Gözler, Diyarbakır üzerinde!
Ki her daim öyle. Ama son haftalar da, "bu odaklanma" daha bir yüksek!
Gözler, kulaklar ve zihinler dhil.
Yani, "yekvücut" bir, hassasiyet merkezi Diyarbakır.
Eee! Boşuna söylenmiş bir söz değil; "Diyarbakır öksürürse, Ankara Zatürree olur" diye!
***
Evet, gözler Diyarbakır üzerinde.
Niye derseniz! çocukları "dağa" giden. Gönüllü-gönülsüz. Kaçırıldı, istekli gitti denilenler.
Her nasıl olduysa, çocukları dağda olanlar. İşte onların Anneleri, bacıları, babalar.
Dedeleri. Gözyaşlı, yüreği acı ve korku dolu aileler.
Bugün 20'inci güne girdi, "başlattıkları" sivil eylem.
"çocuklarımızı geri verin! Yeter artık; çocuklar dağa gitmesin. çözüm olsun."
***
Kimileri için, annelerin bu sivil eylemi bir milat. Kimileri için, "içe atılan" acının dışa vuruş öfkesi.
Kimileri için de bu eylem "çözüm sürecine" lokomotif olacak?
En doğru, ifade bu.
Kimi de, "birilerinin, oyunu ve provokasyonu."
"Satılmışlar" deniliyor. İstihbaratlardan dahi söz edilerek.
Her ne ise; ilk gün ifade ettiğim gibi hiç bir dağ, tepe, güç, Devlet nizamı dhil annelerin önünü kesemez!
Silahlı-silahsız örgütler bile.
"Anaların" yüreğinin önünde duramaz"
çünkü O yürekler, "ezip geçer" her ne güç olursa olsun.
***
OLUŞAN ZIT KUTUPLAR?
Bu Diyarbakır'dan bir resim! Ki Dünya'ya bu zihinle yayıldı
Tam da bu resmin yanında bir başka resim daha vuku buldu...
O da Türkiye "iç" dinamiğine yönelik, kendini gösterdi.
Bölgede tırmanan gerilimli eylemler.
Lice-Bingöl Karayolu.
PKK'nın "ilk kıvılcımının" atıldığı bölge, Fisovası. Burada da, "ciddi" bir direniş var.
PKK. Sempatizan. Ve Bölge'deki köylü vatandaşlar. Eylemin koyuluş nedeni şu; "çözüm konuşulurken, Kalekollar niye?"
***
Soru, soruyu. Cevap, başka soruları üreten bir hal bu.
Şöyle ki; "Silahsızlanma. çatışmasızlık" denilecek. Karşılıklı, "güven ve samimiyet" istenilecek.
Ama gel gör ki; Bölgede, 163 "Kalekol" inşa edilecek!
Güvenlik donanımı artırılacak. Silahlar, tanklar, tüfekler konuşlandırılacak.
Jet'ler keşif uçuşlarında bulunacak. Gözaltı, tutuklamalar devam edecek.
***
Diğer yandan Örgütün icraatı. "Silahlı güçler" sınır dışına çekilecek denildi.
Yüzde 30'ü çekildi. Gerisi yerinde kaldı. Eleman kazandırma, daha bir aktifleştirildi. Küçük çaplı çatışmalar
Saldırı, kaçırma, şantiye baskınları icra edildi. Yol kesip-kimlik kontrolleri.
Kendinden olmayan düşünceye "yaşam" hakkı tanımazlık!
Yanı zıt kutupları oluşturan, hareketler geliştirildi.
***
SİYASİ AKTÖRLER KÖRÜKLÜYOR?
Gel gelelim; Siyasi aktörlere! Maşallah, onların da bu gelişmelerden geri kalır yanları yok.
Kelimeler ağızlarından "zehir-zemberek" olarak fışkırıyor.
Hele ki, son zamanlarda "çatışmacı" bir dil kullanılıyor.
Başbakan Erdoğan'ın, BDP/HDP kurmaylarına. Bu kurmayların da, Başbakan'a yönelik söylemleri "ateş" körükleyici
Nitekim bu "kavurucu" sinir harbine, Öcalan'ın tepkisi olmuştu "Siyasiler üslubuna dikkat etmeli."
Özellikle sürecin ikinci aşamasına geçilmişken.
çünkü artık İmralı trafiğinde "Siyasiler" var.
Son aylarda, Ak Parti'den "heyetler" İmralı'ya gitti deniliyor.
Her ne kadar kesin olmamakla birlikte! O nedenle, "siyasiler" ateşi körükleyen taraf olmamalı, söndüren, müdahale eden olmalı.
***
Birileri farklı yorumlasa da.
Hal-i hazırda; çözüm sürecinden "sapmayan" doğru okuyup- yönlendiren tek kişi var O da, Abdullah Öcalan
Ama ne var ki; çözüme odaklı yol seyrinde ciddi manada bir "sinir harbi" yaşatılıyor.
Bu da "Güvensizlik" odaklı. Peki, nereye kadar bu "güvensizlik" bağımlılığı devam edecek.
***
HER ŞEYE RAĞMEN, HALK SÜRECİN ARKASINDA?
Şimdi; Ülke ve millet olarak; "normalleşmeye" başlarken.
Yaşamı, huzuru, güveni. Günlük "hayat" akışını, tabiri caizse "kaotik" ortamdan kurtularak, yeniden keşfetmeye başlamışken.
Sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel "değişimler" demeyeceğim.
