İTİDALİ, SAĞDUYUYU ELDEN BIRAKMAYALIM.
Eklenme: 11/1/2014 12:00:00 AM

Dün de ifade ettim.

Yenileyeyim.

Aman ha aman dikkat!

67 Ekim'i gördük-yaşadık.

Tasvip edilir hiç bir yanı ve gerekçesi yok.

Ölümün.

Şiddetin.

Vahşetin.

Zulmün.

Öfke ve kinin "yakıp yıktığı" günler kime yarar sağladı?

***

Bir tepkiydi.

Demokratik bir hak diye; sokağa çık çağrısıydı.

Ama kimse 'fitne, fesat ve provokatörleri" hesaba katmadı.

Tıpkı, evdeki hesap çarşıya uymadı misali.

50 civarında, can kurban verildi.

Maddi ve manevi kayıplar telafi edilse de; "acılar kor ateşi" gibi!

***

Evet, O günleri geride bıraktık.

Ama dönüp baktığımızda; "sanmıyorum ki" kimse eyvallah desin.

Utanmamak.

Endişe etmemek.

Üzülmemek; "ne mümkün?"

Ama bir söz var; "ders-i ibret" almak.

Almış mıyız bilemiyorum.

***

Şimdi, HDP, DTK ve DBP'den bir çağrı daha var.

"Kobani'ye destek".

Bugün; Koşuyolundan, Şeyh Said Meydanına yürünecek!

Hal-i hazırda; "herkes" bir sağduyu, içerisinde!

Verilen mesajlar.

İcra edilen beyanatlar; "bağcıyı dövmeye" işaret değil.

Bu da sevindirici!

***

Dün, Diyarbakır'daki STK'lar ortak bildiri yayınladı.

Aman ha "sağduyulu" olalım.

Benzer beyanat; HDP'den de geldi.

"Şiddet olmayacak?"

Demokratik.

çağdaş ve sosyal bir "dayanışma" olacak!

Evet, Kobani Kürtler için bir "onur" meselesi artık.

Ve sembol.

Ama şu hakikati da görmemiz gerekir.

çünkü hal-i hazırda IŞİD planlı Ortadoğu'da "oyun içerisinde oyun" kurgulanıyor.

Ve bu oyunda; ana hedefte Türkiye!

***

Türkiye'nin yumuşak karnı da; Kürtler!

çözümü ve sağlanması gereken "barışın" seyri ne yazık ki, taraflarca savsaklanmaktadır.

İşte oyun kurucular bunu kendileri için fırsata dönüştürüyor.

Sokaklar ne kadar gerilirse; Türkiye o kadar "kan kaybeder"?

İç çatışma daha bir alevlenir.

Eee, eskiye dönüşe özlem duyan çok!

***

Velhasıl!

Uyanık olalım.

Kurgulanan oyuna karşı; tetikte bulunalım!

Yoksa "yem oluruz".

"İtidali, sağduyuyu" elden bırakmayalım.

Unutmayalım ki!

Bildiğimiz bizim sokaklarımız artık; "tekin" değil.

Enva-i düşmanın ajanları cirit atıyor.

İşte bu hakikat karşısında; "provokatif" girişimlerin gazına aman ha aman, gelmeyelim!

Reaksiyon yaratılmasın.

Ne demişler; her doğru yolun başlangıcı; "aklıselimden" geçer!

***

YENİ TÜRKİYE MGK!

Yeni, Türkiye diyoruz!

Değişen.

Sivilleşen bir idari yönetim diyoruz.

Peki, öylemi?

Sanmıyorum.

Niye mi?

Hala, 80'lerin "Anayasasıyla".

28 Şubat'ın "fikriyatıyla",

Askeri "vesayetin" siyasi dizaynıyla; idare edilmiyor muyuz?

Eee.

Nerde o zaman; "Sivilleşen yeni Türkiye?"

Hepsi balon.

***

Kırmızı kitap mı..

Kara kitap mı, siz karar verin?

MGK.

Ve imza altına alınan "kararlarının" muhtevası!

Erdoğan, ilk kez önceki gün başkanlık etti.

Davutoğlu'da ilk kez, Başbakan sıfatıyla, hazır bulundu.

Toplantı; 10 saat, 20 dakika sürdü.

Ki bu tarihi; bir rekor.

***

Paralel yapı vurgusu.

Ortadoğu'daki siyasi dengesizlik.

Yani birçok; "iç ve dış" siyasi mevzuu, irdelenmiş!

Neyse!

Ben neyin; "konuşulduğunda" değilim.

Bizim; MGK'ya "ihtiyacımız var mı?"

Yani askeri vesayet "siyaseti" yeni Türkiye'nin dokusuna uyar mı?

***

Bu soruya yanıtı, ben değil!

AK Partiye yakın gazetenin yazarı, Ali Bayramoğlu veriyor.

