Özkıyım! Ya da intihar. Veya 'hayatına' son vermek! Kısaca; bilerek ve düşünerek kendisini dünyadan ayırmak, öldürmek. Evet! İsterseniz önce insanı dehşete düşüren bu kelimenin tanımına bi bakalım. Çünkü ifadesi bile korkunç ve ürkütücü! Ansiklopedik tanımı ile bilimsel tanımı aynı minvalde ifadeler içeriyor; İntihar öz ifadesiyle 'Özkıyım'!
***
Yani insanın kendi kendini 'ölümle ve öldürmeyle' cezalandırması. Derler ya 'idam' fermanı, kendi idam fermanını kendi cellâtlığıyla yerine getirmek. İşte bu olsa gerek! Daha doğrusu kendi yaşamına kasıtlı bir 'çatışmayla' son vermek. Kötü bir düşünce ve acı veren bir sonuç! Yapılan hamle patolojik bir davranış. Üremesi tamamen 'Özkıyım'.
***
Tabi şu da bir gerçektir! Hadise patolojik olsa bile; 'ardında' ciddi manada bir mesaj vardır. Çünkü her intiharın yani 'özkıyımın' derinliği mevcut olduğu gibi; dayandığı bir mecra söz konusu. Nedeni ve nedenleri olduğu kadar müsebbipliği de hasıldır. Özünde 'isyan ve kaçış' olsa bile; sebep göz ardı edilemez. Şöyle ki hiçbir canlı, özellikle 'insan' vasıflı varlık; nedensiz ve müsebbipsiz 'Özkıyım' yönelmez. İntiharı 'çıkış' diye keyfi olarak seçmez!
***
Hayata ve yaşamın atmosferine çizgi çizip, reddi kendine 'çözüm' etmez. Ruhsal bir dengesizlik içerisinde olsa bile; 'çevresel' etkilenme mutlaka vakidir. Anlayacağınız; insanın insanlık durumuna karşı açık-seçik bir şekilde kabullenme göstermiyorsa; Burada nedene odaklanmak ve sorgulamak gerekir. Çünkü intihara hiç bir düşünce inanç ve değer rıza göstermediği gibi; Kutsal dinimiz de 'kabul' etmiyor. Günah saydığı kadar; vakayı kişi için 'cinayet' suçu olarak kabul ediyor.
***
Tabi bir de 'intiharlara' farklı yaklaşım söz konusu. Ki bu da son yıllarda bir hayli' telaffuz edilmekte'! Özellikle 'intiharların' yaş sınırlamasına yönelik yakıştırma. Şöyle ki. Küçüklerin ya da gençlerin bu yöndeki eylemlerine 'zayıflık ve yenilgi' olarak bakılıyor. Onlardan bir adım olan büyüklere yani yetişkinlere gelince; 'zayıflık ve yenilgi' olarak kabul edilmiyor. Tam aksine 'şeref ve onurlu' davranış olarak kabul ediliyor. Nasıl bir düşünceyse! Aslında her ikisi de; 'korkaklık ve kaçıştır'!
***
Neyse! Zaten yazımızın ana konusu 'intiharların' kronolojik analizi değil. Ve bu yöndeki 'tanımı' ortaya koymak da değil. Lakin o görevi yerine getirmesi gerekenler bilim adamları ve bu işle alakalı doktora yapmış psikologlardır. Benim bu 'kısmi açılımdaki' gayem; son günlerde sıkça yaşanan 'askeriyedeki' intiharlara dikkati çekmek. Ve bu intiharların ardındaki 'sırlar' neyi ifade ediyor. Malum! Son iki yılda rütbeli askerlerin 'intiharlarının' az çok özünü biliyoruz. Bu yönde de yazılarımız oldu. Vakaların ekseriyetinin 'şaibeli' olduğuna ilişkin.
