KÖR-TOPAL OLSA BİLE; ŞÜKRETMELİYİZ!
Eklenme: 2/2/2011 12:00:00 AM

Doğrusu; Ortadoğu'da şu son günlerde yaşanan ve yaşatılan yangınlar! Mısır'da, Tunus, Cezayir! Ve şimdi de Ürdün'de ortaya çıkan "halk" isyanları... Sokağa dökülen milyonlarca insan... Nerdeyse, Her biri yarım asrı bulan totaliter ve diktatörlerin iktidar varlıklarına gösterilen öfke. Ülkelerin idare şekli. İktidarların yönetim anlayışı. Ve halklarıyla olan diyalogları... En önemlisi de, Mal, mülk ve servet düşkünlüğü. Halkın da sosyal doku içerisinde, yoksullukla boğuşması. Sınıfsal toplumların oluşturdukları güruh yapılar. İşte tüm bu vahim durum; Çakılan küçük bir kıvılcımla alevli yangına dönüştü. Yayılmacı bir halle; benzer ülkelere de sıçrama gösteriyor! Aslında; Hepsinin vücuda geleceği "bas bas bağırarak" biliniyordu. Totaliter ve despot yönetimlerin; "bombası" er geç, kendini imha etmeye yönelik patlamaya mahkumdur.

* * *

Şimdi ortaya çıkan bu hal-i durum; Bütünlük içerisinde değerlendirildiğinde! Yani hepsini bir resimde toplayıp fikri analizde buluşturduğunuzda ortaya şu "hikmet-i kâmil" olgu çıkmaktadır. Halksız; İktidarlar "geldikleri gibi" giderler. Ömürleri, asırlar ihtiva etse de! Nasıl bir hışımla gelmişlerse; aynı hışımla alaşağı edilip giderler. Öyle ki; Yaşadıkları toprak dahi onları barındırmadığı gibi, kabul de etmez. Ancak, kuklası olduğu güçler ve ülkeler onu "sığınmacı" olarak himaye eder. Çünkü bu tür anlayışların "kitabında" halk ve demokrasi yoktur!

* * *

İşte bu resmin; Bize "şükrettiği" hikmet ülkenin genel dokusuna özgü, siyasi seyr-ü sefer. Ve pek tabi ki, demokrasinin işleyişi. Şükrettiriyor bize; bugün yer küresinde ve Ortadoğu'da "demokrasi" ile idare edilmek! Onun için; Diyorum ki millet olarak bir kez daha demokrasinin hikmetine ve gücüne inanmalıyız! En önemlisi de; Kıymetini bilmemiz gerektiği gibi; koruyup-kollamamız da lazım... Her ne kadar; Bugün dahi üzerine farklı şikâyetler inşa ediyorsak. Eleştiri ve tepkiler ortaya koyarak, karşı düşenceler üretiyorsak. Sınıfsal baskılar. Totaliter düşüncelerin kimliksel noktada yozlaştırma gayreti hâsıl ise de. Kargaşa, anlaşmazlık, kavga ve gürültü vaki görünüyorsa da. İçerde; Devlet, millet, iktidar "birbirini" boğazlayan, fokur-fokur kaynayan kazan misali görüntümüz var ise de. Ülke ve millet nizamında; Her ne kadar demokrasi eksizlik içermeyip, kör-topal misali işlevde bulunuyorsa da. Mevcut yapısı; Hikmeti kâmil noktada büyük bir nimettir bizler için! Hiç kuşkusuz ki; Bu nimetin sayesindedir "Cumhur" şartlar zaman içerisinde, değişikliğe uğrasa da. Askeri vesayetlerle gelen darbeler. Muhtıralar. İhtilaller vuku bulmuşsa da! Demokrasi ve Cumhur "kesintiye" uğramışlarsa da. Her halükarda; Galip gelen hep millet olmuştur. Son sözü söyleyen; Cumhur'un kendisi olabilmiştir. Zamanla; Cumhurla iktidara gelip sonra da "diktatör" düşüncesine sahip olanlar olmuşsa da, sonları hüsran olmuştur. Vicdanlarda mahkûmiyet almıştır.

