Kent Kirliliği ve diyalog
Eklenme: 4/19/2012 12:00:00 AM

Dün bir hayli yoğun mesai içerisinde oldum!

Ancak;

Gelişmelerin yarattığı "gün içerisindeki" sirkülasyon, "ders-i" ibret içerdiği gibi.

Kentin ve kurumların.

Pek tabi ki "idarecilerin" diyalogu noktasındaki, "kısm-i" diyebileceğim, zafiyet gözden kaçmadı.

Hissettim.

Hem de ciddi bir şekilde.

Evet, gün'e özellikle ilk kez Diyarbakır'da yapılacak "Uluslararası Sağlık Turizm Kongresi" için.

Organize edilen; "kahvaltılı" basın toplantısına davetliydik!

Ev sahibi, ORSAKON yani, "Ortadoğu Sağlık Turizm Kongresi".

***

Proje. Ve içeriği noktasında, Diyarbakır'a.

Aynı zamanda bölgeye "sağlayacağı" sağlıklı bir gelişme dokusuyla önemli.

Hep derim;

Samimiyet. Şeffaflık. Ve hakkaniyete dayalı her türlü "yatırım" ve "gelişmeye" vesile olabilecek "oluşuma" destek olmak gerekir.

Malum, Diyarbakır'ın ve bölge illerinin "sosyo-ekonomik" gelişmişlik düzeyi, ortada!

O nedende; istihdam yaratıcı, çağın kriterlerine uygunluk, çözüm üreten olabileceği gerçeğiyle "sahip çıkılmalı".

***

Kahvaltı; aynı zamanda "kent idaresi" açısından özlenen bir "kare" oluşturdu.

Sürekli, dillendirdiğimiz "kent idarecileri" neden bir araya gelmez.

Aşılsın, "bu diyalogsuzluk" diye!

İşte; dün sabah ki karede "önemsenilen" ve istenilen resim, çekildi.

Kentin, Eğitim, İcraat ve Yönetim mekanizmasıyla "kamuoyu" bir aradaydı.

***

Objektiflere;

Anlamlı görüntüler yansıdığı gibi, "diyalogda" oluşan beyin fırtınası ayrı bir değerdi.

Mesela; Newruz geleneğinde oluşan "yumurta tokuşturma".

Kahvaltıda, "Hayat" bulduğu gibi, "esprileri de" arka arkaya getirdi.

O esnada; "İç geçirmedim" değil, "bu resim" neden, sokağa, caddeye, "kentin" günlük hayatına yansımıyor diye.

Hakikat odur ki;

Diyalog, Düşünce "alış-verişi". Ve pek tabi ki, "duygu" paydaşı olunan her ortam, "çözüm" yönelik ilk adımdır.

***

Kahvaltı, ispiriler derken "kent gerçeğine" döndük!

Sorunlar. Ve o sorunların ekseninde sorulan sorular.

Özellikle; Kentteki "kirlilik" ve "güvenlik".

Aynı zamanda; Altyapı-üst yapı yetersizliği söz edildi.

Hele, Rektör Saraç'ın 27 Sahabenin bulunduğu, Hazreti Süleyman Cami'sinin, çevresindeki "çarpık kentleşme" hali.

Ve buralardaki; ahırların çevreye "yaydığı" kötü kokundan şikayeti.

***

Dedi ki; geçtiğimiz hafta İlahiyat Dekanları Diyarbakır'daydı.

Misafirlere, kenti gezdirirken, Hazreti Süleyman'a da geldik.

Ancak misafirler, çevrenin kirliliğinden ve ahırlardan gelen kötü kokutan şikyetçi oldu.

Bunun karşısında; "utandık".

Doğrusu,

Sayın Saraç'a Hazreti Süleyman Cami bölgesi dhil olmak üzere.

Seyrantepe,

Cumhuriyet

Ve Sur'un özellikle "dip" bölgelerindeki "ahırlar ve yarattığı" koku tartışılmaz.

Yaz aylarında daha vahim.

***

Eğer,

İnanç turizminden,

Sağlık turizminden

Ve kültürel turizmden "söz ediyorsak", önce temizlik ve sağlıklı, huzurlu olmak.

Benimsetilmek olmak lazım.

Söze,

Baydemir girince, iki farklı söylemi oldu.

Koku için; ahır değil "tavuk" kokusu dedi. Tabi kısm-i iğneli ispiriyle.

***

Ekledi;

"Bu kentin yüzde 60'ı 10 yılda kırdan şehre göç etti. Bazı mahallerde hayvan besleniyor. Ahırı başına yıkabiliriz. Peki, o insan ne yapacak daha sonra. Ahırı 10 yıl önce başına zaten yıkılmış ikinci bir darbede ben mi vurayım. Bunlara bir alternatif sunmamız gerekiyor?"

Şehrin, özellikle Sur içerisindeki bölgesinde "çöp ve kirlilikten" de ısrarcı olununca.

Baydemir, buna da haklı bir şekilde cevap verirken, kentin yaşayanlarının da "sorumluluğunu" hatırlattı.

