Vecize bir sözdür; iki yanlış bir doğru etmez diye.. Etse etse, yanlışların, hataların, zıtlıkların silsilesine vesile olur.. Ki o zamanda, hadise kaş yapayım darken göz çıkarmayla neticelenir
***
Diyarbakırın gündemini meşgul eden iki mesele, hızlı ve aktif bir körükle yanlışların kulvarında ateşlendiriliyor.. Sonu neye varır bilmem, ama birinci yanlış yargıya intikal etti İkincisi muhtemelen siyasi arenada neticelenecek İki yanlışa bakalım, nelerdir Diyarbakırı meşgul eden!?...
***
BİRİNCİ YANLIŞ
Şu kent sahipliğiyle alakalı üretilen siyasi, ideolojik ve kamusal kutuplaşma, giderek sertleşiyor.. Ve bu gidiş, seyir karşılıklı suçlamaya yönelik aksiyonlu filme dönüştü Ki taraflar işi siyaset devşirme potasına sokmaya başladığı gibi yargıya da taşıdı
***
Ki ben dahil, kentin ekseriyetiyle ahali olarak, birilerinin kendisini kentin sahibi göstermeye çalışmasını reddediyoruz.. Bu kentin sahibi var ve o sahip de bu kentin 7den 70ine yaşayanıdır Ne atanmış biri, ne seçilmiş biri ne de örgütlü bir yapı; kendi başına buyruk kesilerek, bu kentin sahibi olamaz.. Olsa hep birlikte; kentin sahibi olunabilinir
***
Bir de kaçak yapılaşma, imardaki zafiyet, kentsel dönüşümün iyi yönetilmemesi kadar, etkili ve yetkili kurumların da, uzlaşıdan uzak, ben bilirim, ben yaparım, benim dediğim olur, ya da biz biliriz, biz yaparız, bizim değimiz olur güne, zamana ve döneme gore tavır alma polemiğine ve tartışmasına da tepkili! Onun için herkes haddini ve bulunduğu yeri iyi bilmeli!...
***
İKİNCİ YANLIŞ..
Kırklar dağına ilişkin ortaya konulan politika ve stratejilerin, zıt fikirler üretse de, Diyarbakır halkının hassasiyetlerini kapsamadığı gibi, dışlıyor ve tepki yaratıcı! Geçmişteki yönetimler, menfaat ve rant odaklı Kırklar Dağını betonlaştırdılar?
***
O gün de, Diyarbakır halkı ve bizler karşı çıktık Bu yapılar, şehrin siluetine birer ihanet hançeridir? diye.. Büyük mücadeleler neticesinde yanlıştan dönüldü.. Her ne kadar, Diyarbakır ahalisinin cebinden 100 milyon lira çıksa da, o yapılar yıktırıldı?
***
Sonrası herkesin makul gördüğü bir yapılaşma, yeşil alana dönüştürme projesi hayata geçirildi.. Nitekim kent ahalisi de, bir bütünlük içerisinde sahiplendi arka çıktı ve On Gözlü Köprü ile çevresindeki yapılarla; bütünleşip turistik alan olarak gördü..
***
Ama şimdi; Kırklar dağı eteğinin bir bölümü Ormanlık Alana çevriliyor.. Güzel, takdir edilecek bir gelişme.. Ki o bölgenin tamamen yeşil alana çevrilmesi, bir millet bahçesine dönmesini, isteyenlerin başında gelen biriyim! çok da yazılarım oldu.. Muhataplar arşive girip görebilirler..
***
Lakin, oluşturulması istenilen Hatıra Ormanına verilmek istenilen, isim siyasi ve ideolojik bir tartışmaya yarattı.! Buraya MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçelinin isminin verilmesi isteniliyor.. Verildi mi, verilecek mi bilemiyorum.. Ama kent gündeminde!
***
Doğrusu, ilgili ve yetkili, kentin sıradan insanı dahil olmak üzere her kim ile mevzuyu mülahaza ettimse.. Sağcısı da, solcusu da, muhafazakarı dahil herkes benim gibi; yanlış olur görüşünü ifade etti
***
Siyasi bir parti liderinin isminin kent için büyük hassasiyeti olan, tarihi öneme sahip, üzerine şarkıların, türkülerin yakıldığı Kırklar Dağındaki bir bölgeye verilmesi, ön görülmeyen bir yanlışlıklar silesini doğuracağı gibi ileride; saygısızca tutumların da cereyan etmesine neden olur?..
***
Ki, bu kentin onca yetiştirdiği, devlet için, millet için büyük fedakrlıklarda bulunan, yazarı, çizeri, tarihçisi, akademisyeni, bilim ve ilim adamları, iş, aş istihdam yaratan, kente katma değerleri olan, hatta siyasi kulvarda yer almış onca isim var iken! Sayın Bahçelinin adının verilmek istenilmesi popülizmden ötedir
***
Partinin kentteki karşılığı ya da Bahçelinin bölgenin siyasi realitesiyle olan; ıraklığı vaki iken.. Yarın oluşabilecek bir siyasi ve yönetimsel değişiklikte, bugün pervasızca yapılanın değişecek olmasının empatisinin yapılması gerektiği gerçeğini, görmek, bilmek ve ona göre hareket etmek lazım!
