KÜÇÜK CEYLAN'IN AKİBETİ!
Eklenme: 10/2/2009 12:00:00 AM

Dünkü yazımda çığlık çığlığa Lice'nin Şenlik köyünde katledilen 12 yayındaki Ceylan Önkol için sormuştum; 'Küçük Ceylan'ın Katili Kim' diye? Kabul edilemez olan Küçük Kız'ın ölümünden sonraki 'bürokratik işlemlerin' vahimliğini de sormuştum! Ve vicdan sahibi olan etkili-yetkili zevata da seslenerek 'kör merminin ve karanlık hadisenin' deşifre edilmesini de 'ısrarla' istemiştim. Çünkü 'hadisede' birçok ayıplı yön bulunmaktadır.

***

Demem o ki; Acılı aileye karşı 'tüm' erkân sorumlu olduğu gibi; 'hadiseden' dolayı da özür borçlu. Bu bir 'vicdan borcudur' ve ödenmesi gerekir. Aksi takdirde 'mevzuu' etki-tepki anlamında 'vicdanlarda' darağacı olacak. Devlet, Asker, Ülke, Nizam ve Hükümetin bir vakada daha 'zan' altında kalması kaçınılmaz olur. Nitekim bu yönde 'sicil' pek de iç açıcı değil. Bu ve benzer birçok vaka bölgede 'cereyan' ettiği gibi; 'ekseriyeti' karanlığa mahkûm olmuştur. Ve bugüne kadar 'tozlu raflarda', Adli arşivlerde 'binlerce' faili meçhul, ya da malum olup da 'sümen altı' edilmiş vaka mevcuttur.

***

Evet! Küçük Ceylan'ın 'fidan hayatını' paramparça eden, ona 'otopsi' işkencesi eden; 'her kim ve kimler' ise 'hesap sorulmalı'! Çünkü 'hadise' artık Türkiye 'vicdanında' derin bir acı olarak yer almıştır. Her ne kadar; birileri hala suskunluk içerisinde bulunuyorsa da. Toplum nezdinde ve kamuoyu noktasında; 'vicdanlar' derin bir acı hissetmektedir. Dün olay yeriyle alakalı Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 'yazılı' açıklamada bulundu. 'Bir savcı ile iki patlayıcı uzmanının, olay yerinde keşif yaptığına' ilişkin.

***

Açıklamada özetle şöyle denildi: "Yapılan keşif ve inceleme sonucunda; olay yerinde elde edilen patlayıcı maddeye ait parçalar ile diğer materyaller ve otopsi sırasında maktulün bedeni üzerinde elde edilen patlayıcı maddeye ait parçalar ile diğer materyaller incelenip, rapor düzenlenmesi için keşifte hazır bulunan patlayıcı madde uzmanlarına teslim edilmiş olup, rapor sonucu beklenmektedir. Soruşturma Lice Cumhuriyet Başsavcılığınca çok yönlü olarak yürütülmekte olup, ayrıca Cumhuriyet Başsavcılığımızca da yakından takip edilmektedir.'' Dikkatimi çekti; 'soruşturmayı' Lice Savcılığı yapacak!

***

Çünkü dün kamuoyuna 'hadise' terör kapsamında değerlendirilip Diyarbakır özel Yetkili Savcı tarafından 'soruşturulacak' diye yansımıştı. Bu da demek ki; 'adi' bir vaka olarak işlem görecek! Sonuç itibariyle; 'biz' annenin 'kızının parçalanmış' cesedi toplamanın kendisinde yarattığı 'travmaya'! Yüreğindeki 'kör' ateşi! Ailenin ve köylülerin 'yaşadıkları' acı ve kahredici dramı bir tarafa bırakıyoruz. Tek istek ve tek çığlık; 'Vicdanların' rahatlaması için 'hadisenin' karanlıkta bırakılmamasıdır.

***

Birliğin, bütünlüğün, adaletin, hukukun, barışın, kardeşliğin, demokrasinin en önemlisi 'insana' verilen değerin bütünlüğünde! Bilinmelidir ki; 'Devletin' şeffaflığı, gerçekçiliği yatmaktadır. Ve bunların çağdaş devlet nizamı çizgisinde 'paylaşımıdır'! Bir kez daha 'çığlık çığlığa' vicdan sahibi zevata sesleniyorum; 'Küçük Ceylan' kim vurduya ve 'önemsiz' bir vakaya gitmesin. İnşallah 'öyle' olmaz!

***

DTP VE DEĞİŞEN TÜRKİYE?

Ve gelelim; bir kaç gündür 'değinmek' isteyip, 'hadiselerin' izin vermediği 'DTP'lilere yönelik Polis Zoru' meselesine! DTP'li Selahattin Demirtaş, Emine Ayna, Aysel Tuğluk, Sebahat Tuncel için; Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi 'görülen' davayla alakalı olarak 'ifadeleri' için 'Polis zoruyla' mahkemeye getirilmesine hükmetti. Duruşmalar ertelendi! Ahmet Türk için de 'yeniden' ifade verme tebligatı yapılacak. Daha önce 'eş başkan' diye çıkarılan tebligatlar; mevzuat gereği 'yerinde' tebligat olmadığından; bu kez Genel Başkan olarak tebligat yapılacak.