***
Ergenekon, JİTEM, Derin devlet ve Gladyo gibi; 'bağlantıların' varlığıyla gelişen intiharlar diye görüldü. Kimi konuşmaması için intihar etti. Kimi de konuşmaması için 'öldürüldü' intihar süsü verildi, deniliyor? Hepsinin ardındaki 'gerçeklere' baktığınızda az-çok bir oluşuma bağlıyorsunuz! Ancak son günlerde özellikle 'er' konusundaki askerlerin intiharlarına ve ardındaki 'nedenlere' baktığınızda; yer bulamıyorsunuz. Nedenler ve niçinler 'askıda' kalıyor. Önceki gün bu yönde bi haber okudum. 'Şüpheli asker ölümleri artıyor' başlığıyla.
***
Haber iki hafta önce kamuoyuna yansıyan bir haber. Yeni gözüme ilişti. İstatistiğe dayalı bir haber. Şöyle; 'Kaza kurşunu', Nöbette intihar etti, Arkadaşını nöbette silahıyla vurdu, Yüksekten düştü, Yıldırım çarptı. Bu yönde birçok 'askerin' ölümünden bahsediliyor. Ve ekseriyetinin de; 'intihar' diye kayıtlara geçtiği. En son ölümün de Gaziantep'te askerlik yapan Şanlıurfalı İbrahim Demir olduğu. Koğuş arkadaşı tarafından vurulmuş. Nurdağı ilçe jandarma komutanlığında terhisine bir aydan az süre kalan er Mustafa Budak, koğuş arkadaşı er İbrahim Demir'i gece G3 silahıyla vurup, öldürüyor.
***
Bu olaydan bir hafta önce de, Trabzon'da askerliğini yapan Diyarbakırlı asker Mustafa Mutlu kendi silahından çıkan kurşunla 'intihar' etmiş. Bundan önce de; Yalovada askerlik yapan Batman nüfuslu Sait Özdemir'in kafasına 6 kurşun sıkarak intihar ettiği. Haberde, Haziran, Temmuz ve Ekim aylarında değişik birliklerde 'kuşku' geliştiren ölüm ve intiharları sıralıyor. Rakamsal baktığınızda bir hayli ciddi bir rakam söz konusu. Askerlerin 'ölümleriyle' alakalı Meclis'e soru önergeleri verilmiş. Ancak şu ana kadar; 'ses' getirici bir durum hasıl olmamış. Ayrıca bu alanda; sivil ve tarafsız bir örgüt tarafından da 'araştırma' yapılmış değil.
***
Haberde 'kınalı kuzularını' askerde kaybetmenin acısını dindirecek 'nedenler ve niçinleri' ortaya çıkaracak; Bir araştırmanın yapılmasını istediklerinden söz ediyor. Ancak asker aileleri, çocuklarının ölümünü araştırmak için yaptıkları başvuruların 'sonuçsuzluğuna' da tepki gösteriyor. Dedik ya; 'her intiharın, her özkıyımın, her ölümün' ardında sırlar vardır. Ve dayanılan gerçekler ardır. Hiçbir şey 'sebepsiz ve nedensiz' değil.
***
Sonuç itibariyle; 'ister rütbeli, ister rütbesiz, ister sivil', kışladaki muammalarla örülü. Şaibeleri 'içine' alan ölümlerin arkasındaki gerçekler araştırılmalı ve ortaya çıkarılmalı. Yoksa 'kışlalarda' neler oluyor sorusu hep kafaları kemirecektir. Asker ve özellikle Genelkurmay'ın, bu hadiselerin 'üzerine' gitmesi gerekir. Ki 'son yıllarda' kaybettiği toplumsal güveni yeniden yakalayabilsin. Aksi takdirde; 'her vaka, her şaibe, her muammalı' hadise kendi ayağına vurduğu keser gibi olacak. Bugün 'Kozmik Odalarla' alakalı toplumda oluşan 'olumsuz' intiba boşuna değildir. Şeffaflık en büyük 'demokrasi' kazanımı ve güvenidir. Yeter ki; 'karanlığa' bağımlı kalmayalım.