Ne diyebiliriz ki; Yazın sıcağı kendini göstermeye başladı. Her ne kadar; Ülkenin belirli coğrafyasında "yağış" hâkim ise de. Diyarbakır ve yöresinde durum giderek bunaltıyor. Eee! Doğal olarak da "insan psikolojisinde" bir etkileşim yaratır sıcak hava. İnsan gölgelik, ağaç dibi, soğuk bir esinti arar. Hele bir de "mesleki stres" vakiyse; "oh be" diyecek yer gözetlenir. Dün işte bu ruh hali içerisinde pencereye yöneldim. "Az da olsa" bir esinti rüzgâr yüze vurur mu diye?
* * *
Ne yazık ki; "yok". Tüm pencereler açık hatta balkon kapısı dahi. Önümüzde Zirai Donatımın bıraktığı boş alan olmasına rağmen rüzgârdan ses yok. Bir süre dışarıyı izledim. Özellikle karşımızda bulunan cam ve ağaçlıklar altında oturanları. Özenerek; baktım. Kimi elinde durumu, bir de ayranıyla "açlığını" gidermeye çalıyor. Kimi de "aşk" duygusunda, el ele. Kimi de gerçekten "sıcağın" psikolojisinden kaçabilmenin gayesiyle sığınmış yeşilliklere.
* * *
Derken; Karşıdan bir dost el işaretiyle seslendi. "Ne yapıyorsun?" diye! Eski bir dost. Hekimlik yapıyor. Buyur; yukarı bir şeyler iç diye davet ettim. Sağ olsun kırmadı; gelip oturdu. Resmi bir kimliğe sahip olduğu için; ismini zikretmede imtina ediyorum. Çünkü kendileriyle bir hayli "ciddi" bir sohbet içerisinde olduk. Her ne kadar; Yaz mevsiminin yarattığı psikolojik durum sözün girişiydiyse de. Ana tema; "siyaset" ve Türkiye'nin yarınları oldu.
* * *
Bu arada; yazılarımın da müdavimi olduğunu ifade ederek sordu; Kaç gündür CHP'yle alakalı yazıp-çiziyorsun. Baykal'ın "gitmesinin" elzem olduğunu. Soldaki "bölünüp-parçalanmanın" son bulması. Yeniden bir "Halkçı" solun şahlanması için; "pak" düşüncelerin hâkim olması gerektiğini. Statükocu "solun" iflas ettiğini. Demokrasiye "inanan". Hukukun üstünlüğüne tabi olan. Özgürlüğün ve eşitliğin "yaşam" teminatı olduğuna kanaat getiren. Devletin "birey" için var olduğu siyasal düşüncesine sahip olan.
* * *
Özetle; Çağdaş, demokratik, laik bir sol "inşa" edilmesi gerektiğini yazıyorsun. Tabi bunlara katılmamak elde değil. Peki, bunları "sağlayabilecek?" Yani CHP'yi "Halkın" partisi yapabilecek biri var mı? Ya da; "Gandi Kemal" denilen Kemal Kılıçdaroğlu bu "işi" yapabilir mi? Doğrusu; CHP'den "Baykal"ın uçkur hadisesinin ardından gitmesi "şer" değil hayır olmuştur. Çünkü CHP özellikle son "üç yıllık" siyasal süreç içerisinde ciddi manada saptı. Hem de; Otobandan "tali" yola girerek. Hatırlayın, Şemdinli'yi, Danıştay'ı, Ergenekon'u. Ve son olarak da; "Kürt sorununun" çözümüne yönelik tavrı. "Sol ve demokratik" zihne zarar; bir duruş sergiledi.
