Türkiye dâhil.
Ortadoğu'nun topyekûnu.
Daha ötesi İslam dünyası.
Yani, bu coğrafya.
Hiç kuşkusuz ki, "başka bir coğrafya yok, "kan ve şiddet" sarmalı içerisinde bir alan.
Ne yazık ki; "kan revan" içerisinde olan bu coğrafya.
Eli kanlı liderler.
Darbeci.
Cuntacı; iktidarlar.
Örgütler.
Enva-i fraksiyonla; "küresel güçlerin" maşaları.
Öldürüyor/öldürtüyor.
***
Ölen de.
Öldürülen de.
İdam edilen de, ettiren de.
Yerinden, yurdundan edilen de.
İnkâra.
Asimilasyona uğrayan da 'aynı toprağın' insanı.
Dili de,
Dini de,
Kültürü de,
Geleneği de,
Göreneği de aynı olmazsa da; "bu toprağın" yaşayanı.
Kimi bin yıllık.
Kimi bin yıllardan daha öte "bağlara" sahip.
***
Ama!
Ne delalettir ki; "bir asırdır ki" kanlı tuzağın içerisindedir.
Emperyalizmin.
Siyonizm’in.
Ve "Küresel sermayenin" kurgulu planlarının "proje" alanı…
Böl. Parçala. Ve Yut.
Öyle ya.
Ne adına yapılan.
Sözde;
Demokrasi adına,
İnsan Hakları,
Hukukun üstünlüğü,
Özgürlük,
Eşitlik daha çağdaş yaşam adına!
***
İşte hal-i âlem ortada.
İslam coğrafyası.
Ortadoğu'nun tüm ülkeleri, bilaistisna.
Türkiye dâhil.
Kanlı bir serüvenin içerisinde; "payda"
Sormuyoruz.
Sorgulamıyoruz; "körü körüne" birilerinin dediğine bakıyoruz.
Kandan.
Gözyaşından.
Ölümden nemalanan "küresel" sermayenin hedefi belli.
Daha fazla kazanç.
Daha fazla silah satmak.
Daha fazla; "alan hâkimiyetini" ele geçirmek.
Bunu bilmeyen yok.
***
Peki, bu şer yapıya "bel" veren…
Kendini "maşa" olarak sözde siyasal akımla kullandıran…
Kendini, öz evladını…
Kardeşini, çocuğunu kurşunlara hedef ettirenlere sormak istiyorum.
Elbette ki; sevdikleriniz de var…
Ki bu bayramda; "kucaklaşmak"
Onlarla hasret gidermek.
Huzura, güvene istikrara meyil vermek istersiniz.
Öyle ise. Ki öyledir.
O zaman size sormak gerekmez mi?
***
Şiddet kime ne kazandırdı?
Yakarak.
Yıkarak.
Öldürerek, idam ederek, cezaevine tıkarak.
İnkârla.
Asimilasyonla; "coğrafyayı" kan gölüne çevirerek.
Kim nereye vardı?
Veyahut…
Kurban verilen binlerce can.
Çoluk çocuk. Yaşlı kadın; erkek. Genç denilmeden.
Kanı akan; gözyaşı dökenlerin hal-i vaziyeti.
Kendi toprağında; "muhacir" olmak/bırakılmak.
Değer miydi?
Dönüp geriye bakıldığında…
***
Şu hakikati görmüyoruz.
Ya da, görmek istemiyoruz.
Bu topraklarda.
Bugün değil; asırlar ötesi dâhil.
Her zaman kavga için, şiddet ve kan dökülmesi için " bir sebep" eda edildi.
Kavga için bir sebep.
Ama.
Yaşam için,
Barış için,
Kardeşlik duygularının pekiştirilmesi için,
İnsanlık,
Hak ve hukuk için "binlerce" sebebi unutturdu…
***
Körüklenen; öfke-kin ve şiddet oldu.
Teslim olan da,
Karşı duran da,
Ne yazık ki; "artlarında" kendileri için bile bir yaşam sebebi bırakmadılar.
Yok ettiler.
Yok, sayılmanın cenderesinde; "toplumsal" kayıplara neden oldular.
***
O'nun için!
Ortadoğu'daki tüm haklar için.
Yer küresinin en zor yaşam alanı.
Burada var olabilmek.
Burada yaşayabilmek, "kendini idame" ettirebilmek "el işi" değil.
Üstadın ifadesiyle; "sabır işidir, gönül işidir, akıl işidir, beşeri medeniyet işidir?"
Hiç kuşkusuz ki…
İslam.
Müslümanlık; sevgi demektir…
Kardeşliktir, dostluktur, beşeriyettir.
Müslüman.
Herkesin ve özellikle din kardeşlerinin "birlik ve beraberlik" içerisinde olmasını ister.
Sağlık, huzur ister.
***
Açlığını,
Yoksulluğunu,
Çaresizliğini,
Şiddeti.
Kanı ve gözyaşını, öfkeyi, kini ve husumeti istemez.
Olanları da; "İslam'ın emriyle" barışla sonlandırır.
Ve tüm bunları yapmakla; her Müslüman mükelleftir.
Peki "dinin emir ve buyrukları" bu iken; "yerine getiriyor muyuz?"
Hal-i âlem ortada.
***
Bence!
Ramazan-ı Şerif'i sonlandırarak.
Nail olduğumuz; "Ramazan Bayramı'nı"
Tüm beşeriyet içerisinde…
İlk yapacağımız iş bence; "Müslümanlığımızı" sorgulamalıyız.
Yani; dinin hükümleriyle "yaşıyor muyuz, uyguluyor muyuz, varlığına" çaba gösteriyor muyuz?
Yoksa " o maske" altında, menfaatperestlik ağı içerisinde; "her şeyi" terk-i diyar mı etmişiz.
Biliyorum.
Çok ağır ve karamsar bir yazı oldu.
Diyeceksiniz ki.
Tam da; arife günü.
Bayram'a dair bir yazıyla; "ruhumuz" karardı.
Doğru.
***
İşte ben de; "kararan" ruhumuz.
Körelmiş; vicdanımızı.
Yok, olmuş "insani beşeriyetimizi" en müstesna günün arifesinde hatırlatmak.
Hakikatlere; "yüzümüzü" döndürmemiz gerektiğini, bildirmek.
Bari bu günde; "kendimizi" sorgulayalım.
Bayram!
Hep barış çağrısını muhteva eder.
Tokların açın halinden anladığı,
Zalimin bir an durup mazlumları gördüğü,
Öldüresiye nefret edenlerin kinlerini soğuttuğu, terk ettiği bir dönem olması münasebetiyle.
Bayramın getirdiği barışın bize, bizden sonra geleceklere kazandıracaklarını; kavganın kaybettireceklerini topluca muhasebeden geçirmenin işte tam zamanı diyorum.
***
Evet.
İşte böylesi bir "nefsi muhasebenin" ruhuyla.
Kendimize!
Sorgu mekanizmasını işleterek…
Ramazan Bayramınızı, tebrik ediyor.
Duamız ve Allahû Teâlâ’dan da beklentimiz; "var olan kor ateşinin" bir an önce; barış ve kardeşlikle sonlanması.
İslami ve Müslüman’ın "ilke ve kriterlerine" uygun, yaşam dileğiyle;
Bayramınız mübarek olsun.