* * *

Velhasıl; İktidarlar milletin tercihiyle idareye gelirler. Tercihiyle de; alaşağı olurlar. Ki bunun; En büyük devrim ve darbe yolu da "seçimdir, sandıktır". Demokrasinin; İki önemli "saç ayağı" olan seçim ve sandık aynı zamanda bütünleşme noktasında ülkenin ve milletin çimentosudur. Dedim ya; Şu anki ülkenin "model" haline şükretmeliyiz! Her ne kadar içerde; "huzursuzluk" görüntüsü hâkimse de. Dışarıda tam aksi minvalde, istikrarlı ve güçlü bir yapı söz konusu. Çünkü Bugün "milyonların" sokağa döküldüğü. Şiddetin ve çatışmaların, "isyan" bayrağı çektiği ülkeler; "Türkiye'yi örnek model" olarak görüyorlar. Nitekim Türkiye'yi kendilerine "hem hami, hem de model" olarak gördükleri içindir ki. Tüm yorum, Ve uzmanların analizlerinde "Türkiye Müslüman ülke, biz de Müslüman ülkeyiz neden biz böyleyiz?" diye sorgulanıyor. Bir de; Dün Başbakan Erdoğan partisinin grup konuşmasında Mısır diktatörü Mübareke mesaj verirken şöyle dedi: "Bizler insanız. Bizler faniyiz. Kalıcı değiliz. Her birimiz ölecek ve geride bıraktıklarımızdan dolayı sorgulanacağız. Müslümanlar olarak hepimizin gideceği yer, 2 metreküp çukurdur, hepimiz gelip geçiciyiz?"

* * *

Ne demek; Kefenin cebi yok demek! İşte bu açıklama; Dün Mısır'da, milyonların toplandığı Kahire'de yankı bulduğu gibi, atılan sloganların "başlıklarını" içerdi. Anlayacağınız; Daha önce, Irak! Ardından, Cezayir, Tunus ve son günlerde Mısır. Şimdi de Ürdün. Öyle görünüyor ki; Önümüzdeki zaman dilimi içerisinde, Suriye ve Suudi Arabistan da aynı akıbete uğrayacak! Dikkat edin; İktidarlarına ve yönetim anlayışına, toplumsal sınıfa! Ne demokrasi, Ne insan hakları, Ne hukukun üstünlüğü, Ne de halk tercihli yönetim. Komplike totaliter bir rejim ve diktatörce bir lider yapısı. Ne varsa, ne yoksa her şey, hükümdar ailesine. Halk aç mı, Halk yoksul mu, açlık sefalet almış başını gitmiş mi. İşsizlik, yolsuzluk, rüşvet, suistimal, hak ihlalleri. Kimin umurunda; Önemli olan "elit" tabakanın yüceliği ve zenginliği. Saddam, Mübarek, Esad Ve Tunus Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali. Servetlerine bi bakın. İngiltere, İsviçre ve diğer Avrupa ülkelerindeki banka hesapları.

* * *

Tarih tekerrürden ibarettir; Nerdeyse 400 yıl süreyle cihana hükümran olan Osmanlı İmparatorluğunun çöküş dönemi. Bu zihniyetle; Padişahların yönetimde yer edinmesiyle, vücuda geldi. Çünkü; Onlar, şan-şöhret, şehvet, para ve pula köle oldukları gibi. Emperyalist, faşist yapılara da; "kukla" oldular. Böyle olunca da; Hak ve halksız bir yönetim anlayışı hükümran oldu. Zalimane bir şekilde! Sonuç itibariyle; Şu artık tarihi bir vesika olarak görülmelidir. Seçimle gelip, seçimle gitmekten başka bir yol tahammül edilemeyeceği gibi. Varlılıkları da; kabul edilemez. Her ne kadar; Eksik yönler çoğunlukta olsa dahi bugün ülkemizin nizamı nimetli bir hal-i ruhiyet içerisinde. Onun için de; Değerini iyi bilmemiz ve koruyup, kollamamız lazım!