İYİ VE KÖTÜ HABER
Eklenme: 3/14/2009 12:00:00 AM

Haftanın son günündeyiz. Yarın da pazar.

Anlayacağınız bir haftayı daha geride bırakıyoruz.

Meteorolojik anlamda hava halen bozuk.

Yani soğuklar bir süre daha "etkili" olacak.

Her ne kadar; Diyarbakır'da 'çok etkili" bir hava hakim değilse de.

Bölgenin diğer kesimlerinde Kar ve yağmur esaretini sürdürüyor.

Hani her mevsimin "kendisine" özgü bir deyişi var ya.

Mart ayı için de telaffuz ederiz;

"Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır" diye

Doğu ve Güneydoğu'nun "ekseriyetinde" şuan hava bu anlamda "kürek yaktırıyor"!

Neyse!

Zaten bizim de konumuz "havanın" meteorolojik durumuyla alakalı değil.

Konumuz; bu soğuk ortama rağmen, ülkeyi ve milleti kasıp-kavuran "ateş" misali gündemdeki mevzulardır.

***

Aslında gelişen mevzular "iki farklı" açı geliştiriyor.

Hani bazen muhatap oluruz. Bir dostun "getirdiği" haberlerle ilgili.

"Sana bir iyi bir de kötü haberim var" diye.

İşte Türkiye böylesi bir "ruh" hali içerisinde.

Kötü haber; Küresel Ekonomik Kriz. Ve ülkeyi "kasıp-kavuran" etkisi.

İşsiz sayısı her geçen gün artıyor. Fabrikalar "zorunlu" işçi çıkarıyor.

Esnaflar ise "siftahsız" kepenk kapatma dramına "pes" deyip, işyerlerine kilit vurmaya başladı.

Vatandaş ise "korku ve endişe" içerisinde; yarın ne olacağını bekliyor?

Piyasadaki "alış-verişte" tık yok. Dolar fırtına gibi "gürledi". 1.800'ü buldu.

Merkez Bankası "müdahale" etmez iseydi, 2 ila 2.500'ü bulabilirdi.

***

Sanayi "çökmüş" durumda. Ne üretim ne de tüketim var.

Otomotiv sektöründe ise "bıçak kemiğe" dayandı misali.

Dün Başbakan "Küresel krizin" yarattığı olumsuzluğu giderme anlamında "4. tedbir" paketini açıkladı.

Paket otomotiv, konut ve beyaz eşyada oluşan stoku, 3 ay süreyle yapılacak vergi indirimiyle eritmeyi amaçlıyor.

Ne kadar sağlıklı olur? İstenilen sonuç elde edilebilinir mi?

Her ne kadar Ekonomi kurmayları vergi indirimiyle piyasanın canlanacağını ve piyasadaki canlılığın da yapılan vergi indirimini karşılayacağını ifade ediyorlar ise de. Şuan için kestirmek mümkün değil.

Ama "nefes" aldırabilir.

***

Çiftçiye gelince onun da durumu "içler açısı"!

Bilindiği gibi "geçtiğimiz" yıl mevsim kurak geçti.

Ne vardı, ne yoktu "hepsi" gitti.

Bankalara olan kredi de "bu anlamda" donduruldu.

Ama bu yıl; hem kuraklık dönemindeki "borçlanma", hem de bankalara olan borç ödenecek.

Havalar yağışlı ve istenilen şekilde seyrediyorsa da; "çiftçi" endişeli.

Çünkü diyor; geçtiğimiz yıl "elde avuçta" ne vardıysa bitirdik.

Bu yılın mahsulünü de, "borç-harçla" tarlaya bıraktık. Ne gelir, ne gelmez bilinmez.

Bilinen o ki, "borç" gırtlakta. Ödemeler de, seçim sonrasında.

Bir çiftçi dostumun dediği gibi;

"Seçim sonrasında biz çiftçiler için, icralar peşi sıra gelecek. Cezaevleri birçoğumuza görünecek"!

Çiftçinin "yaşadığı" sıkıntı, aynı zamanda Esnaf'a da sirayet eden bir sıkıntı.

Umudunu çiftçiye bağlayan binlerce esnaf var.

Ya mahsül döneminde kendilerinden önce, çiftçinin kapısına birileri dayanırsa, işte o zaman tufan kopar.

***

Evet. İç karartan kötü haberlerin özeti bu.

Peki, iyi haberler nedir? O da sıcak gündemin maddeleri içerisinde yer alıyor.

Tabi sevindiren haberler aslında "geçmişin" kirliliklerine vurulan neşterdir.

Ve akan irindir.

Şöyle ki; Ergenekon Terör Örgütü'ne ilişkin operasyon. Ve süren davalar.

Hazırlanan ikinci iddianame. İddianamenin tamı tamına 1909 sayfa olması ve Paşalara "müebbet" istenilmesi.

Bir de Malatya İl Jandarma eski Alay Komutanının Zirve Kitabevi Katliamının azmettiricisi olarak gözaltına alınması.

