Şu Üçkuyular’daki hastane…
Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi…
Ne yazık ki…
Bir kez daha; "olumsuzluklarla" anılıyor…
Biliyorum…
Diyeceksiniz ki;
Burası hiçbir şekilde "dikiş" tutturamadı…
Sağlıklı…
Huzurlu…
Akılcıl bir "hizmet" üretmedi ki?
Şimdi üretsin…
Maalesef…
***
Hep ifade etmişimdir…
Diyarbakır'ın talihsizliğidir..
Sahipsizliğidir…
Boş vermişliğidir…
Siyasi ve bürokratik, politize olmuşluğudur…
Çünkü…
Olumluluk arz edici; "bir anlayış" hâkim olmadı…
Gelen-gideni arattı!
***
Tabi…
İstikrar olmayınca…
Ehil kişi, makama getirilmeyince…
Hizmeti hak…
Görevi liyakat gören olmayınca…
Halk deyimiyle…
Vaziyet; Ali babanın" çiftliğine döner…
İşte, "sağlıkta" bu noktada bulunuyor…
Arıza-i durum…
***
Hal böyle olunca da…
Yaşın yanında kuru…
Kurunun yanında yaş da; "gümbürtüye" gidiyor…
Güzelliklerle…
Hayırlı hizmetler de…
İşbirliğine dair; projeler de "gölgede" kalıyor…
Görülmez hale geliyor…
***
Neyse!
Meseleye gelirsek…
Hastanedeki; "rezalet" duruma…
Kantinler…
Kafeteryalar…
Marketler…
Çiçekçi…
Berber…
Velhasıl bilumum işletmelerin kapısına kilit vurulmuş…
Her yer kapalı…
Afişler asılmış…
Tabelalarda koca harflerle yazılar yazılmış…
"Kapalıyız…
Faaliyet yok…"
***
Niye?
Niçin, neden… Sebep?
Meçhul…
Her şey "sır" gibi saklı tutulduğu gibi…
Konuşan da yok…
Soruşturan da maalesef yok…
İşi yürüten firmanın tek savunması var…
Mağduruz…
Mağdur edildik…
Sorumlu; idare…
***
İdare deseniz…
Kim kime, dumduma…
Ketum…
Ne konuşan var, ne soran var?
Ne de işi, çözme noktasında irade ortaya koyan var…
Ne de; "yetkili"…
Kimse yok…
Var olan da; "ben bilmez, merkez bilir" kabilinde…
Topu, karşı makama atıyor…
***
Aslında bizi ilgilendiren konu…
Ne idarenin…
Ne de işi yüklenen firmanın…
Yani iki tarafın; "kendi arasındaki" çekişmesi değil…
Üstadın ifadesiyle…
"Cehennemin zümre"…
Bizi ilgilendiren…
Hastalardır…
Hasta yakınlarıdır…
Buraya gelip-giden vatandaşlardır…
Çünkü vahim" derecede bir mağduriyet söz konusu…
***
Resmi rakamlara göre…
Hastanın günlük sirkülâsyonu; beş binin üzerinde…
Günde 5 bin insan; gelip-gidiyor…
Dile kolay…
Burası da, şehirden onlarca kilometre uzaklıkta…
Dağ başı misali…
Marketin…
Kantinin…
Kafenin, buraya en yakın olanı; "üçkuyu" köyünde…
Ve yol, üzerindeki işletmeler..
Ki, 1-2 kilometre uzaklıkta bulunuyor…
***
Düşünün..
Bir pet şişe su için…
Bir bardak çay için…
Ya da, bir lokma ekmek için…
Veyahut acil ihtiyaç içeren bir eşya için…
Kilometrelerce yürümek zorundasınız…
Ya da taksiye binmeniz gerekir!
Ki bu da ayrı bir külfet…
1 liralık su, alın size 10-20 lira oluveriyor.
Gerisini düşünün…
***
Nitekim!
Seyyar-korsan kantinciler…
Çaycılar…
Simitçiler derseniz; kol geziyor…
Velhasıl…
Ber-i berdan bir durum yaşanıyor şu an…
Diyarbakır'ın,
Bölgenin sözde sağlık üssü olmaya aday; Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma hastanesinde…
***
Sonuç itibariyle…
Hadise..
Çok yönlü bir "rezaleti" içeriyor..
Kim, çözümü nasıl sağlayacak?
Mağduriyet nasıl, giderilecek?
Tabi ki, kamuoyunu kim bilgilendirecek?
Merakla bekliyoruz…
Yine, "kafalar kuma mı" gömülecek?
Yoksa birileri "ses" verecek mi?
Göreceğiz…
***
HER ŞEY ZIDDIYLA KAİMDİR?
Hiç kuşkusuz ki…
Her şey..
Evet, her şey "zıddıyla" kaimdir…
Nasıl ki; güzellik varsa…
Övünüyorsak…
Mutlu olabiliyorsak o "güzelliğe" karşı…
Elbette ki, "çirkinlik de" var…
Üzülüyorsak…
Mutsuz oluyorsak "O çirkinliğe" karşı…
***
Aynı minvalde…
İyilik de öyle…
Kötülük de öyle…
Kısa-uzun…
Az-çok…
Ağır-hafif…
Aydınlık-karanlık…
Evet-hayır…
Sevap-günah…
Hile-dürüstlük…
Samimiyet-samimiyetsizlik…
***
Velhasıl…
Hepsi, "zıddıyla" kaim dedik ya…
Aslında…
Hayatın, ders-i ibretidir…
Kıymet-i harbiyedir…
Dile kolay…
Hastalık olmasaydı, sağlığın kıymeti bilinir miydi?
Ya da çirkinlik olmazsa idi…
Güzelliğin, "değerine" vakıf olunabilinir miydi?
En halisi…
Ölüm olmasa idi…
Kim, "yaşamın" feyzini, kıymetini bilirdi?
Yaz-kış…
Güneş, kar-yağmur…
***
Sonuç itibariyle…
Yer küresi…
Ve beşeriyet…
Yani insanoğlu…
Yaşam ve varlık nizamında; "işte bu zıtlık" kâmildir…
Anlam, "zıtlıklardadır?"
Çünkü…
Her zorluğun arkasında bir kolaylık vardır…
Her kolaylığın arkasında da bir zorluk vardır…
***
SAKARYALI'NIN KEMAL'E DEDİĞİ…
Ah Kemal Bey ah…
Ne hallerdesin…
Artık…
Gaf'lar değil,
Gaflet'ler değil..
Cehaletlerle, "anılır" hale geldin?
***
Yoksa…
Sakaryalı Yakup Çoruh…
Sana…
Yüzüne, "dümdüz", söyler miydi?
Atatürk'ün ilkelerini sayabilir misiniz?
Oylanacak olan Anayasa'nın 18 maddesinin, 8. maddesini okudunuz mu?
Der miydi?
Demezdi?
***
Neyse!
Çoruhlu, Sakarya'da "ele yüzüne yüzüne" bunu söyledi ya…
Artık, mevzuya dair söylenecek söz kalmaz…
Ah kemal Ah…
Sen var ya…
Hakikatten bir âlemsin…
***
Sen olmazsan!
Gafların…
Cehaletin…
Dümdüz hali vaziyetin olmazsa; bu millet tebessümü unutur valla…
İyi ki varsın…