İKİ SEÇENEK VAR?
Eklenme: 12/11/2009 12:00:00 AM

Hepimizin malumudur! Ankara'nın havası bir hayli puslu, giderek de kötüleşiyor. Çünkü iyiye gitme anlamında 'güven' verici bir sinyal icra etmiyor. Gelen sinyal ise cılız! Siyasal zemin 'ürkütücü' bir kayganlık içerisinde. İktidar-muhalefet tek eksende puslu havanın 'körükleyicisi' gibi birbirlerine pençe atıyorlar. Her 'siyasal düşünce' farklı bir konseptle 'hesap' güdüyor. Durumdan nasıl siyasi bir 'kazanç' sağlarım diye! Kimi siyasal yapı var ki; 'akıl-sır' erdirmek mümkün değil. Kendi davasına ve kendi mücadelesine 'keser' misali sekte vuruyor. Körükleyici!

***

Millet ise 'siyasi buhranın' geliştirdiği olup-bitenden rahatsız. İkilem içerisinde; kafalar da tar-u mar! Duyguların etkisiyle; kafa karışıklığı yaşıyor. Sokakların ruh haline gelince; vahim düzeyde 'tüm etkenleri' körüklüyor. Ortalık toz-duman! Polis-gösterici kovalamacası. Taş, Molotof ve havai fişek, beri tarafta cop, gaz bombası, tazyikli su. Fırsat bu fırsat deyip; 'puslu ve tozlu' havada; genç bir bedenin kanına girip 'ateşi' körükleyenler. Anlayacağınız; 'kimyası' bir hayli değişime uğrayan sürecin batağındayız! Yazık!

***

Ama şu bir gerçektir; her ne kadar 'hadiseler' farklı şekillerde icra ediliyorsa da 'ürettiği' tek bir soru vardır? O da şudur! Türkiyenin hali pür melali ne olacak? Bugün 7'den 70'e herkesin birbirine sorduğu soru? Lakin 'üstesinden' gelemediği bir soru bu! Evet, Türkiye'nin 'yarınları' ne olacak veya ne olmalı? Aslında sorunun ürettiği istikamete verilebilecek cevap basit. Geçmişte benzeri çok yaşandı. Demem o ki;  'ülkeye ve millete' puslu havayı soluyan etkenler 'dağınık' ise de 'tercih' edilecek yol bellidir. İki şık içermektedir. Tercih edilecek yol; Ya 'ülkeye ve bizlere' şuan için yaşatılan 'kaos' getirisi; 'postal' olacak. Veya da; 'bu artık' böyle gitmemeli deyip geçmişin ders-i ibretiyle 'Barışa' yöneleceğiz.

***

Öyle ise! Sanmıyorum ki; 'kimse' barıştan yana tavır koymasın. Ve yine sanmıyorum ki halk 'postalı' benimsesin. Ahmet Altan'ın ifade ettiği gibi; tek yol 'Barıştır'! Peki, barış derken neleri istiyoruz? Bu istek salt bireysel mi, toplumsal mı, ülkesel mi? Kısacası; 72 milyon nüfuslu ülkenin 'geneli' için mi istiyoruz; yoksa 'bencillik' ruhuyla kendimize mi istiyoruz! Çünkü 'kaosu' körükleyen en büyük etkenlerden biri de 'barışı' isterken, başkalarının 'barışını' bozmaktır. Demek ki; 'barış' herkes içindir! O zaman yapılması gereken ve etrafında 'toplumsal' uzlaşı getireceğimiz; istekler şunlar olmalı?

***

Ki bu istekler 'insani' istekler! Zaten hadiselere yıllardır 'insani' yönden bakılmadığı içindir ki; bugün 'terörün' çıkmaz sokağındayız. Onun için; ilk istek 'eşitliktir'! Dili, dini, ırkı, mezhebi ve rengi ne olursa olsun. Gözetilmeden, 'öteki' diye bakılmadan; Anayasal' eşitliği almalı. Bu bugün için de, yarın için de gelecek için de 'isteklerin' olmazsa olmasıdır. Gerisi! Yargı ve Adaletin 'tarafsız' ve eşit ilkede icra edilmesi. Yani 'adaletin' kestiği parmak acımaz sözü 'kutsal' sayılmalı. Rejim veya siyasal ideolojyanın 'bağımlılığından' kurtulup, 'adaletin şaşmaz terazisine' güven getirilmeli. Kurumlar! Kendilerini 'milletin' iradesinin üstünde görmemeli. Özellikle 'milletin' hizmetinde ve hizmetkârları olduklarını bilmeli. Görev salahiyetinden 'öteye' ideolojik, dayatmanın 'gücü' olmamalı.

