kişinin dahi geçemeyeceği "sokağın" göbeğine, "babasının tapulu" malı gibi park ediyor. Kimi de, Yayanın geçişi için yapılan "kaldırıma" çıkarak, "boş bulduğu" yere, park ediyor.
* * *
Kimileri de; Elleri direksiyondaki kornada. Çaldır da çaldır. Nedeni? Ondan daha açıkgöz biri, "burnunu" sokmuş, dibine. Teprenemez halde. Ta ki; O gelene kadar, ya da buluna kadar. Yoksa; Korna çalmaya devam edecek, Tabi ahali de; "ses kirliliğine" mahkûm vaziyette, sineye çekiyor.
* * *
Sahi. Şu Saraykapıya doğru giden yol. Özellikle, Dörtyol kavşağından, başlayıp "oto parklara" kadar varan bölge. Sağlı, Sollu araç park edilmesi. Tek yön olmasına rağmen, burada aracın geçmesi mümkün değil. Nerdeyse, Araçların kıçları birbirine değecek vaziyette. Burada, Yolun ya sağında veya solunda, "tek şeritli" bir park. Ve Parkomat uygulaması yapılırsa. Buradaki, Keşmekeşlik, kalkmaz mı ortadan...
* * *
Bu arada; Daha önce kent içerisinde sıkça trafik ekipleri olurdu. Malum, Belediyelerin de trafik zabıtası var. Pek, Durumla alakalı bir "mesai" icra etmiyorlar galiba. Çünkü, Son zamanlarda, göze çarptıkları yok.
* * *
Sevgili okurlar! Trafik, İşkencesiyle alakalı, "sizden" yoğun şikâyet alıyorum. Niye, Daha fazla ve daha sert yazmıyorsun. Her gün yaz! El hak. Hafta içerisinde söyledim; "kalemde mürekkep, bilgisayarda enerji". Bizde de, Kalp ritmi var olduğu müddetçe, "yazacağız, söyleyeceğiz, uyaracağız". Yine yazdık.
* * *
Ama bilesiniz ki; Biz bugün yazdık, "yarın her şey" güllük gülistanlık olacak. Denetimler başlayacak. Şehir kültürü tavan yapacak. Sürücüler, Araç sahipleri, Minibüs ve otobüs şoförleri. Velhasıl, Biz kent ahalisi olarak, "sorumluluğumuzu" yerine getireceğiz, "diye" algı oluşmasın. Her zamanki; Becerikliliğimiz de, "ses seda çıkmaz". Hoş, kimse de dinlemez. Tabi, Bizden "hal-i durumu" aktarmak ve söylemek. Beyler, Diyarbakır metropol bir kent. Bu başı-boşluk. Ve yaşanılmaz hal, "ne zaman" bitecek, çözüm ne zaman, icra edilecek. Maalesef. Acayip bir şehirde ömür tüketiyoruz.