Şöyle diyor;

Kaldı ki, askeri vesayetten en çok mağdur ve rahatsız olan, 28 Şubat dönemindeki aktörler bugün iktidarda.

Dolayısıyla Türkiyedeki değişim süreci açısından adeta silahın kendisi değil de o silahı kimin tuttuğu gibi bir endişe yaratıyor.

Dolayısıyla rahatsız edici bir durum."

***

Aynen de öyle!

Demokratik bir yapı da değil.

Sakıncalı.

çünkü varlığıyla; hükümet ve siyaset üstü görünüyor.

Politika tanziminde.

Yani hükümeti yönlendirme "mekanizması!"

***

Velhasıl.

Eski gelenekler devam ediyor.

Ki bunu, neye dayanarak söylüyorum.

En barizi, çözüm süreciyle ilgili; askerin son dönemlerdeki beyanattı.

Asayiş berkemal olmayınca; "asayiş birimleri" değer kazanır.

Ki Türkiye'nin geninde bu var.

Ama velkin, değişen, sivilleşen Türkiye'de artık bu gen yaşamamalı.

Devletçiliği, Devlet vesayeti ve tahakkümü gibi "unsuzları" içeren, kalıntılar ortadan kalkmalı.

Ama nerde?

Baksanıza en bariz mağdurları bile; bu silahı kullanıyor.

Onun için; hukuk devletinin nizamında "vesayetçi kitaplara" ihtiyaç yok.

***

Kin ve Adavet Beslemek

Kin ve adavet beslemek

İnsan öfkelendiği izhar etme imknına sahip olmayıp öfkesini yutmak zorunda kalırsa bu öfke kişinin içinde kin duygusuna dönüşecektir.

Birisine karşı kin duyan şahıs onu her hatırladığında kalbinde bir ağırlık ve nefret hissedecektir.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

"Mümin, kin beslemez."

Kin, öfkenin ürünüdür ve sekiz tür kötülüğün kapısını insana aralar.

***

Bir: Kıskançlık.

İçinde kin besleyen bir insan kin duyduğu şahsın sahip olduğu nimetlerin ondan alınmasını arzular.

İki: Bazen bu kin insanın kalbinde büyüdükçe büyür ve bu da kin duyduğu şahsı bir sıkıntı içinde gördüğünde ona kinayeli incitici sözler söylemesine sebep olur.

Üç: Kin duyduğu şahıs ona yakınlık gösterse de onunla olan bağlarını koparmasına neden olur.

Dört: Kin duyduğu şahsı küçük düşürmek için ona sırt çevirir.

Beş: Kin duyduğu şahsa yalan isnat etmek, onun arkasında konuşmak, sırlarını açmak ve benzeri hareketlerde bulunmak kin sıfatının doğurduğu diğer olumsuzluklardır.

Altı: Alay etmek amacıyla kin duyduğu şahsın yaptıklarını tekrarlamak.

Yedi: Dövmek ve fiziki şiddet göstermek suretiyle içindeki kini göstermek.

Sekiz: Kin duyduğu şahsı inancını yaşamak gibi en doğal haklarından mahrum bırakmak.

***

Kinin en düşük seviyesi ise bu sekiz getiriden uzak durduktan sonra kin duyulan şahsa içten içe öfke duymak, güler yüz göstermemek ve ona arkadaşlık ve yardım etmemektir.

Ancak en iyi seçenek bu kişiye karşı olan önceki tutumda herhangi bir değişiklik yapmadan aynı tutuma devam edilmesidir. Veya yapılabiliyorsa bir adım ileri gidip nefisle mücadele yaparak kişiyi affetmek ve ona ihsanda bulunulmalıdır. Bu adım şeytana karşı atılan adımlardan biridir ve bunu ancak sıddikn makamında olanlar hakkıyla yapabilir. Bu davranış tarzı mukarreb insanların en üstün amellerindendir.

***

Sonuç olarak güç sahibi olan şahıs kalbinde kin beslediği kişiye karşı bu üç davranıştan birini benimsemelidir;

Bir: Hakkını tam olarak karşı taraftan alabilir. Buna adalet denir.

İki: Bu şahsa ihsan ve afla yaklaşabilir. Buna fazl ve ihsan denir.

Üç: Hakkından fazlasını karşı taraftan almak. Buna zülüm denir.

Kin hastalığının tedavisine gelince; her şeyden önce insan, kalbinde kin taşıdığı sürece üzüntü içinde olacağını, dünyada ve ahirette bile mutlu olmayacağının bilincine varmalıdır.

İkinci olarak, insan her zaman affetmek ve arkadaşlık konusundaki fazilet ve sevapları göz önünde bulundurmalıdır.

Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Sen af yolunu tut ve iyiliği emret."

Yüce Allah diğer bir ayeti kerimede şöyle buyurmuştur:

"Affetmeniz takvaya daha uygundur."