İNSANI MERKEZE ALAN BİR ANLAYIŞ?
Eklenme: 1/28/2013 12:00:00 AM

Hakikat şudur ki,çözümü kilitleyip atıl eden, mevzuya yüklenilen misyondur..

Hele ki, bu misyon siyasal bakış düşüncesini ikmal ediyorsa, çıkmaz sokak aşılmazdır.

çünkü mesele siyasallaşmıştır

Şöyle, ülkenin özellikle ulusal kimlik kazanmış.

Ve tabi ki ağza pelesenk olmuş hadiselerine baktığımızda, hemen hepsi..

Belli bir zaman dilimi içerisinde, kendi öz mecrasında yol almıştır.

Ama bilahare, siyasilere meze,
Seçim takvimlerine konu,

Vaatlere de figüran olunca, asimilasyonla siyasallaştırıldı.

* * *

Tarihsel sürecin serüvenine baktığımızda..

Ve bugüne kadar gelip kangrenleşen bir portal kazanan, meseleler..

Özellikle,

çözümün odağında olan siyasi iktidar ve partiler..

Sorumluluk kimliğinden ve duygusundan uzak, ahlaki olmayan bir siyasi asimilasyonla, siyasallaştırmaktadırlar..

Ki, bu ne yazık ki partiler nezdinde bağımlılık kazanmıştır.

* * *

Halk..

Ve haklar ölçeğinde özellikle, yaşanan ve yaşatılanlar mevzu bahis olunca!..

Partiler, çözüm adresi olmaları gerekirken tam eksine polemiğin körüğüne bürünerek, tarafgir bir kimlikle içinden çıkılmaz hale getirildi-getiriliyor.

çözüm değil, çözümsüzlük yaratmak.

Bakınız,

Kürt sorunu başta olmak üzere,

Yaşanan çatışmalı süreç,

Başörtü,

İmam Hatipler,

Ve diğer toplumsal sosyo-ekonomik, kültürel ve İnanç

****

Yıllardır,

Ülkenin ulusal kimlik kazanmış meseleleri..

Ama, çözüm yok..

Hep, bir adım ötesi daha girift bir yapı kazanmıştır.

Nedeni de,

Meseleye odaklanan siyasal partiler ve kendi cenahlarındaki söylemleridir.

çünkü, en ateşli savunucu kesilen siyasi yapılar, karşı düşünceye odaklanırken, onun kutsal değerlerini mevzu ederek, tartışmaya açıyor.

Bıçak-misali

Ne yazık ki,

Bu uzlaşılmaz, anlaşılmaz siyasi dengesizlik ve vesayet özellikle Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren, bağımlılık almıştır..

Ve acı bir tablodur ki

Demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan Siyasi Partiler..

Gelen gideni aratır sözüyle,

O günden bugüne atılan o kötü tohumun körükleyicisi olmuşlardır..

Bir gelenek halinde!...

Hiçbir zaman,

Cumhuru,

Hele ki, Cumhurun bireyini, meselelerin odağına ve merkezine oturtmuş değiller..

Ne denilmiş Cumhurun bireylerine;

Sağcı,

Solcu,

Radikal,

Muhafazakar..

Daha sayılabilecek onlarca fraksiyona ayrılan bir millet ikmal edildi..

* * *

Böyle olunca da,

En halisane mevzu da,

Hakta, hukukta, adalette, özgürlük ve eşitlikte tamamen çözümsüzlüğe hapsedildi.

Yukarıda sıraladım,

Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne tartışılan, konuşulan ama bir türlü çözüm getirilmeyen, kanayan hadiseleri..

Dile kolay,

Bugün nerdeyse bir asrı geride bırakacağız.

Ama hala, aynı çıkmazdayız..

Demek ki,

Partilerimiz de,

Devlet mekanizması da,

Anayasa da,

Velhasıl biz Cumhurun fertleri olarakta, hala insanı merkeze oturtan zihniyeti elde etmiş değiliz..

Ne demişler,

İnsanın ve insanlığın olmadığı yerde ne olur?

Üstadın ifadesiyle,

Şer olur, fitne ve fesat, kötü dil, düşmanlık olur..

Hele, saygı, sevgi ve muhabbet ne arar..

Şu an, hal-i pür melalimiz ortada..

* * *

Sonuç itibariyle;

Siyasallaşmanın ve ideolojik bakışların puslattığı yerde zihniyet bulanıklığı yaşanır..

Ki bu dağınık ve komplike zihniyet zafiyeti yüzündendir ki,

Türkiye özellikle,

Güneydoğu odaklı mevzuda insanı ve hakları öne çıkarabilmiş değildir.

çünkü, zihnin dağınık olduğu yerde, İnsan net olarak görülmez!..

Ne zaman ki,

İnsanı merkeze oturtursak, işte o zaman çözümsüzlüğün bağımlılığından kurtulmuş olur..

çözüme, hayat vermiş oluruz..

Ancak, nerdeee o zihnin şeffaf ve samimiyetliği..