Ergenekon'un Diyarbakır'a uzanan "ayağındaki" gözaltılar. Muvazzaf Astsubay Mehmet Çolak.

Bunlar olup bitenin vehametini kendiliğinden anlatmakta.

Anlayacağınız, Ergenekon'un ortaya çıkan yapısı "tüm melanetlerin" annesi olduğunu gösteriyor.

***

Nitekim Ölüm Kuyuları da Ergenekon'la ortaya çıktı.

Pazartesi gününden beridir; Silopi'de BOTAŞ'a ait kuyular deşiliyor.

İlk günkü kazıda Kemik parçaları ve kumaş kalıntıları bulundu.

Önceki gün de Sinan restoranın bahçesindeki kuyuda ise bir kemik parçası, saç teli, tüy, eldiven ve bereye rastlandı...

Gayri Nizami Harpi ölüm kuyuları diye tarihe "yazılacak" kazıların dünkü bölümünde ise, "insan kafatası" bulundu.

Korkunç bir tablo.

Buradaki kazılar "önümüzdeki" günlerde daha bir pür dikkat çekecek.

Ancak ne var ki; "bu mevzunun" özellikle basında yer alma şekli garip bir durum.

Kiminde "tek sütun" kiminde ise hiç yok. Gazete manşetleri "magazinsel".

Kafatası, kemik parçaları, bez kumaşlar ve saç telleri "adli tıpa gönderilecek".

Oradan gelecek sonuçlar, Güneydoğu'nun "yarım asırlık" karanlık yüzünü ortaya koyacak.

Kayıpların "akıbeti" gün ışığına çıkacak.

Anlayacağınız; Kan içici "Frankeştayn" evlatları olarak doğan Susurluk, Şemdinli ve Ergenekon.

Artık "hesap" veriyor. Ülke günahlarından arınıyor?

***

Bu da; Türkiye'nin yarınlarının "aydınlık" ve huzurlu olduğuna işaret ediyor.

Çünkü "irin" aktıkça, yerine taze ve güven sağlayan yapı geliyor.

Demokratik "açılımlar" bunun eseri. Özellikle de "Kürtler" açısından. Yani bizler açısından.

Sevindiren haberler, sevindiren gelişmeler.

Bundan bir kaç yıl önce; deselerdi ki Türkiye'de "Kürtçe Televizyon" kanalı açılacak.

Kürtçe "kurslara" izin verilecek. Kürtçe isimler üzerinde "yasaklar" kalkacak.

Üniversitelerde "Kürtçe Dil Bölümleri" açılacak.

İnsan Hakları ve Özgürlükler alanında "prangalar" kaldırılacak. "Kürt realitesi" kabul edilecek.

Ve daha sayabileceğimiz birçok "açılım".

Kim inanırdı.

Ama bugün hepsi "gerçekleşmiş" durumda.

TRT Şeş mi dersiniz, Anadilde açılan kurslar mı?

Üniversitelerde "açılması" karara bağlanan "Kürt Dili Bölümleri mi?"

Ajda Pekkan bile "Kürtçe" şarkı okuyor.

***

AK Parti Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan önceki gün ifade etti.

Basın mensuplarıyla yaptığı kahvaltılı sohbette.

Eğer taleplere demokratik açılımlarla cevap verilseydi; "40 bin insan ölmezdi"!

Evet. Yarım asra varan Güneydoğu gerçeğinde yaşanan onca acı ve dökülen onca gözyaşının "müsebbibi".

Her ne kadar "dış etkenler" ise de; tarih önünde baş sorumlu "siyasal iktidarlardır"!

Ve kendilerini "devlet" üstünde gören "sığ anlayışın" uygulayıcılarıdır.

Ama bugün; "artık" prim almıyorlar. İtibar da görmüyorlar.

Önemli bir açılım da; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün İran gezisi sırasında söyledikleri.

Her ne kadar DTP'liler "seçim sath-i mailinde" söylenenler muteber değil diye düşünüyorsa da.

Bence Gül'ün; "Kürt sorunu meselesini sadece sınır dışına yüklemek yanlış. Çözümü içerdedir" demesi önemli.

Hem de çok önemli. Çünkü; bulunduğu makam ve üstlendiği misyon "hem tarafsız" hem de Başkumandan.

Anlaşılması gereken; içerdeki insanları kapsamadan bu sorunu çözmek mümkün değil.

***

Sonuç itibariyle; Türkiye "önemli" bir süreci yaşıyor.

Ve bu süreç, Türkiye'nin hem kendi iç dinamiğinde, hem de bulunduğu coğrafyada "artık" hamilik yapma trendine girmiş durumda.

Onun için de; "haklar ve halklar" en büyük kazanımdır.

Dil, din ve ırk "gözetilmeden", kardeşçe yaşamak. Barışı ve huzuru "birlikte" yakalamak.

Evet. Türkiye günahlarından arınıyor.

Bu da "iyi bir haber".

Güzel bir hafta sonu dileğiyle.