Olması gerekenler, "olmaya" başlamışken. Dinler. Diller.Kimlikler. Örf. Adet Gelenek-görenekler.
Yani birey, İnsan olma vasfı noktasında "normal" seyir içerisinde hayat ikmale başlamışken.
Kürtler kadar. Diğer kimlikler de, "belli bir normalleşmenin" içerisine girmişken...
Her ne kadar, harektın odağı, Kürtler ise de, "demokratikleşme" Türkiye için vücut bulmaya başlamışken.
Niye bu "tuzak" kurucu haller. Niye "birbirimizi" yeniden boğazlama harbini yeşertme gayretindeyiz?
***
İşte, tüm bu kaygı üretici hadiseler orta yerde olmasına rağmen.
Resimleri yen yana getirdiğimizde. Karşımıza "çözüm süreci" duraksıyor. Artık raflara kaldırıyor görüntüsü oluşuyorsa da.
Acaba deyip yeniden 1990'lı yıllara "kapı" aralanmaya çalışılıyor algısı vücut mu buluyor desek bile.
Diyorum ki, "ne mümkün?"
çünkü halk, "normalleşmeye" alıştı. Artık vazgeçmez. Barışı, huzuru güveni "daha yeni yeni yakalamışken" bırakmaz!
Eğer, aksi bir zayıf noktası ve kanmışlığı olsaydı çoktan sapmıştı...
Gezi eylemlerinde. 17 Aralık'taki "operasyonların" ardında, "sokağa" dökülürdü.
Ama artık yok! Zaten olmamalı da.
***
Hiç kuşkusuz ki; Toplumsal bu mutabakatı, Hükümette görüyor.
İmralı da. Kandil'in bizatihi kendisi de. BDP'nin bazı "önemli" isimleri de, bu durumu görüyor.
Olası geri adım da "kaybedenlerin" onlar olacağını.
Sanırım onun içindir ki, "zıt" resim ve siyasi söylemler söz konusuysa da "çözüm sürecine" yeni bir yol haritası oluşturma gayreti var.
Sürece yeni bir ivme kazandırmak. Daha somut, daha kabulü ve iknası yüksek hızlı adımlar atılmalı.
***
Katılımcı "davetlilerle" alakalı ayırımcılık olduysa da.
Bir ölçüde kendin söyle, kendin yaz gölgesi var ise de Birçok kesimden, "tepkisel" tavır gördüyse de.
Diyarbakır'da dün yapılan çalıştay, "çözüme yönelik" adımda hazırlık içerisinde olunduğuna dönük bir intiba bıraktı diyebilirim.
Özellikle, "sürecin" koordinatörlüğünde görev alan kabinedeki isimlerin bulunması.
Umut verici.
Kısacası; Öcalan'ın bir hafta önceki ifadesiyle. "Sürecin seyri umut verici" bir rotada, yeniden işlerlik kazanmaya başladı diyebiliriz.
Bu da şunu gösteriyor. Kürt siyasal hareketi gibi, "dünya'da vuku bulan" hadiselerde yaşanın şekliyle.
30 yıllık bir çatışmalı süreç. Kökeni 100 yıla uzanan, bir mevzuu "ha deyince" çözülmez!
***
ÖNEMLİ GELİŞMELERİN OLACAĞI SİNYALLERİ?
Hele ki, "iç ve dıştan" sızmaların yer edindiği. Uluslararası "bağlantıların" varlık gösterdiği bir yapı.
Pek tabi ki; Türkiye'nin "sahili selamete" ulaşması istemeyen.
Dünya ve Komşu "ülkeler" var iken. Elbette ki, "barışa giden" yolda diken olup "ön kesmeye" çalışacaklar.
İşte önemli olan bu "engelleri, dikenleri, hendekleri" az ziyanla kapatabilip, Barış finişine ulaşabilmek.
Zaten asıl maharette burada.
***
Derseniz ki; Önümüzdeki, iki üç hafta ne olur, gelişmelere vakıf mısınız?
Şunu diyebilirim.
Ki bunların emarelerini dün Sayın Beşir Atalay ve Sayın Selahattin Demirtaş'tan aldım.
Kandil. İmralı'nın "emriyle". Örgüte "yeni katılmış, ya da bir yılını dahi geçirmiş" olan.
Ama yaşı, 18'in altında olan çocukları "iade" edecek.
***
Bu iade, "siyasi bir resim" görüntüsü verilerek mi yapılacak? Yoksa "iyi niyet" işareti olarak, sessizlik içerisinde mi olacak?
Onu hep birlikte göreceğiz.
Ama "toplu bir şekilde" çocuk yaştakiler iade edilecek.
Malumuz üzre dün; Demirtaş "KCK'ya annelerin isteklerini ilettik" dedi.
Atalay'da, "Biz çözüm sürecini başlatırken buradaki çocukların tek değil bütün çocukların dağdan inmesi için başlattık".
***
İkinci, gelişme de. İmralı odaklı olacak.
Siyasilerden sonra. Gazeteci ve kanaat önderlerinden oluşan bir heyetle görüşme olacak.
Bölge halkına; "sürecin" hakikati noktasında, bilgilendirme yapılsın diye.
Diğer bir adım da. Konuşulduğu gibi; "süreci izleme" komisyonu. Ki bu da tıpkı, "akil insanlardan" oluşan grup gibi işlev görecek.
İşte, yukarıdaki kaygı üreten resimlerin analizi. Ve diğer yandan "umut" veren gelişmelere dair olup-bitenler.
Güzel bir hafta sonu dileğiyle.