KAÇIŞIN BEDELİ ACI OLDU?
Eklenme: 10/20/2010 12:00:00 AM

Akla ziyan bir hadise; Şu mıcır yığınları arasında cansız bedenleri bulunan "iki çocuğun" ölümü. Doğrusu; Ölüm ve vakanın oluş seyri hayli "esrarengizlikler" içeriyor. Cevap arayan onlarca soru var? Şöyle ki; Öncelikle "iki çocuğun da" cansız bedeni "kamyon brandasına" sarılı. Ayrı değiller! Ve ikisi de, Elazığlı değil, Diyarbakırlı çıktı. Polis ve ailelerin teşhisiyle; Biri 15 yaşında Şehmus Demirkıran. Diğeri, 13 yaşında Orhan Işık. Tabi ikisi de, İlköğretim Okulu öğrencileri. Yunus Emre İlköğretim okulunda okuyorlar.

* * *

Dikkate hâsıl durum; Bu iki çocuğun da bir hafta önce evden çıkıp, bir daha göre dönmemeleri. Yani; Evi terk edip, kaçmışlar! Tabi bu "kaçma" iddiası, ailenin itirafından çıkıyor. Çünkü; Daha önce de bu şekilde bir kaç kez "evden" kaçmışlıkları olmuş deniliyor. Zaten bu gerekçe üzerine; Aile polise gidip onların "evden kaçtığını veya kayboldukları" yönünde ihbarda bulunmamış. "Nasıl olsa, dönerler diye", önemsememişler. Ta ki, önceki güne kadar. O da; Diyarbakır'da "mıcır yığınları arasında" iki çocuğun cesedi bulundu haberi gazete ve televizyonlara yansıyınca. İki aile polise koşmuş; "Demirkıran ve Işık" kayıp diye! Eşgâllerini vermişler, ne giydiklerini, boy-poz misali. Sonra; hastane morguna gidince "korkunç" gerçekle yüz yüze gelmişler. İki ceset de; bir haftadan bu yana kayıp olan "çocuklarına" ait! Aileler cenazeleri önceki akşam; Yeniköy Mezarlığında toprağa verdi. Buradan; Minik canlara Allah'tan rahmet, Ailelere de başsağlığı diliyorum. Acıları büyük! Ama ihmal ve alakasızlıkları da bir o kadar büyük! Deşmek istemiyorum; Ama bu, benzer ve diğer aileler açısından bir ders-i ibret olması gerektiğini söylüyorum.

* * *

Gelelim; ölümleri ve olayın vuku buluş şeklindeki esrarengizliğe! Otopsi raporuna göre; "ölüm nedenleri" boğulma? Tabi bu boğulma nasıl olmuş? Öncelikle; Bu boğulma "branda içerisinde" nefessiz kalışlarından mı kaynaklandı? Yoksa mıcırların üzerlerine dökülmesinden dolayı mı, altında kalarak mı boğuldular? Ya da; birilerinin zorlamasıyla öldüler? Otopsiye göre vücutlarında; Herhangi bir darp izi, incinme, çürüklük yok. Kesici bir alet izi de bulunmamış. O zaman; üzerlerine mıcır dökülmesi veya darp edilmeleri zayıf etken oluyor. Ağırlık; branda üzerine odaklanmak gerekir. Ve, Mıcır yüklü TIR'ın seyahat güzergahı. Malum; TIR Sürücüsü Ahmet Üründü mıcırları Elazığ'dan getirdiğini söylüyor. Seyahat süresi içerisinde de bir kaç yerde, durup alış-veriş yaptığından da bahsediyor.