Vallahi; Sabah saat 08.00 ila 10.00 saatleri arasında kent temiz. Ne zaman ki esnaf işlerini açıyor, kirlilikte öyle başlıyor

***

Aslında;

Bu ifade bana bundan 3035 yıl öncesini hatırlatıyor.

O zaman; esnafta, kent ahalisi de, ev hanımları da.

Sabahın, ilk ışıklarında ne çöpçüyü, ne temizlik görevlisini beklemezdi.

Kendisi; evinin ve işyerinin "önünü" temizler. Yaz günlerinde; "toz olmasın" diye sulardı.

Peki, şimdi; var mı "öyle" kent kültürüyle "hayatı" ikmal etmek yok.

Kirletiyoruz; kadim ve sahabe, peygamberler diyarı Diyarı-bekir'i.

***

Vali Toprak'ın,

"Mazeret üretmemeliyiz" ifadesiyle sohbette ki bir başka, "kesinti de".

Yine; Baydemir ile Rektör Saraç arasında ki, "çay içme, içmeme".

Yani; İdareci ve kurumsal diyalogun "pek" icra edilmediği gerçeği.

Birbirleriyle; "pek görüşmüyorlar."

Belediye-Üniversite.

Bir bütünlük içerisinde olmaları gerekir ki; "Diyarbakır gelişebilsin".

Onun için; ikilinin "bu cenahta" kendi ifadeleriyle "hafızlarını yoklasınlar".

***

Sohbetin,

Sonunda "üçlüye" önerim oldu.

Sizin; Bizlerin uzun zaman dilimidir "önemsediğimiz" tabloyu.

Ve fikir jimnastiğini, "buyrun gelin" kamuoyu önünde, icra edelim teklifinde bulundum.

Pazar sohbetine, konuk olup "konuşalım" diye.

Yok, cevabını almadım.

Olabilir dediler, ancak kaçamak sözü de esirgemediler. "Bi bakalım".

***

Derken; Baydemir bizi tiyatro festivali tanıtımına davet etti.

29 Nisan ile 6 Mayıs arasında; Diyarbakır'da "farklı dillerde" tiyatro oyunlarının sergileneceği bir festival düzenlenecek.

Hatır isteyip, Belediye'den ayrılıp günlük "hayat" akışına dönerken yaşadığımız trafik keşmekeşliği.

Hele hele araçların arka arkaya sıralanması.

Yolun ortasında park eden araçlar ve korna sesleri arasında gözümüze çarpan kirlilik az önce tanık olduğumuz diyaloglardaki şikyetleri doğrular nitelikteydi.

Demek ki kenti yönetenleri daha fazla sorgulamamız lazım.

O zaman gerçek gündemi bulur, onları sorun çözmeye zorlarız.

***

Bu trafik içerisinde;

Muhabir Fırat Avcı'yla gazeteye döndük.

Arkadaşlar; birden Elime Basın İlan Kurumu Genel Müdürlüğünün yazısını iliştirdiler.

Beklediğim bir yazıydı.

Muhtevası.

Yayınlarımızı yakından takip edenler okurlar hatırlayacaklardır.

Daha önce;

DSİ 10. Bölge Müdürlüğünün, bölgeye yatırım için gönderilen paraları tenkis etmesiyle alakalı haber ve değerlendirmelerimiz olmuştu.

Yatırım için gönderilen bütçenin; 232 milyon TLlik bölümünü proje üretilmeden ve yatırıma dönüştürülmeden geri gönderilmişti.

Biz de kamuoyu adına eleştirmiştik.

***

Vay sen misin; bizi eleştiren ve bu hakikati ifşa eden.

DSİ, beni ve gazeteyi Basın İlan Kurumuna şikyet etmişti.

Kim akıl vermişse.

Neyse.

Basın İlan Kurumunun incelenmesinden çıkan sonuç haklılığımızı ortaya koydu. Kurumun kararında;

Yayınlarımızı kamuoyunu bilgilendirme, aydınlatma ve bu doğrultuda hakaret içermeyen eleştiri amaçlı bularak DSİnin maddi ceza verilmesi talebini "yersiz" bularak geri çevirdi.

***

Peki, o yazımda ne demiştim?

"İhanet değil de nedir?" demiştim.

İşte şimdi yeniden ifade ediyorum.

Yatırıma o kadar ihtiyacı olan bir bölgeye bu amaçla gönderilen bütçenin yarısını teşkil eden 232 milyon TLyi yatırıma dönüştürmeden göndermek.

Tenkis ettirmek; "nedir?"

Biri söylesin.

Bölge Müdürü Türkay Özgür ve ekibi, bölgedeki terör olaylarının yatırımları engellediğini iddia ediyor.

Bunun böyle olmadığını iddia eden var mı?

Ama senin bir görevin var, yatırım yapmak ve her şarta yapmak.

Bahane ve mazeret üretmek bir kez olur.

Her yıl, özellikle son üç yıl "aynı performansı" ortaya koymak.

Bir nedenin; varlığı değil midir?

Biz sonuç istiyoruz.

***

Galiba,

Sözü çok uzattık, yazı uzadı bize ayrılan "yer" doldu.

Ne diyelim;

Sohbetimiz isterseniz yarın devam edelim.

çünkü,

Günün hareketliliğinden kalma bir hayli "mevzuu" var.