Sahi; İzleme imkânınız oldu mu, bu hafta ki "Arena" programını! İzlemediyseniz; Mutlaka "izlemenizi" tavsiye ederim. Tabi ki, her daim değil. Çünkü, bazen program "özü" itibariyle, "amaç" dışı kullanıyor. Neyse. Malum; Işık Koşaner Paşa'nın internete düşen ses kaydındaki "itirafnamesiyle" vakıf olduk; askeri özeleştirilere. Türkiye'de, Yıllar yılı "askeri vesayetin" nasıl zafiyetler ürettiği gerçeğini gördük "o itirafnamede". İşte, böylesi bir hadisenin "tekrarı" babında; "o programı" izlemekte yarar var diyorum. Askerin; Askeri misyonunu "kullanması" açısından; neden "Kışlada" bulunması gerektiğinde, toplumun tüm katmanların hem fikir olduğu! Doğrusu; ben de programı yayınlandığı gece izlememiştim. Bilahare yakın bir dosttan gelen, uyarı üzerine izledim.
* * *
Evet, programın konuğu, birçoğumuzun yakından tanıdığı "emekli" bir asker! Koramiral Atilla Kıyat. Kamuoyu; Onu "askeri" hiyerarşinin "işleyişiyle" alakalı, fikirlerindeki "tezlerle" tanıyor. Asker, Nerde yanlış yaptı, nerde "mağdur" oldu anlamında. Hele, Bir de onun iki yıl önce ki bir açıklaması vardı ki, hayli tartışma yarattı. Hani halk deyimiyle; "Tam kitabın ortasından" konuştu diye. O gün, Güneydoğu'da işlenen 17 bin faili meçhul cinayet ve kayıplarla ilgili şöyle demişti. "Bir dönem Faili meçhul cinayetler devlet politikasıydı" Yani, Devlet bilerek ve organize ederek "faili meçhul" cinayet işlettiriyordu. Vur ve öldür. Vahim bir hal ve düşünce, zihniyet ikmali.
* * *
İnternet, Sitesinden programı izlerken "Asker nasıl her şeye maydanoz oldu" sözüne takıldım. Hani derler ya; Bir kelime bu kadar mı, "yaşanan ve yaşatılanları" tarif etmede, "cuk diye" oturur. Aynen de öyle! Asker'in, Hikmetli hal-i ülkenin özellikle Güneydoğu'da "gelişen" olayların paralelinde "tavan" yaptığını biliyoruz. Şöyle; Siyasi, sosyal ve ekonomik alanda Asker yıllarca nasıl bir "pozisyon" icra ettiğini filim şeridi gibi gözümün önüne getirdim.. Milli iradeye rağmen; Kendini milli iradenin "üstünde" görerek nasıl yıllarca "Siyasal bir iktidar gibi" hüküm verdi. Sanki, Bu ülkede 70 milyon insan yokmuş gibi. Tek seven, tek koruyan, kollayan "onların" zihniyeti. Diğeri; "düşman".
* * *
ASKER, NERDE VE NASIL YANLIŞLAR YAPTI?
İsterseniz; Fazla da sözü uzatmadan, izlememiş olanlar için, bundan sonraki sohbeti, Kıyat'a bırakalım. Asker şu 30 yıl içerisinde "nasıl" her şeye maydanoz olduğunu, dinleyelim onun ağzından. Çünkü; Kıyat'ın bu açıklamaları özellikle "ulusalcı" düşünce sahiplerini "çıldırtacak" cinsten. Askerin de "uykusunu" kaçırmaz değil. Bakacağız, önümüzdeki günler de "maydanoz" tartışması, nasıl bir trent alacak. Evet, Söz Kıyat'ta ve aldığım notlarda.
* * *
"Biz yıllar boyunca kendimizi ülkenin tek sahibi ve tek seveni olarak gördük. Bu nedenle de bazı hatalar yaptık. Tabirimi maruz görün tırnak içinde "Her şeye maydanoz olduk. RTÜK'e üye verdik, YÖK'e üye verdik. Hatta Balkan Kadınları Derneklerinin toplantısına gidecek olan kadınların dosyalarını hazırladık konuşmalarını hazırladık. Peki, Kıyat'a göre bu "devleti kutsayan" güç ve tahakkümün hikmeti nerden geliyor.. Diyor ki; MGK'dan! Ve ekliyor; Böyle düşündüğümüz içinde MGK kanalıyla ülkeyi yönetmeye kalktık. Hatta yönettikte.
* * *
Bu zihniyetin söz sahipliğiyle; MGK toplantılarının da amacını kaybettiğini ifade eden Kıyat şöyle diyor: "Sanki askerlerin her ay hükümetin icraatını denetlediği toplantılar haline dönüştü. Biz bunu da yaptık. Biz dünyanın en güçlü silahlı kuvvetlerinden biriydik. Fakat güç ve kudretimizi muhakkak bir tehdidin var olması halinde sürdürebileceğimizi düşündük. Dolayısıyla mevcut tehdidin ortadan kalkması bizi korkutur hale geldi. Buda bizim hatamızdı."