* * *
Öyle ki; Nerdeyse "darbeyi" savunan, ihtilale çanak tutan. Derin devletin "varlığına" kutsallık getiren, avukatlığına dahi soyunan bir düşünce icra etti. Ve bunu hep Baykal icra etti. Sanki CHP "hiç" olsun diye. Düşünün; Güneydoğu'da CHP'nin bir önceki seçimde "Kaç Milletvekili" vardı. Bugün mecliste, Doğu ve Güneydoğu bölgesinden kaç milletvekili? Erdoğan boşuna demiyor; "Fıratın" ötesine gidemeyenler diye! Evet! CHP'de 30 yılı bulan "Baykalcı" hükmü artık son bulmuş diyebiliriz. Ki olması gereken de bu sondur. Şuan; sokak ta ciddi bir manada CHP'ye karşı. Özellikle de; Kılıçdaroğlu'nun Liderliğe soyunması noktasında "sempati" var.
* * *
Her ne kadar; Parti içerisinde "zihinler" halen bulanık duruyorsa. Baykal'ın "statükocu" düşünceleri "kapalı kapılar" ardında siyaset güdüyorsa. Kurmay konumundakilerin "koltuk" planları. Ve A takımı içerisine girme gayretleri hâsıl ise de. Ciddi manada; Kılıçdaroğlu'nun "huzur" veren bir esintisi var. Hafta sonu kurultay var. Öyle görünüyor ki; "Tek" isim. Seçimi kazanırsa Genel Başkan olacak.
* * *
Hekim dostum sordu; Kılıçdaroğlu CHP'yi "tali yoldan" otoyola çıkarabilecek mi? Dahası soruyu genişletti; Erdoğan'ı 2011'deki "seçimde" sandık hüsranına uğratır mı? Doğrusu; Şimdiden bu minvalde hüküm vermek yanlış olur. Çünkü CHP şuan için "parti iç dünyasıyla" bir enkaz. Uzun bir zaman alacak "bu enkazın" kaldırılışı. Ancak sokaktaki en yabana atılmayacak nokta da burasıdır. Sokak "Kılıçdaroğlu"nu bir hayli benimsemiş durumda. Bu gelecek açısından "ipuçları" vermiyor değil, ama temkin şart. Bir de şu ayrıntıyı gözardı etmemek lazım. Kılıçdaroğlu "tabandan" hissedilerek, desteklenerek gelen biri değil. Yani "statükocu" geleneği arkasına almamış. Burda Baykal'ın partiyi düşürdüğü "çıkmazdan" çıkarma gayretiyle o makamı işgal edecek.
* * *
Sonuç itibariyle; Kılıçdaroğlu "parti içerisindeki" bulanık zihinlerin berrak yapısına sahip olmazsa da. Sokak. Halk şuan ciddi mana da; "Gandi Kemal" elbisesini giydirmiştir. Bakınız; Dün önüme bir anket geldi. CHP'nin son "ruh" halini ortaya koyan bir anket. Ankete katılanların yüzde 70'i Baykal'ın istifa kararını doğru buluyor. Ve çoğunluk genel başkan ile parti vitrininin değişmesi gerektiğini söylüyor. Ankete katılanların genelinde, Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP Genel Başkanı olması halinde bu partiye mutlaka oy verenlerin oranı yüzde 31 olurken, belki oy verecekler yüzde 20'yi buldu.
* * *
Yani; CHP artık geminin "kaptan köşkünü" ve içerisinde dümeni elinde tutanı değiştirmeli. Ki bu değişimde en doğru tercih te "Kılıçdaroğlu"dur. Çünkü; CHP'siz bir demokrasi. Sol düşüncenin olmadığı bir Meclis. "Tuzsuz" aşa benzer. Sonuç: Velhasıl; Baykal'ın gidişinden, Kılıçdaroğlu'nun gelme düşüncesinden herkes memnun. Özellikle; CHP'ye oy veren seçmen. Özellikle; Kökten CHP'liler. Özellikle; CHP'li küskünler. Ve özellikle de; AK parti ve diğer siyasi partilerde umduğunu bulamayanlar.
* * *
Ama bir şey var; İktidar sanırım bu değişimden memnun değil. Çünkü Kılıçdaroğlu artık Baykal gibi "AK Partiye" pirim getirici siyasi düşünce üretmez. Eee. Doktor sen ne düşünüyorsun? Valla. Eski bir CHP'li olarak "Baykal'dan" utanç, Kılıçdaroğlu'ndan "umut" duyuyorum. Olmamak elde mi?