***
Sonuç itibariyle; gelişen ve geliştirilmek istenilen iki yanlış bir doğru etmeyeceği gibi.. Ne yazık ki, ısrarlar yeni yanlışlar silsilesini doğurmasına dair direncin varlık göstermesi; üzüntü verici! Muhataplara naçizane tavsiyemiz, yanlıştan dönmek, zühul ve zayıflık değil, bilakis erdemliliktir, güven tesis edicidir?
***
NEFRET VİRÜSÜ
Siyasetin mi, hayatın getirdikleri mi her ne ise!.. Mevcut durum, nefret virüsünün yaşamın her alanını, korkunç bir şekilde, sarmış durumda!.. Ki bu virüsün geninde, kalleşlik sırttan hançerleme ana varlık Vaziyeti körükleyen de, zihinlerin, fikirlerin, siyasi ideolojik kulvarın, sosyal ve kültürel dünya bakışları dahil bilumum biat edici hale gelinmesidir!?..
***
Son bir asrın kronolojisini, irdelediğimizde, 30lar inkar ve asimilasyon üzerine kurgulu bir siyasetin cenderesinde, yok edici idi.. Kürtlerin de, Türklerin de, Dindar kesimlerin de, tutuldukları kulvar, batı ve batıla endeksli bir yönetimsel anlayışın devşirme potasında, bin yıllık tarihinden ve medeniyetinden, uzaklaştırmaya mahkum edildi!..
***
Tek parti ve şeflik döneminde; devşirme politikası güdüldü!.. Sonrası her ne kadar Parlamenter Sisteme geçildiyse de, halk iradeli bir yönetimden söz edildiyse de; müesses nizam, geleni kendine uyarladı?.. çemberi aşma gayretinde olanları da; darbeler, ihtilaller, muhtıralar, müdahaleler ikmale getirip, kendini dayattı!
***
Ki, demokrasiye, milli iradeye, sivil yönetime yönelik her müdahale ve vesayet öfke selini, şiddete dönüştürdü.. Ki 70ler ve 80ler kendini şiddet ve terör sarmalı içerisinde, büyüttü.. 90lar virane bir ülke, dağılmış, yerinden, yurdundan, evinden barkından edilmiş bir halk kitlesiyle; enva-i türlü şiddet, terör ve namertlik boy gösterdi!
***
Gerek sivil hayatta, gerekse resmi ve tabi ki siyasal yönetimlerde; yasadışı oluşumların payda olduğu, tipik bir şeflik dönemi ikmale getirildi.. Faili meçhul cinayetlerden, asit kuyularına, mezar evlerden, domuz bağıyla yargısız infazlara, devletin kurumlarına sızmış illegal yapıların kendilerini devletin kurtarıcısı gösterip, kalleşlikleri icra etmesi.. Retçi bir siyasi atmosfer!..
***
Tüm bunların hizmet ettiği, üretimde bulunduğu ana gerçek; terör ve şiddetin ürünü olan namertliği ve kalleşliği, kutuplaştıran, hizipleştiren, bölen, parçalayan, nefret virüsünün, Covid-19 denilen illetten beter halde yıkıcı ve yok edici olmasıdır!..
Ki terörün üstesinden gelebilirsin.. Şiddeti minimize edip, yok edebilirsin.. Namertleri de, kalleşleri de, hainleri de, kancıkları da toplumun içerisinde ayıklayabilirsin?
***
Ama nefret virüsüyle baş etmek, zordur!.. Ve bu virüsün varlığına prim veren, onu geliştirip, büyütenler var ise; enva-i yıkım kaçınılmazdır.. Denir ya, tüfek icat oldu, mertlik bozuldu misali.. Ülkede, toplum içerisinde silahın, şiddetin, terörün yapamadığını, işte bu nefret virüsü denilen illet yapar.. Bir halk deyimidir, hançer yarası iyileşir, ama dil yarası zor iyileşir..
***
Geldiğimiz aşama itibariyle; ülkeyi ve toplumu tehdit eden, tehlike kulvarına sokan, siyaseti ve siyasileri şahinleştiren benden sonrası tufan olsun misali aklın öne çıktığı dönemi körükleyen nefret virüsünü gürleştiren dile her kesimin sarılması! İster iktidar, ister muhalefet olsun; şuursuzluk atmosferi içerisinde; nefret virüsü dili kullanılıyor!..
***
Psikolojik bir vakadan öte haldeyiz!.. Öylesine bir hava soluyoruz ki, en sıradan meselemizi dahi uzlaşı, barışçıl, saygı, sevgi, muhabbet diliyle değil, kini ve nefreti öne çıkarıp, şiddetle sonlandırıyoruz!.. Ağzını açan, şiddet düellosuna çağrı yapıyor.. Bak sokağa çıkarım, ya da erkeksen sokağa çık dilini kullanıyor!?.
***
GÜNÜN SÖZÜ
Popülist fikir sahibi şahsiyetler, büyük yanlışların, hataların fitilini ateşler