Diyarbakır... Ya da, Diyar-ı Bekir.
Öyle ya; Amed.
Harcı,
Acı ve hüzünle karılmış.
Ama,
Umudu ve özgürlükleri her zaman hep diri tutmuştur...
O koca bir çınar.
Yer küresinin de 5'inci Harem-i Şerif'ini barındırıyor.
Peygamberler.
Ve sahabeler, evliyalar diyarı.
Nam-ı diğer;
"Sırrını Surlarına Fısıldayan tek Şehir Diyarbakır."
İşte bu kentin,
Ve kent ahalisinin "hal-i ruhiyatı iki sözcükle ifade edilirse.
Söylenecek söz;
Acı, hüzün, ama umutlar hep dipdiri.
***
Evet,
Önceki gün şahit olduk, bir kez daha "acı hakikate".
Saraykapı'daki,
Tarihi İçkale'nin çevresindeki yapılar, Sur'lar ve bazal taşlar.
Yılların,
Hasıraltı ettiği ama hep şahit olduğu "sırrını" bu kez, "Surlara-Taşlara" değil.
Alenice,
Ve avazı çıktığı kadar, fısıltılı değil, çığlık atarak söyledi "İşte hakikatim. Ve yaşatılan acılar" diye.
Kustu içindekilerini, attı dışarı.
Katledilen,
İşkence edilirken, infaz edilen, "çok sayıda" insan bedenini.
***
Saraykapı.
Ama işkence kapı.
Mazisi,
Hayli "meçhuller" içeriyor bu alan ve içerisindeki meknlar.
çeyrek,
Yüzyılı aşan bir süre vesayetçi-despotlar "uygulamaların" mekn oldu.
Hem de,
Hafızalara silinmeyecek bir kazı yaptı, "ölüm merkezi" diye!
Ancak,
En acı ve öldürücü, yakıcı rejime ev sahipliği yaptığı dönemler özellikle;
12 Eylülle başladı ve ardından gelen Olağanüstü Hal yılları.
1980'den önce başlayıp,
2000'li yılların da ötesine kadar "kesintisiz" JİTEM'in "sorgu ve işkence haneleri" olarak kullanıldı.
Tabi Cezaevi olarak ta.
Ne hazin ki, bir dönem "adalet" dağıtan mekn olarak da "mahkeme salonları, savcı ve hkim" yerleri diye ikmal edildi.
***
Dün itibariyle;
Topraktan fışkıran "insan kemikleri", denildiğine göre 8 kişiye ait.
Kazı devam ediyor.
Dün,
O bölgeye gittim, olup-biteni "çıplak" gözle görmek için.
Sabah saatleri.
Güvenlik şeridi oluşturulmuş.
Kazı bölgesine kimse yaklaştırılmıyor.
Özelliklen de basın.
Görüntüye de izin verilmiyor.
Tabi kazı denilen bölge "doğalgaz borusu" için açılan bir kanal alanı.
Yani,
İnsan iskeletleri "toprak yüzeyine yakın" bölgede saklanmış.
Daha bir deşilirse ne çıkar, "bilinmez".
***
Hatırlıyorum!
Diyarbakır'da,
Ortaya çıkan "mezar evler" döneminde, burayla alakalı da yoğun "şikyetler" vardı.
çünkü,
Herkes tarafından telaffuz ediliyordu, "JİTEM" kararghıyla alakalı yüzlerce kişi, burada "işkence ve sorguda" öldürüldü diye.
Önceki gün.
Ve dün vakanın ortaya dökülmesinden sonra, çok kişi beni arayıp, konuştu.
Bölgenin,
Her karış toprağının "deşilerek", insan ceset ve iskeletleri aransın diye.
Lakin,
2000'li yılların başında, İHD Başta olmak üzere birçok kurum ve kayıp aileleri dilekçe vererek burada "kazı" yapılmasını istemişti.
Ancak,
"Tarihi ve sit alanı olduğu" için, buna izin verilmemişti.
***
Dedik ya,
"Hakikat" ebediyete kadar "gizli ve saklı" kalmaz, tutulamaz da.
