Malum; Sinirler bir hayli germiş vaziyette! Parmaklar tetikte. Şiddet, çatışma, eylem, kan ve gözyaşı, oluk gibi akıyor. Ardı ardına 'yüreklere' kor ateşi düşüren cenazeler. Asker mi, Sivil mi, PKK'lı mı? Son iki ayın bilânçosuna baktığımızda; 200'ün üzerinde ölüm var.
* * *
Anlayacağınız; Ürküten bir hava soluyoruz. Öyle ki toplumun tüm katmanları "elleri" yüreklerinde. "Var olan ateş nereye kadar yakacak, bizi de yakar mı?" diye. Ve herkes soruyor, cevap da istiyor; "Ne olacak bu hal-i durum-mumuz?" gibisinden. Doğrusu ne olacağı meçhul. Çünkü "solunan" havayı ilk kez solmuyoruz. Nicelerini solduk. Lakin son süreçte "ibre" öyle bir oynak ki, dümeni kontrol etmek zor.
* * *
O nedenle; Şu hassas ve kritik zaman dilimi içerisinde "sağduyu ve aklı selimlik" şart. Özellikle de sorumlu ve yetkili konumda olan zevat! Duygu ve tepkisi; "binleri" etkileyeceği gibi; yine binlerin tepkisini alabilir. Süreç ve yaşanan olayların "duygusal" yönü çok ağır. Birçok an "mantığı" devre dışı bırakıp, sigortaları attırır. Çünkü mevzunun ana teması "etnik" kimlik. Üzerine inşa edilen "şiddet ve ölüm". "Tez" alev alır. Onun için de; sorumlu ve yetkili zevat mevzulara karşı; "At gözlüğü" bakışı koymamalı. Tam aksi istikamette Empati geliştirerek, "hadise ve hadiseler" hakkında çözüm üretici olmalı. Bir kendi, bir de karşısındaki olabilme. Ayna tutmak! Ama ne yazık ki "öyle" düşünce saplantısı içerisinde olanlar var ki; "maazallah".
* * *
Derler ya; "Düşman başına". Nalıncının keseri gibi; "tek yönlü" yonttur. Hep kendi tarafından. "Doğru benim doğrum. Başka doğru yok." Hele bu anlayışa bir de; "Bilgi kirliliğini" eklerseniz, "teğet" geçmez! Bundan dolayıdır ki; şu an ülkenin ve bölgenin yaşadığı "vahim" tablo ürkütüyor. Şöyle ki; "Kürt sorunu" ayrı bir güzergah. "Terör sorunu" ayrı bir şerit. Güneydoğu penceresinden duruma baktığımızda; "ilişkilendirme" kaçınılmaz. Batı; iki kulvarda görüyor. Ancak; "doğru" saptama için duygudaşlık şart. O nedenle; "birbirine" katkı sunan iki hadise "net" idrak edilmeli.
* * *
Bakın; "Siyasi mülahazasına" pek güven duymadığım CHP bile Lider değişiminden sonra idrak etti. "Sorun Devlet Sorunu" diye! Alternatif siyasi yapı için de; "Tüm Partiler birlikte hareket etmesi gerekir". Olumlu bir istem; çözüm de aynı istikamette... Tabi bu olumluluk rüzgârı; Aydınlarımız için de esmeli. Bilim adamları, gazeteciler, eski siyasetçiler ve daha bilumum düşünce üreticileri. Onların fikriyatı da "sağduyu ve akli selimlik" arz etmesi gerekir. Ayrıştırmayı "körükleyen" değil. Bütünlüğe "fitne" aşılayan, beyinlere "ötekileştirme" duygusunu enjekte eden olmaması lazım. Ne hazindir ki; bazen öyle düşünce sahipleri var ki "öfkenin" sel gibi akması içten bile değil.
* * *
Sanırım üç gün önceydi. Haber Türk'te Balçiçek Pamir'in sunduğu "Karşıt Görüş" programını zaping yaparken, yakalandım. "Kürt sorunu ve Terör" tartışılıyordu. Konukların ekseriyeti tanıdık 21 yy. Türkiye Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Ümit Bozdağ. MHP'nin MYK üyesi Prof. Dr. Vedat Bilgin. CHP Grup Başkanı Muammer İnce. Stratejik Düşünce Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Yasin Aktay. Ve Diyarbakır'dan. AK Parti MYK Üyesi ve Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mazhar Bağlı. Konuklar bunlar! Tabi; mevzu Kürt sorunu olunca. Konuklar da "siyasiler ve işin erbabı" dediğimiz akademisyenlerse. Hele bir de; Diyarbakır'dan bir konuk dahilse; "izlememek" olmaz. Uzun bir süre izledim. Ne konuşuluyor diye? İlgimi çeken Sevgili Bağlı'nın konuşma üslubu ve sarf ettiği "cümleler" oldu...
