Mutlaka; Dikkatinizi çekmiş ve pür dikkat okumuşsunuzdur. İki gün önceydi. İri puntolarla Söz Gazetesinin sür manşetinde "işkenceye müebbet" başlığı taşıyan haberi. Haber; Güneydoğu'nun "karanlık" ve hayatın gerçek olan yüzüne özgüydü. Yıllardır seri vaziyette vuku bulan "insanlık dışı" uygulamaların bir vesikası. Ve Mahkemenin "adaletin tecellisi" noktasında verdiği karar! İsterseniz; Hafıza-i beşer misali hadiseyi önce bi özetleyerek. İçerik ne, sürecin muhtevası neyi getirdi? Ondan sonra; Yürekten yakan, vicdan sızlatan "adaletin" hükmündeki nüansı konuşalım.
* * *
Abdulkadir Kurt. Bismil'in Ağıllı köyünde oturan biri. 36 yaşında. Evli. Çocukları da var. Sıradan bir köy hayatıyla; geçinen biri. 1992 yılında; Bir grup köylüsüyle birlikte PKK'lı diye gözaltına alındı. Önce; Tepe beldesindeki Jandarma Karakolu'na. Sonra; Bismil Komando Bölük Komutanlığı'na götürüldü. JİTEM'in "astığı astık-kestiği kestik" dönemi. İşkencesiz sorgu, Hukuk dışı uygulama olmazsa olmazdır. Kurt! İşkenceye tabi tutulur. O dönemin Rambo lakaplı Asteğmen Salih Üner ve himayesi tarafından. Şiddetin en babası.
* * *
İnanılmaz; Ne "insani" ne de "vicdani" kabulü mümkün olmayan bir işkenceyle Makatına cop sokulur. Bir kaç kez. Artık; İşkenceyle ölüm kaçınılmaz; Kurt için! Garip bir durum. Abdulkadir Kurt o haliyle, diğer köylülerle birlikte Savcının huzuruna çıkarılıyor. Hiçbir "suç" isnadı olmadığı için; serbest bırakılıyorlar. Kurt! İşkenceyle ölenlerin kervanına dâhil olan kurbanlardan biri oluyor. O zaman yaşı; 36. Eşi ve çocukları, "çaresizlik" içerisinde ölümü kabul ettiler. Ama; Bismil ahalisi. O dönemin bazı zevatı vakıftı; Kurt'un Rambo Lakaplı Asteğmen'in "İnsanlık dışı" uygulamasına kurban gittiğini. İki yıl sonra; Yani 1994 yılında dava açılır. Rambo ve emrindekiler; bir kez ifade verir. "İşkence inkarı" yapılarak. Savcı da, salıverir.
* * *
Yıl 2008. Aile "terör tazminatı" için Avukat'a gider. Kurt'un çocukları büyümüş. Neyin ne olduğunu artık biliyorlar. Anne de; o günleri birebir "bugün" gibi; hatırlayıp anlatıyor. Avukata da, anlatıyorlar "zulmün" nasıl; can aldığını? Bunun üzerine avukat; Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davaya müdahil olur. Sonra; Hukuki mücadele hız kazanır? Rambo Salih Üner ve himayesindeki 14 asker "işkence suçundan" sanık sandalyesinde. 16 yılda bir kez; Mahkemeye gelen ve "Rambo sen misin" sorusuna "Evet. Bana Rambo Derlerdi" diyen Üner ve diğerleri için Mahkeme hüküm verdi. Yani; Tabiri caizse; "Adalet Tecelli etti" lakin sonunda; "Ama" diyerek! Üner! İşlediği insanlık suçu olan "işkenceyle adam öldürmeden" dolayı; "ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına" çarptırıldı. Hadisenin özü; Ve gelinen son nokta bu.
* * *
Tabi ince bir hüküm de; Yargıtay'a gidecek olan "kararın" onay hükmü süresine kadar Asteğmen Rambonun tutuksuz yargılanması kararı. Yani; Ağırlaştırılmış müebbet kararı kesinleşinceye kadar "Rambo" serbest! Mahkeme; "Tutuklu" değil, Tutuksuz hükmüyle, cezayı verdi. Garip değil mi? Köylü Kurt'u öldür ve 18 yıl hiç tutuklanmadan serbest dolaş. Adalet Tecellisi noktasında; yargılan. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası al. Ama yine de tutuklanma; serbest dolaş. Ta ki; Yargıtay "onay" verip-vermeye ye kadar! Sizce bu ne anlama geliyor? Hukukçuların ifadesine göre şu anlama geliyor?
* * *
Malum; Yargıtay'ın "iş yükü" hayli yoğun. Çünkü Onbinlerce "karar onayı" bekleyen dava dosyası var. Eee. Davanın da zaman aşımına uğramasına üç yıl var! Demek ki; Bu iş trafiği karşısında Yargıtay ancak üç yıl sonra bu davaya bakabilecek. Kararı onaylayıp-onaylamamak üzere. Bu süre içerisinde; zaman tükenirse, otomatikman dava düşer. Ramboya verilen "Ağırlaştırılmış Müebbet" cezasının hükmü kalmaz. Ha! Şu da var; Bu üç yıl içerisinde Üner'in kaçmasının da yolu açık. Ne yurtdışı yasağı, ne de gözetim serbestiyeti var. Cezan bu; İster kaç, ister hükmün onayını bekle? Akla ziyan bir hal-i durum. Şu ifadeyi dediğinizi duyar gibiyim. "Bıra ez kuştim"'
* * *
Ahmet Altan dün soruyordu; "O köylünün ölümünden elbette ona işkence yapanlar sorumlu ama o asteğmene "işkence yapabileceği, insanları öldürebileceği" güvenini veren, onun on sekiz yıl boyunca özgürce dolaşmasını sağlayan bizim "bilinçli" cehaletimiz değil mi?" Sizce de öyle değil mi? Lakin şu tanım ve ifade Güneydoğu için tarihtir. Akan kan gerçek, ölen gerçek, söylenen söz gerçek; ama "suçun muhtevasına" yönelik hikmet gerçek değil. Aslında; Beyni devre dışı bırakan bu durumun iç hayatında şu gerçek var. O asteğmene o dönemde "işkenceyle insan öldürme" yetkisi ve gücünü veren kim ve kimler? O asteğmene o dönemde; bu insanlık dışı uygulamadan dolayı serbest dolaşma hakkını veren kim ve kimler? O asteğmene o dönemde; terörle mücadelenin hükmü budur diyen, kim ve kimler? Doğru olan; Bu zihniyetin ve yapının sorumlularından hesap sorulmasıdır. Çünkü; Onların zulmüdür, insanlık dışı uygulamalar, Nazi kampını aratmayan karakollardaki "işkence ölümleri" 17 bin faili meçhul cinayetin sorumlusu; işte zihniyetin uygulayıcılarıdır. Vicdanı sızlatan bir hal. Sahi; Sizin vicdani haliniz neye kâmil, bu hadisenin "hali durumuna".