***

Evet! Olup-biten için Maşallah diyelim! 'Nur topu' bir kriz meselesi. Bir başka ifadeyle; 'kucakta pimi çekilmiş bomba'! Siyasi ve sosyal anlamda mevzuuyla alakalı birçok tanımlamada bulunabiliriz. Çünkü Türkiye bu alanda 'sicili' güven vermiyor. Tansu Çiller dönemini hatırlarsak!.. 'DEP'liler 'apar-topar' yani 'yaka-paça' Meclis'ten polis zoruyla alınıp götürülmüştü. 11 yıl sonra 'Özgürlüğe' kavuştular. Hatırlıyorum o günü!..  'Türkiye' için ayıplı o günde; Rahmetli Orhan Doğanın başı bastırılarak polis otomobiline bindirilmesi. Hafızalardan 'silinecek' bir görüntü değil. O gün için; yine bu köşede 'Düşünceye Meclis Darbesi' demiştim. İnşallah 'tarih' tekerrür etmez!

***

Aslında 'bir kaç gündür' duygusal anlamda 'tereddüt' içerisindeydim. İkinci bir 'Meclis Darbesi' ve Çiller 'dönemi' yaşanır mı diye? Özellikle 'Kürt Açılımına' ilişkin ciddi ve önemli ivmelerin icra edildiği bir dönemde; bu olursa!. Vahim ve önü 'alınamaz' vakalar gelişir. Yeniden 'eski' çatışmalı ortama girilebilinir mi? Bir dizi 'karamsar' düşünce hakim idi!..

***

Ancak şunu ifade edeyim; 'dün' itibariyle bu endişe ve karamsarlık 'yerini', çözüm ve 'demokrasinin' işlev göreceğine bıraktı. Nedenine gelince; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 'Yeni Yasama' yılı konuşmasının genel dokusunu 'demokrasi' vurgusuna inşa etmişti. 'Hiç kimsenin, farklılıkların varlığını, millet içinde yeni millet adacıkları oluşturmak şeklinde anlamaması gerektiğini söylediği gibi; ''Böyle anlayanlar, toplum içinde derin fay kırıkları oluşturarak toplumsal mutabakata zarar verirler. Bu da hem milletin bütününe, hem de farklılığını korumak isteyenlere yıkıcı bir deprem olarak geri döner'' dedi.

***

Evet! Gül'ün 'ağzından' dökülen bu demokrasi vurgusuna ilişkin 'sözler' için! Kim ne derse desin! Muhalefet yani Baykal 'yüreğim kanadı, Cumhurbaşkanına yakışmayan ifadeler' Bahçeli "Farklılıklar ülkesinden gelen konuk bir Cumhurbaşkanı gibi konuştu" Gibi yorumda bulunurlarsa bulunsunlar; toplum nezdinde diye yorumda bulunursa bulunsun; 'demokrasinin' kendisi gibi konuştu! Çünkü biliyor ki; "Kendi içinde güçlü bir mutabakatı sağlayamamış bir devletin, dünya sahnesinde güçlü olması düşünülemez"

***

İkinci önemli bir 'mutabakat' ise Başbakan Erdoğan'ın 'DTP mevzuuna' gösterdiği hassasiyet ve 'yapılması' gereken! Dün sordular 'DTP'lilerin' akıbeti ne olacak diye? ''DTP milletvekillerinin polis zoruyla götürülmesini engelleyecek bir Anayasa değişikliği olacak mı?'' sorusuna Erdoğan'ın cevabı güven verici. Demokrasi'nin 'işlev' görmesi için; ''Atılması gereken adımlar neyse, ister Parlamenter olsun, ister sivil olsun, düşüncelerinden ötürü biz kimsenin yargılanmasını düşünmüyoruz, istemiyoruz''

***

Başbakan Akın Birdal'ın bu sırada ''Umarım 3 ay içerisinde sorunu Mecliste çözeriz. Yargıya bırakmayız'' şeklindeki sözlerine de; ''İnşallah. Onu da söyledik. Muhalefetle bu konuda el birliği yaparsak, o zaman bunlar tabii çözülür"! Tabi bunu ifa ederken 'Meclis' mutabakatına ve geçmişte 'Meclis'in' demokrasinin dışında 'aktiflikler' göstermesine dikkat çekerek şu 'tepkiyi' koyması da; dikkat çekici. "Ama" diye başlayarak; "Bu Parlamento biliyorsunuz 411'i yaşadı, 367'yi yaşadı. Bunlar da var. Onun için biraz şimdi yoğurdu da üfleyerek yeme durumundayız. Bir de bu var''

***

Evet! DTP'lilerin 'hadisesi' gerçekten 'yoğurdu üfleyerek yeme' meselesi gibi! Çünkü bu ülke 1994'ü yaşamıştır. Cumhurbaşkanı Gül'ün 'akıbetine' ilişkin 411 ile 367'yi 'tarihine' yazdırmıştır. Buarada Madalyonun 'yargı' yüzünde ise ilginçlik hasıl. Yargıtay Başkanı Hasan Gerçekerin 'açıklaması' da dikkat çekici. Yargılanma Anayasa'nın 14'üncü maddesine girip girmediği. ''Bu, yargılama bittikten sonra ortaya çıkacak. Şu anda yapacak bir şey yok'' Bu demektir de; 'hamur' daha çok su alacak gibi görünüyor. Ancak Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan 'başta olmak' üzere! AK Parti'nin 'Siyasal' iktidarı şunu söyletiyor.

"Türkiye' 1990'ların, 1994'lerin 'Türkiyesi' değil. Herşeye rağmen 'değişimin' ve demokrasinin 'güçlenme' mücadelesinde. Özeti! "Geçmişin' karanlıklara ilişkin 'aktiviteleri' artık bu zaman diliminde ve döneminde 'itibar' görmüyor. Her ne şeritte ise! Hayırlı cumalar!