Er ya da geç; "ortaya" çıkar.
İşte,
JİTEM'in o kanlı yüzü ve icraatı, "kendini" gösterdi.
Tabi bu vahşi yüzü salt şuan çıkan insan iskeletleriyle değil.
Yıllardır "ortaya dökülüyor" ama cesaret eden yok.
Vesayetçi, zihniyetin hakimiyeti yüzünden.
***
Bakın,
1990'dan buyana diyelim.
Kimler,
Hangi isimler burada, "JİTEM'e hayat" vererek, komutan görevi yaptı.
Zaten,
İsimler ve onlarla alakalı "tarih içerisinde" ortaya çıkan gerçekler, her şeyi ifade ediyor.
JİTEM'in kurucusu;
Albay Arif Doğan,
Binbaşı Cem Ersever,
Albay Aytekin Özen,
Binbaşı Cahit Aydın,
Albay Nurettin Ata,
Binbaşı Abdülkerim Kırca,
Yüzbaşı Ali Yıldız ve Yüzbaşı Cemal Temizöz, Yüzbaşı Ersin Baçaksız..
Mutkili Ali lakaplı Astsubay Ali Kaya.
İtirafçı Cemil'den tutun da Hıdır Altuğ'a, Abdulhakim Güven'e kadar.
Ve daha sayamadığımız; "nice isimler".
Tabi ki,
Bugün yurt dışında bulunan, Abdulkadir Aygan.
***
JİTEM'in,
Sorgu merkezi bahçesinde "bulunan" insan iskeletleri.
Kayıp yakınları açısından; bir umut oldu.
Bulunan,
Kemikler DNA için, İstanbul Adli Tıp Kurumu'na gönderilecek.
Tabi temenni,
Bitlis'in Mutki ilçesinde,
Ve Diyarbakır'ın Silvan yolu üzerindeki "toplu mezarlarda" çıkan, kemiklerin akıbetine uğramasın.
çünkü,
DNA için gitti, bir daha haber alınamadı, gelen raporda "insan kemiği" değil denildi.
Ama,
Gördüğüm ve kameralara yansıyan haliyle, "kimse" bulunan kemik ve kafatası için, farklı bir tespitte bulunamaz.
***
Bir de, meselenin gün ışığına çıkma tarihindeki "hikmete" bi bakın.
Farklı bir düşünce icra edebilirsiniz.
Tesadüf mü,
İlahi adalet mi diye. Ama ben, ilahi adaletin bir hikmetidir diyorum.
Şöyle ki;
JİTEM'in merkezinde çıkan 9 kişiye ait iskeletin, bulunduğu gün, "tarihi bir gündür".
Bakınız;
12 Eylül'ü Türkiye'ye ve ülke ahalisine dayatan.
Binlerce;
İnsanı katleden, yüzlercesini "işkence hanelerde" infaz eden.
Ülkeyi ve toplumu,
Fakr-ü zaruretin "işkence hanesine" sokarak, onlarca yıl gerileten.
Onbinlerce,
Genç babayiğit yağızları "cezaevlerinde" hayat çürütmeye mahkm eden.
Velhasıl,
Tüm bunların müsebbip ve hazırlayıcıları.
İşte bu tarihi günde;
Haklarında hazırlanan "savcılık iddianamesi" kabul edildi.
Darbeci,
Kenan Evren ve komuta kademesi, "artık" Adalet ve Hukuk önünde hesap verecek.
***
İkinci bir ilahi Hikmet ise;
JİTEM'in,
Suçüstü olduğu, Şemdinli davasının "karara bağlanması" oldu..
Namı diğer,
Mutkili Ali olan Astsubay Ali Kaya.
Özcan Deniz
Ve itirafçı Veysi Ateş'in yargılandığı davada mahkeme, ikinci kez hükmetti.
39 yıl, 10 ay 27 gün.
Astsubay Ali Kaya.
Diyarbakır'a,
Ahalisine ve tabi ki Söz ailesine yabancı biri değil.