* * *
Kıyat, Ülkede ve millet duygusunda "askere" yönelik, özellikle genç neslin "nefret" duygusunun neden yükseltiğini anlatırken, şöyle diyor: "TSK'dan, nefret eden bir "neslin" yetişmesine vesile olduk. Çünkü; Üç darbe yaptık. Üstelikte darbelerin en fazla silahlı kuvvetlere zarar verdiğini bile bile, ders almayıp bu darbeleri tekrarladık. Ve bu darbeler sonucunda maalesef kanun dışı işler yaptık. Kanun dışı yapmış olduğumuz işler, TSK'dan nefret eden bir neslin yetişmesi sonucunu doğurdu. Kendimizi toplumdan soyutladık. Tel örgüler içine çektik kendimizi, hâlbuki esas kaynağımızın tel örgüler dışından geldiğini unutmamalıydık."
* * *
LÜKS YAŞAMI ÇOK SEVDİK
Bir önemli ayrıntıyı da; Askerin "Lüks" yaşamından, örnekler vererek aktarıyor Kıyat. Diyor ki; "Gücün verdiği lüksü sevdik. Biz İç Hizmetleri Maddesinin kanunun tanımını sadece maddelerde bıraktık. Önce subay, üstsubay general, amiral diye ayırdık. Sonra general amirallerle de yetinmedik, korgeneral, tümgeneral diye ayırdık. Sonra bizi buda kesmedi. Korlarla, orları ayırdık. Daha da ileri gittik, orlarında kuvvet komutanlığı ve genelkurmay başkanlığı yapanlar ve yapmayanlar diye ayırdık. Esasında bu bir askeri hiyerarşi gereği değildi. Bu ayrım yükseldikçe, bazı hakların tanındığı bir yere bizi götürmeye başladı. Ve biz bunu sevdik. Böyle bir hayatı yaşamak hoşumuza gitti. Sorumsuzca ve plansızca harcamaya başladık."
* * *
Asker'in, Aile mahremiyetiyle, alakalı düşüncesini de Kıyat, "eşlerimiz terfi yi bizden daha çok sevdi" diyerek ifade ediyor. "Öyle ya; Biz böyle bir hayat yaşamaya başladığımız zaman astlarımızın çektiği sıkıntıları, fark etmekten uzaklaştırdık kendimizi. Bu zihniyetin kaçınılmaz sonucu olarak terfileri çok arzu ettik. Bizden daha çok eşlerimiz ister hale geldiler terfileri. Terfileri çok isterseniz astların sevgi ve saygılarını kaybedersiniz ve doğruları söylemeye cesaretiniz kalmaz." Ve Kıyat, Türkiye'de "Sol" siyasal düşüncenin "tükenme" ve tüketilme halinden de söz ederken şu itirafta bulunuyor. "Dünyanın hiç bir silahlı kuvvetlerinde olmayan bir sistem devam ediyor bizde. Biz bu saydığımız bütün nedenlerin neticesinde Türkiye'de solu yok eden kurum olduk.
* * *
Ne diyebiliriz ki; Kıyat'ın Askerin bugünlere gelen bu hali durumuna ilişkin sözlerine. El hak demekten başka. Galiba, Asker ve askeri komuta! Kendisini, İçten kemiren "ağacın kurdu" misali, bu zafiyetler silsilesinden kurtulmalı. Geçmişle, Yüzleşilmeli, gelecekle "kendini" sevdirmeli. Hele hele, "Peygamber" ocağı olduğunu. Ve bu ülke evlatlarının "birer ana kuzusu" olarak "vatan görevi" ifa ettikleri.
* * *
BİR ASKERİN, HAYAT BEDELİ 43 LİRA...
Yoksa; Bingöl'de vatani görevini yapan bir Asker ev temizliğine gidermiydi. Yüzbaşının, Eşi istedi diye evine günlük hizmetçi olarak, kullanabilir miydi? Sonra da; Bu asker evin balkonundan "düşerek" hayatını kaybetmesini, "kaza" diye rapor tanzim edebilir miydi? Peygamber, Ocağı olarak görülen bir "kuruma" bu düşünce yakışır mı? Maalesef! Dün; Bingöl'de Yüzbaşı'nın eşinin emri üzerine "ev temizliğinde" hayatını kaybeden Süleyman Dengür'le ilgili mahkeme kararı önüme geldi. Ailenin açtığı maneve tazminat davası!
* * *
10 yıl sonra mahkeme karar veriyor. Tabi "adaletin kestiği parmak" acımaz" diye bir vecize var.. Ancak, ne yazık ki "parmak" açıdığı gibi, yürek dağlıyor.. Çünkü "o ana kuzusu" askere biçilen "manevi tazminat" tutarı, 43 lira.. Yani bir askerin "hayat" bedeli; 43 lira. 50 lira bile değil.. Velhasıl; Söylenecek söz, "şu her şeye maydanoz" olma hali, bir yere kadar. Sonrası sevimsizlik. Berisi; Sizin düşünceleriniz. Güzel bir hafta sonu dileğiyle.