* * *
Bu ilgi aslında; Kendilerinin "Kürt açılımı" işleyişinde İçişleri Bakanı Atalay'ın "en önemli" düşünce üreticisi olmasındandı. Sanırım aslen Şanlıurfalı. Zaten uzun yıllardır da Dicle Üniversitesinde görev yapmakta. Medyanın da yakından takip ettiği biri. Özellikle "Psikolojik" anlamda bölgeyle alakalı çok sık fikrine başvurulan bir kişi. Bu anlamda; "fikirleri" düşündüm belki birşeylere artı olabilir diye? Duygunun bu rüzgârıyla "takıntısız" izledim. Ancak sükût-ü hayale uğradım desen yalan olur? Şaşkın ve tepkili! Siyasi düşünce ile mesleki fikriyatı arasında "vahim" bir tezat icra etti.
* * *
Güneydoğu insanı için öyle bir yorum getirdi ki; inanılmaz. Bölge halkının profilini şöyle aktardı; "Bugün Diyarbakır'da cafelerde Türkiye-Yunanistan maçı oynanırken, vatandaşınız Yunanistan'ı destekliyorsa bu konuda düşünmek lazım". İrkildim. Hem de dona kala. Tabi şu düşünceye de kapılmadım değil; acaba dil sürçmesi mi diye? Bir gün sonra tekrarını izledim. Evet! Söyledikleri kelimesi kelimesine aynın yukarıdaki gibi.
* * *
Ne diyelim; Stüdyodaki her fikirden şahsın tek ağızdan "bu nasıl" düşünce tepkisini de takdir etmek gerek. Doğrusu; 48 yıldır Diyarbakır'dayım. Ve bölgenin de her "esen rüzgârını" solumuş ve doğal tansiyonuna vakıf olmuş biri olmam hesabıyla; Bugüne kadar ne duymuşluğum, ne şahit olmuşluğum var. Ne de görmüşlüğüm? "Türkiye-Yunanistan maçında, Güneydoğu insanı Yunanistan tarafını tutuyor" diye! Bu nasıl ruh halidir ki; "böyle bir benzetmeye hacet" duyuldu. Sahi sevgili okurlar. Siz böyle bir "ortama" vakıf olmuş musunuz? Ya da; çevrenizde konuşulmuşluğunuz oldu mu? Eğer varsa. Lütfen biri bildirsin. Ama sanmıyorum; böyle bir ortamın vuku bulması. Hatta Güneydoğu insanında böyle bir düşüncenin hâsıl olması.
* * *
Sevgili Bağlı nasıl bir "düşünceyle" söyledi, duygusu "ne hikmet" bilemiyorum? Bazı tespitleri doğru. Lakin bu "algısı" kabul edilmezdi. İnsanda şu kanı geliştirdi. Onun zihninde Güneydoğu insanı 'potansiyel devlet düşmanı'. Akla ziyan bir yaklaşım bence. Bir bilim adamı! Milyonların karşısına geçip "ötekileştirmeyi" körükleyen bir zihniyet ortaya koymamalı? Sormak lazım; Nasıl Kürt Halkını, milyonlarca insanın huzurunda "Devletine ve milletine potansiyel düşman" olarak gösterebilir? Buna hakkı var mı? Bence yok! Ne bölge halkı tarafından seçilmiş biri? Ne de bölge insanını temsil etmeye hikmetli biri? Aslında Sevgili Bağlı'nın "yanlış" diyebileceğim bu düşüncesine benzer bir düşünce geçtiğimiz aylarda da vuku bulmuştu. O zaman da; KCK operasyonuyla alakalı konuşmuştu. Sanırım NTV'de idi. Sorulan soruya şu cevabı vermişti. "KCK operasyonu geç kalmış bir operasyon..." Yani daha önce yapılmalıymış?
* * *
Bilmem. Bağlı hatırlıyor mu; 2006 yılında Türkiye Dünya Kupasında üçüncü olurken "Güneydoğu illerinde" yer yerinden oynamıştı. Diyarbakır'ın Ofis ve Dağkapı semtleri "karnaval" alanına dönmüştü. Galatasaray'ın Avrupa'daki başarısı. Diyarbakırspor'un Süper lig'deki maçlarında; gelen üç büyük takımlara gösterilen alaka. İnanmıyorum; sizin bu tespitinize. Sanmıyorum ki; bir PKK'lı dahi. Türkiye ile Yunanistan. Türkiye ile İsrail arasında; olabilecek bir çatışmada. Yada "yarışta", düşmanı desteklesin. Gazze'de şehit olan 9 insanın arasında; Kürtler çoğunluktaydı. Yazık!
* * *
Eee. Boşuna bazı kesimler serzenişte bulunmuyor. "Kürt açılımı" fiyasko diye. Akil böyle olursa, icrası da böyle olur? Bence Bağlı tez elden bu düşüncesinden ve akla ziyan saptamasından dönmeli. Çünkü her "körükleyici" açıklamasının partisine bir kayıp geliştirdiğini bilmeli. Takıldığım bir nokta da; Bağlı MYKya Diyarbakır kontenjanından mı girdi? Yoksa Şanlıurfa kontenjanından mı girdi? Şayet, Diyarbakırsa, vah bizim; Siyasilerimize. Eğer değilse. Vay AK Parti'nin haline.