Hayat mı, yoksa yaşadıklarımız mı? Ya da bize reva görülenler mi? Bilemiyorum. Bildiğim 'kuyruklu' bir hayata mahkûm oluşumuzdur. Çünkü öylesine 'kuyruklu' bir hayatın cenderesinde bulunuyoruz ki; 'Kuyruksuz' işlem, kuyruksuz 'icraat' yok. Kendimi bildim bileli de; 'kuyruklu' hayatın içerisindeyim. Gençlik yıllarımı hatırlıyorum. 70'li yıllardı.
***
Merhum Bülent Ecevit'in 'Karaoğlan' olduğu, Necmettin Erbakan'ın 'mücahit' diye anıldığı, Süleyman Demirel'in 'Çoban Sülo' denildiği dönemlerdi. Kimi Başbakan, Kimi 'hükümet' ortağı. Biri geliyor- diğeri gidiyordu. O yıllarda; 'hayatın' komutu acımasız bir şekilde icra ederdi; 'Kuyruğa' gir diye. Çetin, şiddetli ve boldu. Öyle ki; o yıllarda bir evin 'ihtiyacı' olabileceklerin hepsi için 'ayrı' bir kuyruk vardı.
***
Ekmek kuyruğu, tüp gaz kuyruğu, yağ kuyruğu. Akaryakıt kuyruğu, Kömür kuyruğu. Çay-şeker kuyruğu. Her sokakta bir kuyruk, her caddede bir kilometre uzunluk. Kısacası 'her şeyin' bir kuyruğu vardı. Kısalmaz, 'uzayıp' giderdi. Bir ton kömür için; 'kışın' soğuğunda 'sabahladığımı' hatırlıyorum. Şimdiki 'Kahve önü' durağı önünde. 'Bronşit' hastalığını da 'o yıllarda' kapmıştım. Halen de acısını çekiyorum. Her kuyruğu görünce o günleri hatırlıyorum.
***
Meşhur 'avcı hikâyelerinde' olduğu gibi; Kuyruklar 'her öksürüşte' kısalmıyor, bilakis uzuyordu. Arttıkça artıyor, uzadıkça uzuyordu. Dolu 'tüp gazı alabilmek için 24 saat 'sıra beklemek' zorunda kalınıyordu. Tabi bulabilirsen. Anlayacağınız; 'ömürler' kuyruklarda tükeniyordu. Peki, o zaman 'kuyrukları' geliştiren etken neydi? Siyasal 'iktidar' çekişmesi ve bunla alakalı oluşan 'karaborsaydı'! Kapital çekişmesi büyüktü.
***
Ne var ki; yıllar ilerledikçe bildiğimiz ve yaşadığımız 'kuyruklar' bitti. Bolluk-bereketlik hasıl oldu. Ne karaborsa, ne de "zulalara' saklanan. Yarın zam olur diye 'vurgunlar' geliştiren tüccarlar kalmadı. Ama ne var ki; 'hayatın acımasız' kuyruğu bitmedi. Şimdi farklı mekanlarla, farklı amaçlarla gelişen 'kuyruklar' mevcut. 'Milenyum' yılına girdik denildi. Teknolojinin 'baş döndürücü' nimetleri gelişti dedik. Haberleşme, iletişim ve 'evrak tanzimi'. Öyle ki; "e-devlet' sistemine dahi geçtik.
***
Bir düğmeyle 'binlerce' insanın 'dinlenmeye' alındığı. 'Teknik takiplerin' havada uçuştuğu. Kişilerin 'şeceresine' bir numaranın tuşlamasıyla 'ulaşılabilindiği'. İnsanoğlunu 'hayretler' içerisinde bırakan mekanizmaların geliştirildiği. Bilim-kurgunun 'artık' gerçek hayatta icra edildiği bir zaman diliminde yaşarken. Halen 'kuyruklu yaşam' mahkumiyeti zühul ediyor. Demek ki; 'dünden bugüne değişen' sadece zaman ve mekanlar. Başka da değişen bir şey yok.
***
Emekli 'maaşı' kuyruğu. Üç aylık maaş kuyruğu. PTT, Banka 'kuyruğu'. Hastane, doktor 'kuyruğu'. Yeşil-Kart kuyruğu. Alış-veriş kuyruğu. Otobüs kuyruğu, minibüs kuyruğu. Sırala sıralayabilirsen. 'Ömür' tüketen, her gün 'uğrunda' kurban verilen 'kuyruklar'. Bu kuyrukların da en önemli komutu 'sıraya' gir. Yoksa 'copu' kafana yersin.
***
Nitekim dün Yeşil-Kart kuyruğu ve ardından oluşan 'izdiham'. Polis'in müdahalesi. Kullandığı 'güç oranı'! Düşünün. Her şeyin 'bilgisayar' sistemi altında kurgulandığı. Yoksul ve fakir ailelerin 'şeceresinin' kayıt altında bulunduğu. Yeşil-Kart'ta 'hala' uzun kuyruklar vaki oluyor. İnsanlar 'birbirlerini' ezip, saç-baş yolduruyor. Yazık. Demek ki; 'milenyum' yılında değiliz.
***
Ve dikkat edilirse; 'kuyruklu' yaşama mahkum edilen mevzuların hepsinde; 'kısırlık' insan faktöründen kaynaklıdır. Yeşil-Kart'taki 'izdiham ve sonrasındaki gelişen polisin' müdahalesiyle 'gir sıraya' diye çözülen kuyruğun nedenine bakıyoruz. 'Personel' yetersizliği! Yani 'insan' yokluğu. Ama beri yandan; öyle kurumlar, öyle işletmeler var ki; 'yüzlerce' personel 'gel keyfim gel' diyor. 8 saat mesai içerisinde 'ya bir' işlem yapıyor ya da yapmıyor. Bankamatik 'memur ve işçileri' saymıyoruz. Sonuç derseniz; Galiba biz 'daha nice' hayatın kuyruklarında 'ömür' tüketeceğiz. Ve bu uğurda daha nice 'kurbanlar' vereceğiz.