Sahi; Moda bir tabirle sorar isek! İnsanoğlu'nun bireysel ölçekte "Pin" kodu var mı? Daha doğrusu "Pin" koduyla alakalı bir veri mümkün mü? Bizler açısından cevabı zor bir soru. Ama muhakkak ki; Allah-u Teala insanın "yaradılış" modunda bir şifre kullanmıştır. Ya da; bırakmış olduğu bir "kod" vardır. Hüküm Yüce yaradanın! Neyse! Sonuç itibariyle "Pandora kutusunun" içindeyiz. Önemli olan "Pin" kodundan çok; "insanın" mevcut karakteristik hali.
* * *
Takdir edersiniz ki; iki insan tipi mevcut. Özellikle de "Karakteristik hali" noktasında. Ölüme ve Yaşama "kulvarındaki" koşuda İnsanoğlu ciddi manada "karakter" ortaya koyar. Ki bu günlük "hayat" aktivitesi için de geçerli. Mizacı yapı! Başarılı mı, Başarısız mı? Üreten mi, tüketen mi? Kazanan mı, kaybeden mi? Araştıran mı, bana ne diyen mi? Şıkları çoğaltabiliriz. Ama genel "açı" aynı çizgide.
* * *
Nitekim bu "iki zıtlar" içeren ifadelerle alakalı büyüklerimizin deha içeren sözleri mevcuttur. Bir hadisi icrada şöyle derler; "Başarılı insan çare, başarısız insan da bahane arar!" Bir değer "okkalı" söz de şu hikmeti kâmil ederler; "Başarılı insan daima sorunlara çözüm bulur. Başarısız insan ise, çözümlere hep sorun arar." Tüm bu hikmetli sözlerin ana gayesi "ders-i ibret" niteliğinde "akla küpe" olmasıdır. Tabi akla "şiar" edinen içindir bu sözler! Çünkü her "sözün" arkasında inanılmaz hadiseler vuku bulmuştur ki. O söz "tarihin" varlık payidarı olur. Yoksa "hikmeti kabili" olmayan söz "suya yazılmış" cümlelerden öteye değil. Söylenir biter!
* * *
Dedik ya; Başarılı insan. Başarısız insan. Bakınız çevrenize. Başarılı insanın "hayat" anlayışı nasıl? Başarısız insanın "düşünce" paylaşımı nasıl? Yine hikmetli söz dizilir bu soruların akışına. Başarılı insan; "öğüt" balıdır. İfadeleri tatlıdır. Der ki arkadaşına "kendi" kulvarına ulaşabilmesi için. Çalış. Genç arkadaşım çalış. Mutlaka başaracaksın. Ve "akla küpe" bir söz de; ikazı kâmil kılar. Çalışmazsan yarın "namerde" muhtaç olacaksın? Ama başarısız zat, "korku" salar. Tembelliğine kılıf. Karşısındakine de; "beceriksizlik" korkusu verir. Der ki "Mümkün ama çok zor".
* * *
Önemli bir nokta da; "ileriyi" görebilmek! Çünkü öyle "hayat" koşusu var ki; Hani deriz ya "ipin ucu" kaçarsa. İşte o ipin ucu kaçtı mı; tutana aşk olsun. Tabi bu hal-i durum salt bireysel değil. Toplumsal düzeyde de aynı hikmet var. Bilir misiniz "Sarı Öküz Hikâyesini" Hani şu aslanların öküz sürüsünü bir türlü dağıtamamaları. Tam da açlıktan ölmek üzereyken "Tilkinin" aklına gelen oyunun; kurgulandığı hikaye. Mutlaka okumuşsunuzdur bir yerde. Ben defalarca okumuş, yazılarıma da konu ettiğim bir "hayat dersi" hikâyesi.
