Hafta içerisinde;
Birçok okurdan "e-mail" aldım!
Ve tepkiyle diyorlar ki;
"Toplu taşıma" araçları birer işkence hane.
Siz, yaşamıyor musunuz?
Gidip, görün.
Yaşayın ve araştırın; rezaleti!
Bizler nasıl bir "işkenceye" maruz kalıyoruz.
Ama yazın.
***
Evet.
Biz de bu serzeniş karşısında, istenileni yaptık.
Aslında daha öncede benzer şikyetler almıyor değildim.
Alıyordum.
Tabi ki, birçok kez de haber konusu yaptık.
Arşivde mevcut.
Ancak, bu kez bizatihi gidip-gördük.
Dedikleri gibi, "yaşadık" ve şahit olduk!
***
Hakikatten.
Toplu taşıma araçlarında "yolculuk" yapmak, bir işkence!
Öyle böyle işkence değil.
Enva-i hadise ve keyfiyeti, hsıl bir işkence.
Büyük bir sorumsuzluk var.
***
Şöyle ki.
Özelliklen de; sabah ve akşam saatlerinde.
Mesai ani.
Yani,
Mesai başlangıcı
Ve Mesai bitimi sırasında.
Minibüsler.
Pek tabi ki, halk otobüsleri de dhil olmak üzere.
***
Hepsi.
Bilaistisna.
İnsanlara, "balık istifi" gibi yolculuk yaptırılıyor.
16 kişilik minibüs, 2025 alıyor.
Halk otobüsü ise, sayılamayacak kadar, yüksek!
Tıka-basa!
***
Hele bir de;
Bu doluluk içerisinde, sürücünün aksiyon hareketleri var ya!
Aman allahım.
Maşallah.
Diyarbakır'ın muhteşem yollarında(!).
Ve geçit verir(!) halleriyle, sürücüler ralli yapıyor.
Ani frenler.
Ani hareketler ve sollamalar, sıradan hamleler.
***
Tabi.
Aksiyon içerisinde yolcunun rolü büyük.
Hurra herkes, "birbirine" biniyor.
Kafa, göz, vücut haşat.
Kimi zaman, "kanlı" sonuç, kaçınılmazdır.
***
Hele ki.
Bir yolcu daha fazla alabilirim, diyerek "duraklara" balıklama dalan sürücüler var ki.
Onlar için;
Trafikte tehlike mi?
Diğer sürücü,
Ya da yolcular "ne yazar?".
Umurunda değil.
***
Zaten.
Minibüslerin de,
Otobüslerin de, tamponlarına dikkatlice bakıldığında.
Maharetleri ortaya çıkıyor.
Ya da, kaportalarına bakın!
Görürsünüz, "onlarca" çarpmaya dair izlerin varlığını.
***
Şoför mü?
Konuşulmaya, hitap edilmeye gelmez!
Her şey keyfine göre.
Bazıları var ki, kaba.
Bir eli direksiyonda,
Diğer elinde cep telefonu.
Tabi, onun gibi yolcuların da, "cep telefonuyla" serüvenler yok değil...
Araçtaki herkes konuşmalara şahit.
Ama istenilmeyen bir tanıklık..
***
Buarada;
Büyüklere, bayanlara, hamilelere.
Ya da genç kızlara.
Yazık!
Eski saygı ve yer verme "kültürü" artık işlemiyor.
Otobüslerde özellikle.
Bu saygısızlığa uydurulan kılıf şekilleri var ki inanılmaz.
çevreye bakınmadan; "elde" kitap-defter tutan mı?
Ya da, "iş dosyası" misali meşguliyet gösterenler mi?
Ne derseniz?
***
Ya bir de.
Sanki "çay partisine" davet edilmiş.
Önüne de bir tabak kurabiye ikram edilmiş sohbetler var ki.
çifte bayan.
Koyu bir sohbet içerisinde anlata anlata bitiremiyor.
"Dedikodusunu".
Hem de; "yüksek" sesle.
Araçtakiler de zorunlu olarak tanıklık ediyor.
İkaz eden olursa da cevap sert; "sana ne ayoool."
***
Şu indir-bindir meselesi!
"Engelli koşu" gibi.
Ya da, dağcılık misali, kalabalığı aşabilene helal olsun.
Aşarsan.
Özellikle otobüsün kapısına da yetişebilirsen "inersin."