Hele,
Saraykapı'daki JİTEM'in komuta kademesine ve uygulamalarına hiç değil.
çünkü
Uzun yıllar burada görev yaptı.
Nice faili meçhul cinayetler, Yargısız infazlar yaptı.
Ve hayali suçlama ile raporlar tanzim etti.
İşte;
Hakkında adaletin ve hakkaniyetin tecelli ettiği gün de Saraykapı'daki, "Sırları" küçük bir kazı esnasında, "gün yüzüne" çıktı.
Diğer bir vaka da?
Güneydoğu'daki Faili meçhul cinayet ve kayıpların kara kutusu olan Albay Temizöz davası.
Dün basına yansıyan Temizöz'ün "örgüt şeması".
Yani,
Tüm bunlar bir tesadüf olmazsa gerek diyorum.
İlahi,
Kudretin ve adaletin "tecellisi" olsa gerek, hakikatlerin, gün ışığına çıkması.
Bu noktada;
Siyasal iktidarın, "karanlık gerçeklerin" üzerine, sistematik bir stratejiyle gittiğini biliyoruz.
Ama yeterli değil.
***
Ki,
Hep ifade ettiğim bir gerçek ve istek vardır.
Eğer;
Bölgedeki Kürt sorununu çözme noktasında aktiflik sağlanırsa.
Toplu mezarlar.
Faili meçhul cinayetler.
Kayıplar.
12 Eylül ve sonrasındaki "karınlık" yapılanmalar.
İşte tüm bunların "ber tarafı".
Ve vicdanlarda yarattığı tahribatı bir nebzede dindirmek için; Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulmalı.
Böylece,
Şeffaf, adil, özgür ve bağımsız bir şekilde, "karanlık ve kirli oluşumlarla" başarılı bir mücadele ortaya konulabilsin.
***
Evet,
Türkiye değişiyor!
Demokrasi,
İnsan Hakları,
Hukukun üstünlüğü,
Şeffaf ve samimiyet, ikmalinde, "özgürleşiyor".
Peki, yetiyor mu?
Hayır...
Başbakan'ın ifadesiyle; "yola devam".
Ama velkin;
"Ufukları, havzaları, düşünceleri, istemleri ve iddiaları" genişleterek, yola devam etmeliyiz.
***
çünkü,
Saraykapı'da "ortaya çıkan" toplu mezar.
Yıllardır,
Evlat, baba, kardeş, dayı-amca, yeğen'in "kayıp oluşuyla" her gün ölüm yaşayanlar için.
O mezarda çıkan kemikler.
Bir umut,
Bir hasretin giderilmesi olarak, görülmesinin "onlar için ne kadar" değer ölçüsü olduğu idrakiyle.
Gelin,
Karanlıkları aydınlatma yolunda gösterilen "meşakkati" bir adım öteye götürerek.
Hakikatlere taşıyalım.
Bilinmelidir ki,
Hakikattir, ülkeleri ve milletleri "güçlü ve barışık" kılan, aksi "bölünmedir, şiddettir, kavga ve fitnedir".
Ki yıllarca;
Bunu iliklerimize kadar yaşadık, yaşattılar.
***
Dün,
Yazılı yaygın medyaya göz attım.
JİTEM'in,
Kararghında fışkıran "insan iskeletleriyle" alakalı haberi, "nasıl" gördüler diye?
Maalesef.
Garip bir hal-i durum var.
Alakasızlık ve ilgisizlik!
Aynen,
Uludere'de öldürülen 35 kişinin vakası gibi "geçiştir".
Bir çok,
Tirajlı gazete, haberi birinci sayfasına taşımadığı gibi.
Ekseriyeti, "görmemiş" bile.
Ne oluyor?
Bir taraftan,
Demokrasimiz güçleniyor diyoruz.
Ama bakıyoruz ki,
Demokrasinin nimeti ve özgür tavrı olması gereken "yaygın medya" dümen kırmış.
Hakikatleri değil,
Fasa-fisolar, görerek, kendini "idame" ediyor?
Hiçte hayra alamet değil.
Hayırlı Cumalar.