* * *
Aslanlar helak vaziyette! Günlerdir "aç-perişan" takat kalmamış. Ama öküz sürüsünün de etrafından ayrılmıyorlar. Neyse! Tilki öküzlere gidip, aslanların sizle bir problemi yok. Sadece onlar şu aranızda bulunan "sarı öküz" var ya; ona gıcıklar. Eğer onu verseniz; size karışmayacaklar. O zaman da gül gibi geçinir gidersiniz. Bir kaç gidiş-gelişten sonra; hani "derin anlam" içeren bir söz var. "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" zihniyeti. İşte bu zihniyet devreye giriyor. Öküzler, sarı öküzün aslanlara teslim edilmesini savunmaya başlarlar. Ne olacak verip "kurtulalım" diye!
* * *
Tartışılmaya başlar. Her ne kadar grup lideri uyarsa da. Bakınız "Bu iç ve dış mihrakların oyunu. Bizim birlik ve beraberliğimize yönelik. En çok ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde bölünmeyelim" diye feryat-figan etse de. Akla ziyan; "şerin" tezgâhına gelmişler. Ve Sarı Öküz "yem" olmuş. Sonrası malum! Çorap söküğü gibi. Aslanlar acıktıkça tilki gelip şu benekli olan, şu uzun kuyruklu olan diye alıp gitmeye başlamış. Öyle bir hale gelinmiş ki; "Ne öküzler kendilerini koruyabilecek hale gelmiş, ne de tilkinin gelip-gitmesine gerek" kalmamış. Sormuşlar kendilerine; biz nasıl kaybettik diye! Aslanın göz diktiği lider öküz son çırpınışla söylenmiş; "Ne zaman sarı öküzü verdik ya, işte o zaman kaybettik".
* * *
Anlayacağınız! Hikâyenin de ana fikri. Benim de "insan karakteri" üzerindeki kurgum şu fikri özetlemektedir. İster birey, ister toplum, ister ülke ve ister siyasal iktidar olsun. Eğer "Başarılı" olabilme düşüncesine kâmil isek! Bizim "fitne, fesat, şer ve bahane" üreten zihniyete pranga çekmemiz gerekir. Var olan sorunumuza "bahane" uydurmak değil; çözüm üretmek için kirişi kırmamız lazım. Yok, eğer "bana ne diyorsanız?" o zaman bizim size söyleyeceğimiz yok. Çünkü siz peşinen "hem kendinizi hem de toplumunuzu" yem etmişsiniz. Fazla da birilerini "kızdırmaya da" gerek yok. Bırakın işler bildiği mecrada gitsin(!) Velhasıl; İyi ve kötü. Ne var ki; bugün yeryüzünde "kötüler" galebe çalmakta. Sizce de öyle değil mi?
* * *
BAŞKAN TABURCU OLDU!
Gelelim son dakika sevindiren habere! İki gün önce; hepimiz bir hayli korktuk. Sevgili Başkan Baydemir'in "Kalp spazmına" dayalı ani rahatsızlığı. İnanın; ilk haberi Basın Danışmanı İrfan'dan alırken bir hayli korktum. Çünkü bu yaşta "kalbin" teklemesi; zor bir zaman. Neyse ki; zamanında müdahale ve zamanında müşahede altına alınması. Korkuları bertaraf etti. Dün akşam saatlerinde taburcu oldu.
* * *
Eee! Metropol bir kentin Belediye Başkanı olmak. Ve özellikle Diyarbakır gibi "siyasi konjöktörü" derya misali kapsamlı olan. Üstlenilen misyonun da hassasiyeti. "Altından" kalkılması zor ve meşaketli bir iş. Onun için; Başkan artık kendine çok ama çok iyi bakmalı. Özellikle de eşi Reyhan Yalçındağ hassasiyet almalı. Sağlığı açısından kontrol mekanizmasını elde tutmalı. Ki iş yoğunluğu trafiği içerisinde; "sağlığı" gözardı etmemesi için.
* * *
Evet! Her ne kadar sevgili Başkan'ın "Sağlığı" kendi vücut hayatına hâsıl ise de. Varlığı "topluma" mal olmuştur. O nedenle bundan sonra unutmamalı; "Diyarbakır ahalisini" kaygılandıracak sağlık problemlerini. Tekrar; Acil şifalar dileyerek geçmiş olsun diyoruz.