Yoksa.
Bir başka durakta.
Şoförün de, gerekçesi zamanında inmedin, "birazdan" sağa çekerim.
O biraz, bir sonraki durak oluyor.
***
Gel gelelim.
"İşkencenin" en büyük, hal-i vaziyetine!
Malum.
Diyarbakır'da şuan havalar hayli sıcak.
Gölgede; 45 derece.
Boğucu.
Ve bunaltıcı bir mevsim yaşanıyor.
***
İster; minibüsler olsun.
İster, halk otobüsleri olsun.
Nadirdir.
Seyahat esnasında, "klimaların" çalışması!
Diğerlerinde tık yok.
Sorsanız; "bozuk" der.
Hafta sonu, "yaptıracağız" vallah zaman bulamadık.
Bazıları da, "işin" kurnazlığında klima yerine, "fan" çalıştırıyor.
Neden.
Fazla "yakıt" harcanmasın diye!
***
Düşünün.
Teknolojinin tavan yaptığı günümüzde araçlarda bu eksiklikler bariz şekilde yaşanıyor.
Ama takan!
Soran ve kontrol eden yok.
***
Diyarbakır!
Malum;
Dışarıda, 4550 dereceyi aşan beyni sulandıran bir sıcaklık var.
Ki bu sıcaklıkta demir yığını olan, "minibüs ve otobüslerde" kat be kat artıyor.
Tıklım tıklım dolan insanlar.
Ve onların nefeslerinin yarattığı sıcaklık.
Gel de; "nefes" al.
Nefes almanız mümkün değil.
***
Tabi.
Bir de, "dehşet engiz" kokular var ki.
Nedir onlar derseniz?
Ter kokusu,
Ayak kokusu,
çeşit çeşit, parfüm kokuları.
Vücut kokusu da ayrı nimet.
Hepsi.
Birbirine karıştığında; "gelin de" o kokuyu soluyun.
***
Biber gazı mı?
Bırakın;
Metan gazı bile "oluşan gazlı" ortamın yanında masum.
Solda sıfır kalır.
Velhasıl.
Diyarbakır'da "toplu taşıma" araçları birer işencehane.
Okurların "serzenişi".
Ve anlattıkları, birebir yaşanan ve yaşatılan, "işkence" çeşitlerinden bazıları bunlar.
***
Şimdi.
Okurlar adına,
Diyarbakır ahilisi adına,
Toplu taşıma araçlarını kullananlar adına soruyorum...
Nerde;
Toplu taşımadan sorumlu yetkili ve etkili makamlar!
***
Pek tabi ki;
Güzerghların ulaşımını üstlenen Kooperatifler.
Sürücülerden sorumlu oluşumlar.
Ve onların, "sorumluları".
Bunları görmüyor, duymuyor musunuz?
Neden;
Bu denetimsizlik, keyfiyet ve boş vermişlik.
***
Beyler.
Minibüsler de.
Otobüsler de.
Ekseriyetiyle her biri kendi ölçeğinde şuan "işkence" haneye dönüşmüş durumda.
Bu "işkence" araçlara ivedi bir çözüm bulun.
Daha çağdaş,
Daha huzur, güven ve rahatlık arz edici bir sistemle ulaşıma servis edin.
***
Bilin ki.
Toplu taşıma araçlarını; "insanlar" kullanıyor.
Başka bir canlı değil.
Yarın.
Ramazan-ı Şerif.
Sıcaklık malum.
Oruçlu olma süresi, nerdeyse 16 saatin üstünde.
Bari.
Bu ayda, "halk" işkence yaşamasın.
***
Evet.
Cebinizi,
Koltuğunuzu,
Kazancınızı düşünün, düşünmeyin demiyoruz!
Ama biraz da halkı düşünün.
Tabi ki.
Yolculara da söylenecek söz var.
Lütfen.
"Toplu taşıma" aracını kullanma.
Ve seyahat esnasındaki davranış konularındaki "kültürümüzü" bir çek edelim!
***
Onun için.
Önce iğneyi kendimize batıralım
Sonra çuvaldızı karşımızdakine o zaman batırabilme hakkımız olur?
Durum bu!
İlgi ve alaka bekliyorum.
Tabi ki, "söyleyecekleri olan" var ise, köşem de açık.
Bekliyorum!