İmajı, Tar-ü mar manevi çöküşümüzdür?
Eklenme: 2/22/2012 12:00:00 AM

Ne;

Melanet bir hal ki, bu yaşadıklarımız?

Vahim bir süreç batağı!

Korku.

Endişe.

Kaygı ve belirsizlik.

Üzerine; "çözüm" diye ikmal edilen, çözümsüzlük ağı!

Şaşkın bir yaşam ortamı...

çünkü;

Bu kadar çok bilen!

Bu kadar başarılı fitne üretebilen.

Fesat.

Gıybeti o biçim körükleyebilen, "bir insan" topluluğu var mı yeryüzünde bizden başka.

Sanmıyorum.

***

Herkes.

Ama herkes "maneviyatın" erozyonuyla, birbirine düşman.

Ne varsa,

Ne yoksa "maddiyat" ve kişisel, rant temini.

Öyle ki;

Kim dost.

Kim düşman meçhul.

Karanlık bir tünel misali.

Biliyorum ki,

Sizler de benim gibi, şu duayı ediyorsunuz, gördükleriniz ve yaşadıklarınız karşısında.

Allah!

Bizi "dost gözüken düşmanlardan" korusun.

min.

***

Boşuna;

Söylenmiş bir atasözü değildir;

"Dostumdan korktuğum kadar düşmanımdan korkmam" diye!

El hak.

Peki,

Bu hal-i vaziyet ne olacak, sürüp gidecek mi?

Akıllanmayacak mıyız?

Söyler misiniz;

Daha ne zamana kadar "birbirimizin kuyusunu" kazacağız.

Kısır çekişmeler.

Kinler.

Nefretler ve karanlık hesaplaşmalar içerisinde olacağız.

Bitmeyecek mi?

***

Dün,

Buradan ifade etmiştim, "manevi" erozyonu, iliklerimize kadar yaşıyoruz!

Ve bu dağınık hal, günlük hayat akışı "kent" kimliğini de, ahalisi de; "yıpratıyor"?

Sohbeti;

"imaj" getirip, çeki-düzen şart demiştim!

Yerel gazetelerimizden biri de;

"Bu meyanda" polemik, başlattığını öğrendim.

"İmaj".

Ve "imaj" inşasına soyunanların, "seçililikleriyle" alakalı.

Yanında bir de;

"Bölgedeki siyasi" olayların tek etkileyen unsur olarak, gösterilmesine tepki koymuşluk eklenmiş.

Tabi;

Böylesi "tartışma", gaye ve amaç ikmaliyle önem kazanır.

Ancak, niyet ne?

Hani deriz ya;

"Amaç bağcıyı dövmek mi?

Yoksa,

Bağdan üzüm yemek mi?

***

Bir tarafgirlik, düşüncesinde değilim.

Birilerini de;

Savunma ya da paydaş ortam yaratma veyahut alt etme gayretim de yok.

Sadece;

Düşünsel rotada, "farklı bir" hesap çıkmasın "tartışmanın" arka bahçesinde!

Aksi takdirde;

Hem icra ettikleri, görevin meşguliyeti.

Hem de, eksende üretilen beyin fırtınası; "heba" olur.

Kıymet-i harbiyesi kalmaz.

***

Malum,

Bizde "kin ve gıybet" bağımlılık sirayetinde olduğu için.

Birileri der ki;

"Gaye başka?"

Hasenat olabilir mi olmaz mı?

Neyse.

Evveliyatla, "aynayı" kendimize tutmalıyız.

Biz nerdeyiz?

Söylediklerimiz, neye hikmet ediyor?

Şimdi;

Ne olurdu da, "maneviyatı", maddiyata kurban etmeseydik diyorum?

Öyle,

Canhıraş bir şekilde, "insanları", içten sevseydik.

Saymak,

Saygı duymak, hoşgörü içerisinde, iyi niyeti ilke edinseydik.

Güler yüzlülükle.

***

Gıybeti değil.

İyiliği düşünüp, iyi ve çözümsel sonucu "ortak" elde edebilseydik.

En önemlisi;

Soruna, sorun üretmekten çok, çözüm üretebilseydik.

Ama yok.

Belki, diyeceksini ki "el insaf yahu".

Hiç mi,

Huzur verici halimiz, uğraşımız, işimiz, aşımız, değerlerimiz kalmadı.

Ya da;

Bu ahalinin içerisinde "adam gibi bir adam" kalmadı?

Elbette ki var.

Amma velkin,

Ters-i hayat içerisinde, "artık" duygu körlüğü yaşadığımız için iyi adamı de elle gösterir hale geldik.

***

Hatırlayın;

Geçmişte işaret edilirdi, "bu adam çok namu. biri" diye.

Kötü adamdır o!

Lakin şimdi böyle mi?

Hayır.

Hasret kaldık, "adam gibi adama".

Hasret kaldık, "temel meselelerimize" kolektif, çözüm üretmeye!

Gördüğümüzde iç çekiyoruz.

Ne iyi adam diye?

Ne iyi bir oluşum ve uzlaşı atmosferi!

Zaten;

Bulduğumuzda da deriz, "kaldı mı böylesi adamlar ya da insanlar".

***

Baksanıza;

Artık vatandaşın yolda düşürdüğü çantayı biri polise teslim ettiğinde.

Veyahut; götürüp sahibine verdiğinde.

Kolektif bir çalışmada, çözüm üretildiğinde.

Olağan bir haber olarak, "manşetlere" taşır olduk.

Günlerce; ekranlarda konuşuyoruz.

"Örnek insan, örnek girişim" diye.

***

Velhasıl.

Biz.

Siz.

Veya başkaları, "bireysel" anlamda, çığlık çığlığa ifade etse de "İmaaajımız..." yerlerde diye.

Eklese,

Ardından "imdaaat", elden gitti "İmaaajımız" eh ahali gelin kurtarın çığlığını atsa da.

Yine de;

Alacağı yol, kazanacağı mesafe, Koreleşen duygu maneviyatımızda "bir arpa boyu" kadar olmaz.

çünkü;

Manevi tahribatın oluşturduğu "kötülük batağı" mesafe aldırmıyor.

Aldığını da çok çabuk eritip yutuyor.

Onun için;

Tüm hayat gerçeklerimizi, "önümüze" koyarak, fikri çözüm ortaya koymalıyız.

Ve diyeceğiz ki;

"Biz nerde" yanlış yaptık, ya da biz nerde kaybettik?".

***

Belki,

Anlatıma örneklemede farklı düşünce hsıl olabilir.

Ama gerçekte bu.

Bilirsiniz;

"Sarı öküz" hikayesini.

İşte o sarı öküz, bizim "manevi değer ve kutsal saygımızın" abidesi.

Kültürel kimlikti.

Ne zaman ki;

Maneviyatı, maddiyata boğdurup, dar ağalına yolladığımızda; işte o zaman kaybettik.

çünkü

Tükettik İnsanı duyguyu da, ahlakı da, saygı ve sevgiyi de.

Sizce!