* * *

Şimdi; Bu çocuklar TIR'a nasıl bindiler? Mıcır dolumu yapılmadan önce mi? Yoksa mıcırlar yüklendikten sonra mı bindiler? Veyahut yolda şoför alış-veriş yaptığı esnada mı bindiler? Brandaya sarılış şekilleri nasıl? Uyumak için mi, brandayı kendileri sardılar? Ya da! İki günden buyana kafamı kurcalayan soruların cevap şekliyle; birileri "vahşice" onları boğup, mıcırların altına mı koydu? "Sır" perdesi, hayli kalın. Aldığım bilgilere göre; Polis bu "hadisenin" sırrını çözmek için "özel bir ekip" görevlendirilmiş. Bir taraftan da; Elazığ'da Jandarma "soruşturma" yürütüyor! Sonucu hep birlikte göreceğiz. Ama yürek dağlayan bu hadisedeki; İhmal, alakasızlığa bir de; "cinayet" gibi vahşice bir durum yüklenirse. İşte o zaman; "İnsanlığımızı" bir kez daha sorgulamamız gerekir. Evet; Evden kaçışın acı faturası bu oldu.

* * *

KİM DEMİŞ; SUSUZ KÖY YOK DİYE!

Bilmem. Hatırlar mısınız; Etkili ve yetkili zevatlarımız zaman zaman göğüslerini gererek söylenirler; "Susuz ve yolsuz" köy ve mezra kalmadı, kalmayacak diye! Hatta elektriksiz! Meğer doğru değilmiş bu böbürlenmeli? Mangal hikayesi gibi. Diyarbakır'da; Susuz da, elektriksiz de, yolsuz da köy ve mezra var. Hem de; "bir iki değil" onlarca. Daha beteri; Beritan Aşireti üyeleri için Bismil'de inşa edilen modern Çeltik köyü bile bugün "susuz". Modern köyde, kerbela hayatı yaşanıyor. 2004'te yapımında bile "enva-i" hile dönen, konutları harap olan Çeltik köyü "kadınları" isyan bayrağı çekti. "Yeter, sırtımızdan kuyulardan su çekmemiz. Hepimiz "bel fıtığı" olduk!"

* * *

Devasa okul dahi köyde susuz. Musluklar "tıs" diyor! 300 hane köyden göç etmiş, "su" olmadığı için. Dün köyün kadınları toplanıp; 350'e yakın ilköğretim okulu öğrencisi çocuklarını "Ya köye su getirilecek ya da çocuklarımızı okula göndermeyeceğiz" dediler. Dedik ya; konutların yapımındaki "enva-i" hilenin döndüğü. Konutların" hali perişan. Hasarlı, çatlak ve yıkık! Modern köyde, "modern rezalet" yaşantısı bu olsa gerek(!) Velhasıl; 21 yüzyılı aşarken! Halen; Diyarbakır'da "taş devri" misali karanlığa mahkûm köyler ve mezralar varsa. Halen; Kerbela hayatına mahkûm edilmiş, yağmur suyuyla "içme suyu" ihtiyacını giderenler varsa. Halen; Çamur ve patika yollardan geçmek zorunda kalan insanlar bulunuyorsa. Vay ülkemin haline. Vay beni yönetenlere. Vay, benim etkili ve yetkili zevatıma! Ne diyelim?

* * *

Hadi bakalım; "Seçim sath-ı mailine" girmiş bulunuyoruz. Bari bu kez; "Suyu, yolu, elektriği" olmayan gerçek mağdur köylerin derdine çare olun. Bırakın; Yağcıların, şakşakçıların ve bilumum "çıkar" ihtiva edenlere katlamalı; "iş bitirme" gayretkeşliğini Bir köye; Üç sondaj, üç trafo, iki-üç kez yapılı asfalt yol yapmak "adil" bir yönetim anlayışı değil. Geçmişte; Böyle düşünen ve hizmet ahlakını böyle görenlerin "akıbeti" bugün hepimizin malumudur. Bilmem anlatabildim mi? Aha bizden size ihbar! Metropol kent Diyarbakır'ın merkez dâhil olmak üzere, ilçelerinde; Elektrik, Yol ve Suyu olmayan köylerin silsilesi.

* * *

..VE KCK DAVASI! KCK davasında "Kürtçe" savunma talebi reddedildi. Gerekçe; Savcıya ve diğer hukuki süreç içerisinde "Türkçe" ifade verilmesi. Tabi sanık konumundakiler de; "Kürtçe" konuşmaya devam ediyor. Tahliye yok! İddianamenin özeti okunuyor. Bir hayli gün alacak; davadan "karar" çıkması noktasında. Bekleyip göreceğiz!