***

Her fikre, her düşünceye, her söyleme saygı duyulmalı. 'Şiddete' dönüşmeyen her düşünce kendisine alan bulmalıdır. İnsanlar 'bireysel veya toplumsal' noktada 'ötekileştirici' sınıflandırmalara sokulmadan özgür yaşam alanına kavuşmalıdır. Jakoben ve statükocu 'anlayışlardan' arınmış, emeğe ve güvene saygı duyan, herkes 'eşitlik' içerisinde! Bu ülkenin 'vatandaşıyım' demekten imtina etmeyen, özgür ve samimi bir ülkeye ulaştırılmalıdır. Peki, tüm bunların 'oluşabilmesinde' ne sakınca var? Hangi 'istek ve talep' ülkeyi 'yıkan ve bölendir'! Hiçbiri! Ama ne var ki 'deve kuşu misali' hep gerçeklerden kaçıldığından dolayı 'insani' duygu katılaşmış.

***

Sonuç itibariyle; Türkiye tez elden sürüklenmek istenilen 'çıkmaz sokaktan' kurtulması için; 'Anayasal' düzenlemeye gitmeli. Ki; Ankara'nın puslu havasını, siyasilerin 'rant' kavgasını, sokaklardaki kargaşayı ve milletin kafasındaki karışıklığı 'giderebilsin'. Aksi istikamet 'yaşadıklarımızın' daha bedbahtıdır. Gelin 'yekvücut' bir şekilde zincirleri kıralım. Barışa giden yolda en büyük engel olan toplumsal 'güvensizliğin' üstesinden gelelim. Birleşelim ki; barışın elini güçlendirelim. Karşımıza duran 'barış' düşmanlarını başarısız kılalım. Yeter ki; geçmişten ders çıkaralım. Yeter ki; 'körü körüne' provokatörlere prim vermeyelim. Ve bu ayrıntıyı da gözden kaçırmayalım! Bazen 'barışı' isteyenlerin arasına öylesine 'barış' düşmanı olanlar sızıyor ki; anlamak mümkün değil.

***

Altan'ın dediği gibi; Sanırım, "hayallerini" açıklamaktan korkuyorlar, o hayallerin taraftar bulamayacağından çekiniyorlar. Ve barışı istemeyenler her kesimde var. Devlet Bahçeli, Deniz Baykal, Cemil Çiçek, Emine Ayna farklı kesimlerden, farklı partilerden insanlar ama barış karşısındaki direnişlerinde birbirleriyle benzeşiyorlar. Onlar, "barış gelmediğinde" nasıl bir ülke olacağını düşünüyorlar? Barış yoksa ölüm var, otobüste yakılan Serap, sırtından vurulan Aydın, pusuya düşürülen genç asker var. Korkuyla titreyen, içi yanan, öfkelenen, kinlenen, intikam peşinde koşan, darbecilerin bin bir tezgâhıyla, devletin içindeki çetelerle kirlenmiş bir sistem...

***

Demek ki; 'barışın' elleri güçlenmeli, demek ki 'demokrasiye' kan pompalanmalı, demek ki 'özgürlüklere' meşale yakılmalı. Ve 'siyasal' düşüncelere pranga takılmamalı. İşte bir sınav daha! DTPnin 'kapatılıp-kapatılmayacağı' dava! Bugün nefesler tutulmuş, gözler Anayasa Mahkemesinde? Muhtemelen 'bir karar' çıkacak. Ülkenin 'selameti' açısından, özellikle de 'kaosu' körüklememe, yeni 'mecralar' oluşturmama anlamında; 'DTP' kapatılmamalı. Üstadın dediği gibi; DTPyi 'demokrasiye' mahkûm etmek için; bırakın 'kapatmayı'!

***

Şunu net ifade edebilirim ki; tüm siyaset bilimcileri aynı görüşte. DTP'nin 'kapatılması', DTP'ye kötülük değil. Bilakis 'budanmış' ağaç gibi; daha gür gelişir. Ki geçmişinde birçok bu alanda evre geçirdiğini biliyoruz. HEP'den, DEP'e, DEHAP'a kadar. Ve bugün DTP!.. Bilinmelidir ki; 'yedeği' de hazırdır.  Barış ve Demokrasi Partisi (BDP). Ha bir de; 'suçlandığı' maddeler! Zaten DTP 'hiçbirini' inkâr etmiyor ki! PKK ile birlikteliğini ya da yakınlığını ifade etmekte sıkıntı da çekmediğini biliyoruz. 'Tabanın' aynı membadan geldiğini de; saklı tutmuyor.

***

Demek ki; 'kapatılsa da' değişen bir şey olmaz. Ama 'sokağı' alevlendirme ve barışa karşı çıkan güçlere 'kapatılması' halinde; güç verecek. Türkiye'de hala 'demokrasi' var diyorsak; artık ülkeyi 'partiler' mezarlığından kurtarmamız lazım. Bunun böyle görülmesi gerekir.